گفت هر کس که مرا مژده دهد ** چون صفر پای از جهان بیرون نهد
"Bana kim safer ayı çıktı diye müjde verirse._x000D_
که صفر بگذشت و شد ماه ربیع ** مژدهور باشم مر او را و شفیع2590
Kim safer gitti, Rebiyyülevvel geldi diye beni muştularsa ben de onu cennetle muştular, ona şefaatçi olurum dedi."
گفت عکاشه صفر بگذشت و رفت ** گفت که جنت ترا ای شیر زفت
Ukâşe gelip müjde dedi., safer çıktı gitti. Peygamber de "Ey ulu aslan, cennet senindir" buyurdu
دیگری آمد که بگذشت آن صفر ** گفت عکاشه ببرد از مژده بر
Başka birisi de gelip safer çıktı dedi., bet dedi ki: O müjdeyi Ukâşe aldı!
پس رجال از نقل عالم شادمان ** وز بقااش شادمان این کودکان
Erler, görüyorsun ya, âlemden göçmeden neşeleniyorlar, şu çocuklarsa âlemde kalmalarına seviniyorlar!
چونک آب خوش ندید آن مرغ کور ** پیش او کوثر نیامد آب شور
İyi suyun tadını tatmayan kör kuşa, acı su, kevser görünür.
همچنین موسی کرامت میشمرد ** که نگردد صاف اقبال تو درد2595
Musa da, senin saf ikbaline bir dert erişmez diye bu tarzda kerametler sayıp dökmekteydi.
گفت احسنت و نکو گفت ولیک ** تا کنم من مشورت با یار نیک
Firavun, pek güzel, iyi söyledin ama bir de iyi bir dostla görüşeyim, danışayım dedi.
مشورت کردن فرعون با ایسیه در ایمان آوردن به موسی علیهالسلام
Firavun'un, Masa aleyhisselâm'a inanma hususunda Asiye'ye danışması
باز گفت او این سخن با ایسیه ** گفت جان افشان برین ای دلسیه
Firavun, bu sözü Asiye'ye açtı. Asiye dedi ki: A gönlü kararmış, bu vaatlere can ver!
بس عنایتهاست متن این مقال ** زود در یاب ای شه نیکو خصال
Bu sözlerde ne büyük inayetler var, ey iyi huylu padişah, durma, hemen bunları elde et!
وقت کشت آمد زهی پر سود کشت ** این بگفت و گریه کرد و گرم گشت
Ekim zamanı geldi., hem de ne faydalı ekim ya! Bu sözleri söyledi ve iştiyakından ağlamaya başladı.
بر جهید از جا و گفتا بخ لک ** آفتابی تاجر گشتت ای کلک2600
Yerinden sıçradı, ne mutlu sana dedi... A kelceğiz, güneş, başına taç oldu!
عیب کل را خود بپوشاند کلاه ** خاصه چون باشد کله خورشید و ماه
Kelin ayıbını külah örter. Hele o külah güneş ve ay olursa ne mutlu!
هم در آن مجلس که بشنیدی تو این ** چون نگفتی آری و صد آفرین
Daha o mecliste bunu duyunca neden evet, yüzlerce hamdolsun demedin?
این سخن در گوش خورشید ار شدی ** سرنگون بر بوی این زیر آمدی
Bu söz, güneşin kulağına değseydi buna nail olmak ümidiyle baş aşağı yere inerdi!
هیچ میدانی چه وعدهست و چه داد ** میکند ابلیس را حق افتقاد
Hiç bildin mi, ne vaattir bu, ne lütuf tur? Hak, İblis' i arayıp soruyor âdeta!
چون بدین لطف آن کریمت باز خواند ** ای عجب چون زهرهات بر جای ماند2605
O kerem sahibi, seni böyle bir lütfa, böyle bir ihsana çağırdı da nasıl tahammül ettin? Şaşılacak şey
زهرهات ندرید تا زان زهرهات ** بودی اندر هر دو عالم بهرهات
Nasıl yüreğini eritmedi bu? Eritseydi iki cihandan da nasip alırdın!
زهرهای کز بهرهی حق بر درد ** چون شهیدان از دو عالم بر خورد
Adamın yüreği Allah için erirse şehitler gibi iki âlemde de lütfa, ihsana mazhar olur.
غافلی هم حکمتست و این عمی ** تا بماند لیک تا این حد چرا
Gafillik de hikmettir, bu kör oluşun da bir hikmeti var, var ama neden bu dereceye kadar olsun?
غافلی هم حکمتست و نعمتست ** تا نپرد زود سرمایه ز دست
Sermayenin çabucak elden uçamaması için gafillik, hem hikmettir, hem nimet!
لیک نی چندانک ناسوری شود ** زهر جان و عقل رنجوری شود2610
Fakat unulmaz bir yara haline gelmemeli... Aklın ve canın zehri olmamalı, adama eziyet vermemeli!
خود کی یابد این چنین بازار را ** که به یک گل میخری گلزار را
Kim böyle bir alışverişi edebilir? Bir gülle gül bahçesini satın alıyorsun!
دانهای را صد درختستان عوض ** حبهای را آمدت صد کان عوض
Bir taneye karşılık yüzlerce ağaçlık, bir habbeye karşılık yüzlerce maden!
