-
میچکید آن آب محمود جلیل ** میربودی قطرهاش را جبرئیل 2645
- O gözden ulu ve kutlu yaşlar süzülse Cebrail, katrasını kapardı.
-
تا بمالد در پر و منقال خویش ** گر دهد دستوریش آن خوب کیش
- O güzel gidişli dilber, müsaade ederse bu kaptığı katrayı kanadına, gagasına sürerdi!
-
باز گوید خشم کمپیر ار فروخت ** فر و نور و علم و صبرم را نسوخت
- Doğan der ki: Kocakarının kızgınlığı alevlendi ama kuvvetimi, nurumu, sabrımı ve ilmimi yakmadı ya!
-
باز جانم باز صد صورت تند ** زخم بر ناقه نه بر صالح زند
- Can doğanım, yüzlerce suret dokur, durur, deveyi yaralar, Salih'i değil!
-
صالح از یکدم که آرد با شکوه ** صد چنان ناقه بزاید متن کوه
- Salih, ululukla bir nefes aldı, bir dua etti mi dağdan, o çeşit yüzlerce deve doğar!
-
دل همی گوید خموش و هوش دار ** ورنه درانید غیرت پود و تار 2650
- Gönül der ki: Sus, aklını başına al... Yoksa gayret, varlık nescini çeker, yırtar!
-
غیرتش را هست صد حلم نهان ** ورنه سوزیدی به یک دم صد جهان
- Fakat ne çare., padişahlık gururu, öğüt dinletmiyordu; nihayet öğüdü gönlünden koparıp attı.
-
نخوت شاهی گرفتش جای پند ** تا دل خود را ز بند پند کند
- Allah gayretinin yüzlerce gizli hilmi vardır... Yoksa bir anda yüzlerce cihanı yakardı!
-
که کنم بار رای هامان مشورت ** کوست پشت ملک و قطب مقدرت
- Mutlaka Haman'la görüşüp danışmam lâzım... Ülke ona dayanmaktadır, ben onunla kuvvet, kudret bulmaktayım, dedi.
-
مصطفی را رایزن صدیق رب ** رایزن بوجهل را شد بولهب
- Mustafa'nın meşveret ettiği zat, Allah Sıddıkıydi. EbucehFe fikir veren Ebuleheb'di!
-
عرق جنسیت چنانش جذب کرد ** کان نصیحتها به پیشش گشت سرد 2655
- Cinsiyet, onu öyle bir çekti ki o nasihatler, kulağına bile giremedi.
-
جنس سوی جنس صد پره پرد ** بر خیالش بندها را بر درد
- Her şey, kendi cinsinden olana yüzlerce kanatla uçar gider, ona ulaşma hayaliyle bağlarını yırtıp yürür!
-
قصهی آن زن کی طفل او بر سر ناودان غیژید و خطر افتادن بود و از علی کرمالله وجهه چاره جست
- Çocuğu, kayıp oluk üstüne giden ve tehlikeye düşen kadının, Allah yüzünü ululasın, Ali'ye gelerek çare araması
-
یک زنی آمد به پیش مرتضی ** گفت شد بر ناودان طفلی مرا
- Murtaza'nın yanına bir kadın gelip dedi ki; Çocuğum, oluğun üstüne kaydı.
-
گرش میخوانم نمیآید به دست ** ور هلم ترسم که افتد او به پست
- Çağırsam ele geçmez. Bıraksam düşüp helak olacağından korkuyorum.
-
نیست عاقل تا که دریابد چون ما ** گر بگویم کز خطر سوی من آ
- Akıllı değil ki tehlikeden kurtul, yanıma gel diyeyim de anlasın.
-
هم اشارت را نمیداند به دست ** ور بداند نشنود این هم به دست 2660
- Elle işaret etsem anlamaz, anlasa bile kötülük şu ki dinlemez!
-
بس نمودم شیر و پستان را بدو ** او همی گرداند از من چشم و رو
- Mememi, südumu gösterdim ama benden gözünü, yüzünü çevirip duruyor!
-
از برای حق شمایید ای مهان ** دستگیر این جهان و آن جهان
- Allah hakkı için ey ulular, siz, bu âlemde de âcizlerin ellerinden tutan, onlara yardım eden erlersiniz, o âlemde de!
-
زود درمان کن که میلرزد دلم ** که بدرد از میوهی دل بسکلم
- Benim derdime tez bir derman bul ki gönlümün mey vasini kaybedeceğim diye yüreğim titremede!
-
گفت طفلی را بر آور هم به بام ** تا ببیند جنس خود را آن غلام
- Ali dedi ki: dama bir çocuk çıkar., çocuğun, kendi cinsini görünce,
-
سوی جنس آید سبک زان ناودان ** جنس بر جنس است عاشق جاودان 2665
- Derhal oluktan dama gelir., cins, cinsine ebedî olarak âşıktır.
-
زن چنان کرد و چو دید آن طفل او ** جنس خود خوش خوش بدو ورد آورد
- Kadın öyle yaptı, çocuğu, o çocuğu görünce ona yüz tuttu;
-
سوی بام آمد ز متن ناودان ** جاذب هر جنس را هم جنس دان
- Oluktan dama geldi. Her cins, kendi cinsinden olanları çeker, bunu böyle bil!
-
غژغژان آمد به سوی طفل طفل ** وا رهید او از فتادن سوی سفل
- Çocuk, sürtüne sürtüne öbür çocuğun bulunduğu tarafa geldi ve aşağıya düşme tehlikesinden kurtuldu.
