پس چو آهن گرچه تیرههیکلی ** صیقلی کن صیقلی کن صیقلی
Sen de görünüşte kapkara bir demire benzersin ama kendini cilala, cilala!
تا دلت آیینه گردد پر صور ** اندرو هر سو ملیحی سیمبر 2470
Bu suretle de gönlün, suretlerle dolu bir ayna kesilsin; ona her cihetten gümüş bedenli bir güzel aksetsin!
آهن ار چه تیره و بینور بود ** صیقلی آن تیرگی از وی زدود
Demir gerçi karadır, nursuzdur... Fakat cilalamak, ondaki karalığı giderir.
صیقلی دید آهن و خوش کرد رو ** تا که صورتها توان دید اندرو
Demir cilalanır, yüzünü güzelleştirir. Bu suretle suretler onda görünebilir.
گر تن خاکی غلیظ و تیره است ** صیقلش کن زانک صیقل گیره است
Topraktan yaratılan beden kabadır, karadır ama cila kabul eder, onu cilala!
تا درو اشکال غیبی رو دهد ** عکس حوری و ملک در وی جهد
Cilala da onda gayb şekilleri yüz göstersin. Huri ve melek akisleri görünsün!
صیقل عقلت بدان دادست حق ** که بدو روشن شود دل را ورق 2475
Allah, bil ki sana bir akıl cilâsı vermiştir... Onunla gönül yaprağı arınır, aydınlanır.
صیقلی را بستهای ای بینماز ** وآن هوا را کردهای دو دست باز
A binamaz, cilâlanmayı bırakmışsın da heva ve hevesinin iki elini de açmışsın!
گر هوا را بند بنهاده شود ** صیقلی را دست بگشاده شود
Heva ve heves kapandı mı cilacının eli açılır.
آهنی که آیینه غیبی بدی ** جمله صورتها درو مرسل شدی
Gayb aynası olan demirde bütün suretler görünür.
تیره کردی زنگ دادی در نهاد ** این بود یسعون فی الارض الفساد
İçini kararttın, paslattın, işte "Yeryüzünde fesada çalışırlar" ayetinin manası budur!
تاکنون کردی چنین اکنون مکن ** تیره کردی آب را افزون مکن 2480
Şimdiye kadar böyle hareket ettin durdun, artık böyle harekette bulunma. Suyu kararttın, daha ziyade karartma!
بر مشوران تا شود این آب صاف ** واندرو بین ماه و اختر در طواف
Bulandırma da bu su durulsun. O suyun içinde ay ve yıldızları tavaf eder gör!
زانک مردم هست همچون آب جو ** چون شود تیره نبینی قعر او
Çünkü insan, ırmak suyuna benzer. Bulandı mı artık onun dibini göremezsin!
قعر جو پر گوهرست و پر ز در ** هین مکن تیره که هست او صاف حر
Irmağın dibi incilerle, mercanlarla dopdolu. Sakın bulandırma, o saf ve durudur.
جان مردم هست مانند هوا ** چون بگرد آمیخت شد پردهی سما
İnsanların canı havaya benzer. Tozla karıştı mı gökyüzünde perde olur, gökyüzünü göstermez.
مانع آید او ز دید آفتاب ** چونک گردش رفت شد صافی و ناب 2485
Güneşin görünmesine mâni olur... Fakat tozu gitti mi saf ve parlak bir hale gelir.
با کمال تیرگی حق واقعات ** مینمودت تا روی راه نجات
Canın kapkara olmakla beraber Allah, kurtuluş yolunu bulasın diye sana rüyalar göstermiştir.
باز گفتن موسی علیهالسلام اسرار فرعون را و واقعات او را ظهر الغیب تابخبیری حق ایمان آورد یا گمان برد
Musa aleyhisselâm'ın Firavun'un sırlarını söylemesi, Allah’ın bildiğine inanması yahut hiç olmazsa galiba biliyor diye şüpheye düşmesi için gaybdan haber vererek gördüğü rüyaları söylemesi
ز آهن تیره بقدرت مینمود ** واقعاتی که در آخر خواست بود
Allah, sonunda olacak şeyleri kudretiyle kapkara demirde gösterdi.
تا کنی کمتر تو آن ظلم و بدی ** آن همیدیدی و بتر میشدی
Bu suretle senin daha az kötülük etmeni diledi... Fakat sen, hep bunları gördüğün halde daha beter oluyordun!
نقشهای زشت خوابت مینمود ** میرمیدی زان و آن نقش تو بود
Sana rüyada kötü şeyler gösterdi. Onlardan ürktün, hâlbuki o kötü şeyler, senin suretindi.
همچو آن زنگی که در آیینه دید ** روی خود را زشت و بر آیینه رید 2490
Hani aynaya bakınca yüzünü çirkin görüp aynayı pisleyen Zenci gibi!
که چه زشتی لایق اینی و بس ** زشتیم آن تواست ای کور خس
Tükürmüş de sen çirkinsin, lâyığın ancak bu demiş, ayna da çirkinliğim, senin çirkinliğim a kör ve aşağılık adam!
این حدث بر روی زشتت میکنی ** نیست بر من زانک هستم روشنی
Bu pisliği de kendi çirkin yüzüne bulaştırdın, bana değil. Çünkü ben apaydınım demiş!
گاه میدیدی لباست سوخته ** گه دهان و چشم تو بر دوخته
Sen gâh elbiseni yanmış gördün; gâh ağzın tutulmuş, gözün kör olmuş gördün.