کان لله دادن آن حبه است ** تا که کانالله له آید به دست
Kim her şeyi Allah için yapar, Allah' ya karşı ihlâs sahibi olursa demek, o taneyi vermektir... bu suretle de "Allah da onun olur, her dilediğini verir" sözünün hakikati elde edilir.
زآنک این هوی ضعیف بیقرار ** هست شد زان هوی رب پایدار
Çünkü bu arık ve kararsız varlık, o ebedî Allah’ın zevalsiz varlığından var olmuştur.
هوی فانی چونک خود فا او سپرد ** گشت باقی دایم و هرگز نمرد2615
Fâni varlık, kendisini ona verdi mi baki olur, asla ölmez.
همچو قطرهی خایف از باد و ز خاک ** که فنا گردد بدین هر دو هلاک
Yelden, topraktan korkan ve bu ikisi yüzünden helak olan katra gibi!
چون به اصل خود که دریا بود جست ** از تف خورشید و باد و خاک رست
Katra, aslı olan denize kavuştu mu güneşin? Hararetinden de kurtulur, yelden, topraktan da!
ظاهرش گم گشت در دریا و لیک ** ذات او معصوم و پا بر جا و نیک
Zahirî, denizde yok olur ama zatı yok olmaz, ebedîleşir, iyileşir!
هین بده ای قطره خود را بیندم ** تا بیابی در بهای قطره یم
Kendine gel ey katra da pişman olmaksızın varlığım ver, ver de bir katra ya karşılık uçsuz bucaksız denizi bul!
هین بده ای قطره خود را این شرف ** در کف دریا شو آمن از تلف2620
Kendine gel ey katra da bu şerefi bul, denizin avucuna düş, o avuçta telef olmaktan emin ol!
خود کرا آید چنین دولت به دست ** قطرهای را بحری تقاضاگر شدست
Böyle bir devlet, kimin eline düşmüştür: Bir deniz, bir katrayı dilemekte, istemekte!
الله الله زود بفروش و بخر ** قطرهای ده بحر پر گوهر ببر
Allah hakkı için Allah hakkı için çabuk sat ve satın al... Bir katrayı ver, incilerle dolu denizi elde et!
الله الله هیچ تاخیری مکن ** که ز بحر لطف آمد این سخن
Allah hakkı için, Allah hakkı için hiç geciktirme. Bu söz, lütuf denizinden gelmede!
لطف اندر لطف این گم میشود ** که اسفلی بر چرخ هفتم میشود
Lütuf bile bu lütfun içinde kaybolur, aşağılık bir adam, yedinci kat göğe çıkıyor
هین که یک بازی فتادت بوالعجب ** هیچ طالب این نیابد در طلب2625
2625.Kendine gel, hiçbir kimse bunu aramakla bulamaz, nasılsa bir acayip oyuna rastladın!
گفت با هامان بگویم ای ستیر ** شاه را لازم بود رای وزیر
Firavun, bunu bir de Haman'a söyleyeyim; padişaha vezirin reyini almak lâzımdır dedi.
گفت با هامان مگو این راز را ** کور کمپیری چه داند باز را
Asiye dedi ki: Bu sırrı Haman'a söyleme. Kör kocakarı, doğanın kıymetini ne bilir?
قصهی باز پادشاه و کمپیر زن
Padişahın doğanıyla kocakarı
باز اسپیدی به کمپیری دهی ** او ببرد ناخنش بهر بهی
Bir akdoğanı kocakarının birine verirsen iyilik olsun diye pençelerindeki tırnakları keser!
ناخنی که اصل کارست و شکار ** کور کمپیری ببرد کوروار
Hâlbuki asıl iş gördüğü, avlandığı uzvu, tırnaklandır. Kör kocakarıcağız körcesine o tırnakları kesiverir!
که کجا بودست مادر که ترا ** ناخنان زین سان درازست ای کیا2630
Anan neredeymiş ki der, a ulu yavrum, tırnakların böyle uzamış senin?
ناخن و منقار و پرش را برید ** وقت مهر این میکند زال پلید
Kötü kocakarı, doğanın tırnağını, gagasını kanatlarını keser... Sevgi çağında işte bunları, yapar!
چونک تتماجش دهد او کم خورد ** خشم گیرد مهرها را بر درد
Doğanın önüne tutmaç kor da o, az yedi mi kızar, sevgiyi yırtar, atar!
که چنین تتماج پختم بهر تو ** تو تکبر مینمایی و عتو
Senin için böyle bir tutmaç pişirdim de sen ululuk gösteriyor, haddini bilmiyorsun ha!
تو سزایی در همان رنج و بلا ** نعمت و اقبال کی سازد ترا
Sen o eziyetlere, belâlara lâyıksın, devletin, ikbalin kadrini nerden bileceksin sen? der.
آن تتماجش دهد کین را بگیر ** گر نمیخواهی که نوشی زان فطیر2635
Tutmaç yemiyorsan bari al, bunu iç diye doğana tutmaç suyu verir.
آب تتماجش نگیرد طبع باز ** زال بترنجد شود خشمش دراز