-
زان بود جنس بشر پیغامبران ** تا بجنسیت رهند از ناودان
- Peygamberler de, kullan oluktan kurtarmak için insan olarak gönderilmişlerdir.
-
پس بشر فرمود خود را مثلکم ** تا به جنس آیید و کم گردید گم 2670
- Peygamber, ben de sizin gibi insanım... Kendi cinsinize gelin kaybolmayın buyurdu.
-
زانک جنسیت عجایب جاذبیست ** جاذبش جنسست هر جا طالبیست
- Çünkü cinsiyetin acayip bir çekiciliği vardır, nerde birisini ve bir şeyi ariyan varsa onu aratan, o yana çeken cinsiyettir.
-
عیسی و ادریس بر گردون شدند ** با ملایک چونک همجنس آمدند
- Isa ve İdris, meleklerle aynı cinstendiler; onun için gökyüzüne çıktılar.
-
باز آن هاروت و ماروت از بلند ** جنس تن بودند زان زیر آمدند
- Harut'la Marut'sa ten cinsindendiler; yücelerden aşağıya indiler.
-
کافران هم جنس شیطان آمده ** جانشان شاگرد شیطانان شده
- Kâfirler, şeytanlarla aynı cinsindendir. Canları, şeytanların şakirdi olmuştur.
-
صد هزاران خوی بد آموخته ** دیدههای عقل و دل بر دوخته 2675
- Şeytanlardan yüzbinlerce kötü huylar öğrenmişler, akıl ve gönül gözünü kapamışlardır.
-
کمترین خوشان به زشتی آن حسد ** آن حسد که گردن ابلیس زد
- Onların kötü huylarından en ehemmiyetsizi hasettir, hani iblis'in boynunu vuran haset!
-
زان سگان آموخته حقد و حسد ** که نخواهد خلق را ملک ابد
- O köpekler, bunlara ululuk ve haset öğretmişlerdir, onlar, halkın ebedî bir mülke, bir devlete nail olmasını istemezler.
-
هر کرا دید او کمال از چپ و راست ** از حسد قولنجش آمد درد خاست
- Kimde sağdan, soldan bir yücelik görürlerse hasetten âdeta kulunçları kabarır, dertlenirler.
-
زآنک هر بدبخت خرمنسوخته ** مینخواهد شمع کس افروخته
- Çünkü harmanı yanmış talihsiz, kimsenin mumunun yanmasını istemez.
-
هین کمالی دست آور تا تو هم ** از کمال دیگران نفتی به غم 2680
- Kendine gel de sen de bir yücelik elde et başkalarının yüceliğinden dertlenme!
-
از خدا میخواه دفع این حسد ** تا خدایت وا رهاند از جسد
- Allah’tan bu hasedin defini dile de Allah, seni cesetten kurtarsın!
-
مر ترا مشغولیی بخشد درون ** که نپردازی از آن سوی برون
- Sana içten bir meşguliyet versin de ondan baş alamayasın!
-
جرعهی می را خدا آن میدهد ** که بدو مست از دو عالم میدهد
- Allah bir yudumcuk şaraba öyle bir hassa vermiştir ki adamı sarhoş eder, iki âlemden de kurtarır!
-
خاصیت بنهاده در کف حشیش ** کو زمانی میرهاند از خودیش
- Bir avuç yeşil ota, esrara öyle bir hassa vermiştir ki bir zaman olsun insanı kendisinden alır!
-
خواب را یزدان بدان سان میکند ** کز دو عالم فکر را بر میکند 2685
- Allah uykuya öyle bir hal vermiştir ki düşünceyi iki âlemden de keser!
-
کرد مجنون را ز عشق پوستی ** کو بنشناسد عدو از دوستی
- Mecnun' u, bir deri aşkından öyle bir hale getirmiştir ki dostu düşmandan fark etmez olmuştur.
-
صد هزاران این چنین میدارد او ** که بر ادراکات تو بگمارد او
- Senin anlayışına havale edilecek bunun gibi yüzbinlerce şarabı vardır onun!
-
هست میهای شقاوت نفس را ** که ز ره بیرون برد آن نحس را
- Nefsin, kötülük şarapları var ki o kötü kişiyi bunlarla yoldan çıkarır!
-
هست میهای سعادت عقل را ** که بیابد منزل بینقل را
- Aklın, kutluluk şarapları var ki insan onların neşesiyle zevalsiz bir konak bulur.
-
خیمهی گردون ز سرمستی خویش ** بر کند زان سو بگیرد راه پیش 2690
- Sarhoşlukla gök kubbe çadırını o yandan söker, yola düşer!
-
هین بهر مستی دلا غره مشو ** هست عیسی مست حق خر مست جو
- Kendine gel ey gönül de mağrur olma. İsa, Allah sarhoşudur, eşek, arpa sarhoşu!
-
این چنین می را بجو زین خنبها ** مستیاش نبود ز کوته دنبها
- Şu küplerden o çeşit şaraplar ara ki sarhoşluğunun sonu gelmesin!
-
زانک هر معشوق چون خنبیست پر ** آن یکی درد و دگر صافی چو در
- Çünkü her sevgili, dolu bir küpe benzer, o tortuludur, bu inci gibi saf!
-
میشناسا هین بچش با احتیاط ** تا میی یابی منزه ز اختلاط
- Ey şarabı anlayan, tanıyan er, ihtiyatla tat da karışıksız, katıksız arı duru bir şarap bulasın!