گاه حیوان قاصد خونت شده ** گه سر خود را به دندان دده
Gâh bir canavar, kanına kastetti. Gâh yırtıcı biç hayvan, başını ısırdı!
گه نگون اندر میان آبریز ** گه غریق سیل خونآمیز تیز 2495
Kendini gâh lâğıma baş aşağı düşüyorsun gördün. Gâh kanlı sellerde gark olmuşsun gördün.
گه ندات آمد ازین چرخ نقی ** که شقیی و شقیی و شقی
Bazen rüyada bu tertemiz gökyüzünden sana "Kötüsün, kötüsün, kötü" diye ses geldi.
گه ندات آمد صریحا از جبال ** که برو هستی ز اصحاب الشمال
Bazen dağlardan apaçık "Hadi git be. Sen, ashabı şimaldensin" sesini duydun!
گه ندا میآمدت از هر جماد ** تا ابد فرعون در دوزخ فتاد
Bazen her cansız şeyden "Firavun, ebediyen cehenneme düştü gitti" sadasını işittin!
زین بترها که نمیگویم ز شرم ** تا نگردد طبع معکوس تو گرم
Bundan beter rüyalar da gördün... Fakat utancından söyleyemiyorum ki ters tabiatın büsbütün tersleşmesin, kızmayasın!
اندکی گفتم به تو ای ناپذیر ** ز اندکی دانی که هستم من خبیر 2500
Ey öğüt kabul etmeyen, azıcığını söylüyorum sana., bu azıcığı duy da bil ki ben biliyorum.
خویشتن را کور میکردی و مات ** تا نیندیشی ز خواب و واقعات
Gördüğün rüyaları ve başına gelecek işleri düşünmemek için kendini ölü ve kör ettin!
چند بگریزی نک آمد پیش تو ** کوری ادراک مکراندیش تو
Ne vakte dek kaçaksın? İşte hileler düzen anlayışının körlüğü, önüne geldi, çattı!
بیان آنک در توبه بازست
Tövbe kapısı açıktır.
هین مکن زین پس فراگیر احتراز ** که ز بخشایش در توبهست باز
Kendine gel, bundan böyle çekin artık. Çünkü Allah keremiyle tövbe kapısı açıktır.
توبه را از جانب مغرب دری ** باز باشد تا قیامت بر وری
Tövbenin batı tarafında bir kapısı vardır, kıyamete kadar açıktır.
تا ز مغرب بر زند سر آفتاب ** باز باشد آن در از وی رو متاب 2505
O kapı, güneş batıdan doğuncaya dek açık kalacaktır, o kapıdan yüz çevirme!
هست جنت را ز رحمت هشت در ** یک در توبهست زان هشت ای پسر
Cennetin Allah rahmetiyle sekiz tane kapısı var... Oğul, o sekiz kapıdan biri de tövbe kapısıdır.
آن همه گه باز باشد گه فراز ** وآن در توبه نباشد جز که باز
Öbürlerinin hepsi de bazen açılır, bozan kapanır. Fakat tövbe kapısı hep açıktır.
هین غنیمت دار در بازست زود ** رخت آنجا کش به کوری حسود
Bunu ganimet bil. Kapı açık, kasetçinin körlüğüne rağmen derhal pılını pırtını oraya çek!
گفتن موسی علیهالسلام فرعون را کی از من یک پند قبول کن و چهار فضیلت عوض بستان
Musa aleyhîsselâm'ın Firavun'a "Benden bir öğüt kabul et, karşılık olarak dört fazilet kazan" demesi.
هین ز من بپذیر یک چیز و بیار ** پس ز من بستان عوض آن را چهار
Kendine gel de benden bir öğüt kabul et, karşılık olarak dört şey al!
گفت ای موسی کدامست آن یکی ** شرح کن با من از آن یک اندکی 2510
Firavun, o bir öğüt, hangi öğüt? O tek öğüdü bana birazcık anlat dedi.
گفت آن یک که بگویی آشکار ** که خدایی نیست غیر کردگار
Musa dedi ki: O tek öğüt şu: Apaçık söyle, deki Allah tektir, ondan başka tapacak yoktur!
خالق افلاک و انجم بر علا ** مردم و دیو و پری و مرغ را
Göklerin, yıldızların, insanlarla şeytanların cin ve perilerin, kuşların yüce yaratıcısıdır.
خالق دریا و دشت و کوه و تیه ** ملکت او بیحد و او بیشبیه
Denizin, ovanın, dağın, çölün yaratıcısı odur... Ülkenin sının yoktur, kendisinin benzeri yoktur!
گفت ای موسی کدامست آن چهار ** که عوض بدهی مرا بر گو بیار
Firavun, ey Musa dedi. Buna karşılık bana vereceğin o dört şey nedir? Onları da söyle de
تا بود کز لطف آن وعدهی حسن ** سست گردد چارمیخ کفر من 2515
2515.O güzel vadin lütfiyle kâfirliğimin çarmıhı gevşesin!
بوک زان خوش وعدههای مغتنم ** برگشاید قفل کفر صد منم
Belki bir ganimet olarak elde edeceğim o hoş vaatler yüzünden yüz harmanlık küfür kilidim açılır.
بوک از تاثیر جوی انگبین ** شهد گردد در تنم این زهر کین
Belki bal ırmağının tesiriyle bedenimdeki şu kin zehiri ballaşır.
یا ز عکس جوی آن پاکیزه شیر ** پرورش یابد دمی عقل اسیر
Yahut o tertemiz süt ırmağının aksiyle esir aklım bir an olsun beslenir.