English    Türkçe    فارسی   

4
2423-2472

  • این فرستادن مرا پیش تو میر ** هست برهانی که بد مرسل خبیر
  • Beni senin gibi bir padişaha göndermesi de bir delildir... Gönderen bilir ki.
  • کین چنین دارو چنین ناسور را ** هست درخور از پی میسور را
  • Böyle bir illete böyle bir ilaç lazım bu ilaç, o umulmaz yarayı kolayca iyileştirecek elbet.
  • واقعاتی دیده بودی پیش ازین ** که خدا خواهد مرا کردن گزین 2425
  • Bundan önce rüyalar görmüştüm... Allah’ın beni seçip göndereceğini anlamıştın.
  • من عصا و نور بگرفته به دست ** شاخ گستاخ ترا خواهم شکست
  • Ben elime asayı ve nuru alacak, senin gibi bir küstahın boynuzunu kıracaktım.
  • واقعات سهمگین از بهر این ** گونه گونه می‌نمودت رب دین
  • Bunun için kıyamet gününün sahibi olan Allah sana çeşit çeşit rüyalar gösteriyordu.
  • در خور سر بد و طغیان تو ** تا بدانی کوست درخوردان تو
  • Bunlar senin kötü içine, azgınlığına layık rüyalardı. Bunların sana, senin haline tam uygun olduğunu bildirmek diliyordu.
  • تا بدانی کو حکیمست و خبیر ** مصلح امراض درمان‌ناپذیر
  • Allah, sana bunları gösteriyordu ki onun hikmet sahibi ve her şeyden haberdar, aynı zamanda derman kabul etmez dertlerin dermanını ihsan eder bir Allah olduğunu bilesin.
  • تو به تاویلات می‌گشتی از آن ** کور و گر کین هست از خواب گران 2430
  • Fakat sen bu rüyaları tevile kalkıştın... Kör ve sağır kesildin, bunlar; ağır uykudan meydana gelen hayaller dedin.
  • وآن طبیب و آن منجم در لمع ** دید تعبیرش بپوشید از طمع
  • Doktorlarla müneccimler de kendilerinde olan nur pırıltısı ile tabirini gördüler, fakat tamahlarından hakikati söylemediler.
  • گفت دور از دولت و از شاهیت ** که درآید غصه در آگاهیت
  • Kederlenmek, devletine bir gussa gelmek, senin devletinden, padişahlığından uzaktır.
  • از غذای مختلف یا از طعام ** طبع شوریده همی‌بیند منام
  • Ya çeşitli gıdalardan yahut yemekten insan, hep böyle rüyalar görür dediler.
  • زانک دید او که نصیحت‌جو نه‌ای ** تند و خون‌خواری و مسکین‌خو نه‌ای
  • Çünkü gördüler ki sen öğüt istemiyorsun, kaba ve hoyratsın, kan içicisin... Yok, yoksul huylu değilsin!
  • پادشاهان خون کنند از مصلحت ** لیک رحمتشان فزونست از عنت 2435
  • Padişahlar, bir iş için kan dökerler ama merhametleri kızgınlıklarından üstündür.
  • شاه را باید که باشد خوی رب ** رحمت او سبق دارد بر غضب
  • Padişahın Allah huyuyla huylanması gerektir. Allah’ın rahmeti, gazabından artıktır.
  • نه غضب غالب بود مانند دیو ** بی‌ضرورت خون کند از بهر ریو
  • Şeytan gibi gazabının üstün olması gerekmez, öyle olursa hile yüzünden lüzum yokken kan döker!
  • نه حلیمی مخنث‌وار نیز ** که شود زن روسپی زان و کنیز
  • Namussuzların hilmi gibi halim olması da doğru değildir... Çünkü karısı da orospu olur cariyesi de!
  • دیوخانه کرده بودی سینه را ** قبله‌ای سازیده بودی کینه را
  • Hâlbuki sen, gönlünü şeytan evi haline getirdin... Kinini, kendine kıble yaptın.
  • شاخ تیزت بس جگرها را که خست ** نک عصاام شاخ شوخت را شکست 2440
  • Keskin boynuzların nice ciğerleri deldi... İşte şu asam, senin küstah boynuzunu kırdı!
  • حمله بردن این جهانیان بر آن جهانیان و تاختن بردن تا سینور ذر و نسل کی سر حد غیب است و غفلت ایشان از کمین کی چون غازی به غزا نرود کافر تاختن آورد
  • Bu âlemdekilerin, o âlemdekilere saldırmaları, gayb âleminin sınırı olan nesillerine kadar hücum etmeleri, onların pusuda olmalarından gaflete düşmeleri. Zaten gazi de savaşa gitmezse kâfirler, Müslüman ülkesine ılgar eder, çapulda bulunurlar.
  • حمله بردند اسپه جسمانیان ** جانب قلعه و دز روحانیان
  • Cisme mensup askerler, ruhanilerin kalelerine saldırırlar.
  • تا فرو گیرند بر دربند غیب ** تا کسی ناید از آن سو پاک‌جیب
  • O taraftan tertemiz birisi gelmesin diye gayb derbendine hücum ederler.
  • غازیان حمله‌ی غزا چون کم برند ** کافران برعکس حمله آورند
  • Gaziler, savaşa pek gitmediler mi kâfirler, yürür saldırılar.
  • غازیان غیب چون از حلم خویش ** حمله ناوردند بر تو زشت‌کیش
  • Gayb gazileri, hilimlerinden sana saldırmazlar kötü gidişli.
  • حمله بردی سوی دربندان غیب ** تا نیایند این طرف مردان غیب 2445
  • Gayb derbentlerine saldırdın... gayb erlerinin bu tarafa gelmemesini diledin!
  • چنگ در صلب و رحمها در زدی ** تا که شارع را بگیری از بدی
  • Ata bellerine, ana rahimlerine pençe attın... Kötülükle yolu kesmek istedin!
  • چون بگیری شه‌رهی که ذوالجلال ** بر گشادست از برای انتسال
  • Ululuk ıssı Allahnın soy sop yetişmesi için açtığı ana yolu sen nasıl kapatabilirsin?
  • سد شدی دربندها را ای لجوج ** کوری تو کرد سرهنگی خروج
  • A inatçı, sen derbentleri tuttun ama körlüğüne rağmen, yine bir er çıktı işte.
  • نک منم سرهنگ هنگت بشکنم ** نک به نامش نام و ننگت بشکنم
  • İşte o çıkan er benim... Senin maksadını yıkıp yakarım; Allah’ın adı ile senin adını sanını yok ederim!
  • تو هلا در بندها را سخت بند ** چندگاهی بر سبال خود بخند 2450
  • Sen var, derbentleri iyice tuta dur... Ne vakte dek sakalına bıyığına gülüp duracaksın?
  • سبلتت را بر کند یک یک قدر ** تا بدانی کالقدر یعمی الحذر
  • Kader bıyığını sakalını birer birer yolar... Nihayet kadere karşı çekinmenin fayda vermediğini anlarsın.
  • سبلت تو تیزتر یا آن عاد ** که همی لرزید از دمشان بلاد
  • Senin bıyığın sakalın mı daha kuvvetlidir, Ad’ın bıyığı sakalı mı? Onların nefesinden şehirler titrer dururdu.
  • تو ستیزه‌روتری یا آن ثمود ** که نیامد مثل ایشان در وجود
  • Sen mi daha inatçısın Semud mu? Varlık âlemine onlar gibisi gelmedi gitti.
  • صد ازینها گر بگویم تو کری ** بشنوی و ناشنوده آوری
  • Bunlardan yüz tanesini daha söylesem fayda yok; sen sağırsın... Duyarın da duymazlıktan gelirsin!
  • توبه کردم از سخن که انگیختم ** بی‌سخن من دارویت آمیختم 2455
  • Söylediğim sözden tövbe ettim; tam senin ilacını yaptım.
  • که نهم بر ریش خامت تا پزد ** یا بسوزد ریش و ریشه‌ت تا ابد
  • Bu ilacı senin ham sakalına korum da pişer yahut da yanar... Sen de ebedi olarak yaralı kalırsın.
  • تا بدانی که خبیرست ای عدو ** می‌دهد هر چیز را درخورد او
  • Bu suretle de bilirsin ki Allah, her şeyi bilir... Her şeye, ona layık olan ilacı verir ey düşman.
  • کی کژی کردی و کی کردی تو شر ** که ندیدی لایقش در پی اثر
  • Ne vakit bir eğrilik ettin, ne zaman bir kötülükte bulundun da onun ardından derhal layığını görmedin?
  • کی فرستادی دمی بر آسمان ** نیکیی کز پی نیامد مثل آن
  • Ne zaman gökyüzüne bir nefes bir dua gönderdin de ardınca ona benzer bir iyilik gelmedi?
  • گر مراقب باشی و بیدار تو ** بینی هر دم پاسخ کردار تو 2460
  • Dikkat etsen, uyanık olsan her an, yaptığın işin cevabını görürsün!
  • چون مراقب باشی و گیری رسن ** حاجتت ناید قیامت آمدن
  • Dikkat ederde ipe sarılırsan senin için kıyametin gelmesine hacet yok.
  • آنک رمزی را بداند او صحیح ** حاجتش ناید که گویندش صریح
  • Remiz ve işareti gören kişiye açık söz söylemeye ihtiyaç var mı?
  • این بلا از کودنی آید ترا ** که نکردی فهم نکته و رمزها
  • Bu bela sana aptallığından gelir... Nükteleri remizleri anlamazsın!
  • از بدی چون دل سیاه و تیره شد ** فهم کن اینجا نشاید خیره شد
  • Gönül kötülük yüzünden karardı da kapkara oldu mu artık anla... Burada sersemleşmenin lüzumu yok!
  • ورنه خود تیری شود آن تیرگی ** در رسد در تو جزای خیرگی 2465
  • Yoksa o karalık sana bir ok olur... Sersemliğinin cezası sana erişir!
  • ور نیاید تیر از بخشایش است ** نه پی نادیدن آلایش است
  • Ok gelmezse lütuf ve kerem yüzünden gelmez; o kötülük görülmediğinden değil.
  • هین مراقب باش گر دل بایدت ** کز پی هر فعل چیزی زایدت
  • Kendine gel de eğer sana gönül gerekse dikkat et... Çünkü her işin ardından senin için bir şey meydana gelir!
  • ور ازین افزون ترا همت بود ** از مراقب کار بالاتر رود
  • Himmetin bundan fazla olursa dikkatle işin, daha yücelir!
  • بیان آنک تن خاکی آدمی هم‌چون آهن نیکو جوهر قابل آینه شدن است تا درو هم در دنیا بهشت و دوزخ و قیامت و غیر آن معاینه بنماید نه بر طریق خیال
  • İnsanın topraktan yaratılan bedenî, cevheri iyi bir demire benzer, ayna olmaya kabiliyeti vardır, onda dünyada da cennet, cehennem, kıyamet vesaire görünür, hem de apaçık ve doğru olarak, hayal yoluyla değil!
  • پس چو آهن گرچه تیره‌هیکلی ** صیقلی کن صیقلی کن صیقلی
  • Sen de görünüşte kapkara bir demire benzersin ama kendini cilala, cilala!
  • تا دلت آیینه گردد پر صور ** اندرو هر سو ملیحی سیمبر 2470
  • Bu suretle de gönlün, suretlerle dolu bir ayna kesilsin; ona her cihetten gümüş bedenli bir güzel aksetsin!
  • آهن ار چه تیره و بی‌نور بود ** صیقلی آن تیرگی از وی زدود
  • Demir gerçi karadır, nursuzdur... Fakat cilalamak, ondaki karalığı giderir.
  • صیقلی دید آهن و خوش کرد رو ** تا که صورتها توان دید اندرو
  • Demir cilalanır, yüzünü güzelleştirir. Bu suretle suretler onda görünebilir.