-
انبیا چون جنس روحند و ملک ** مر ملک را جذب کردند از فلک
- Peygamberler, ruh ve melek âmindendirler, o yüzden gökteki meleği çekerler.
-
باد جنس آتش است و یار او ** که بود آهنگ هر دو بر علو
- Yel, ateş cinsindendir, onun dostudur, her ikisi de yücelir, yücelere çıkar!
-
چون ببندی تو سر کوزهی تهی ** در میان حوض یا جویی نهی
- Boş testinin ağzını kapadın da havuza yahut ırmağa attın mı?
-
تا قیامت آن فرو ناید به پست ** که دلش خالیست و در وی باد هست 2700
- Kıyamete kadar batmaz, çünkü içerisi boştur; o boşlukta hava vardır;
-
میل بادش چون سوی بالا بود ** ظرف خود را هم سوی بالا کشد
- Yelin meyli, yüceleredir, içinde bulunduğu kabı da yücelere kaldırır.
-
باز آن جانها که جنس انبیاست ** سویایشان کش کشان چون سایههاست
- Peygamberlerin cinsinden olan canlar da çekişe çekişe onların yanına giderler.
-
زانک عقلش غالبست و بی ز شک ** عقل جنس آمد به خلقت با ملک
- Çünkü bu kısımdan olan kişinin aklı üstündür, şüphe yok ki akıl da yaradılış bakımından melekle aynı cinstendir.
-
وان هوای نفس غالب بر عدو ** نفس جنس اسفل آمد شد بدو
- Nefis havası da düşmana üstündür, fakat nefis, aşağılık cinstendir, aşağılık âlemine gider!
-
بود قبطی جنس فرعون ذمیم ** بود سبطی جنس موسی کلیم 2705
- Kıpti, kötü Firavun' un cinsindendi. İsrail oğulları kabilelerine mensup olanlar da Allah kelimi Musa'nın cinsinden.
-
بود هامان جنستر فرعون را ** برگزیدش برد بر صدر سرا
- Haman, tam Firavun'un cinsindendi. Firavun, o yüzden onu seçmiş, başköşeye geçirmiş, kendisine vezir etmişti.
-
لاجرم از صدر تا قعرش کشید ** که ز جنس دوزخاند آن دو پلید
- Hâsılı sonunda da Haman, onu başköşeden ta cehennemin dibine kadar çekti. Çünkü o iki pis adam cehennem cinsindendi.
-
هر دو سوزنده چو ذوزخ ضد نور ** هر دو چون دوزخ ز نور دل نفور
- İkisi de cehennem gibi yakıcıydı.. ikisi de nurun, zıddı idi.. ikisi de cehennem gibi gönül nurundan çekinen ve nefret eden kişiydi!
-
زانک دوزخ گوید ای مومن تو زود ** برگذر که نورت آتش را ربود
- Çünkü cehennem, ey mümin, sırattan çabuk geç, nurun ateşimi söndürecek.
-
بگذر اى مومن كه نورت مىكشد ** آتشم را چون كه دامن مىكشد 2710
- Ey mümin, nurun eteğini sürüdü mü ateşimi, mahvedecek; hemen geç der.
-
میرمد آن دوزخی از نور هم ** زانک طبع دوزخستش ای صنم
- Cehennemlik de nurdan ürker, kaçar, çünkü güzelim, cehennem tabiatlıdır o!
-
دوزخ از مومن گریزد آنچنان ** که گریزد مومن از دوزخ به جان
- Mümin, canla başla nasıl cehennemden kaçarsa, cehennem de müminden öyle kaçar!
-
زانک جنس نار نبود نور او ** ضد نار آمد حقیقت نورجو
- Çünkü müminin nuru, ateş cinsinden değildir. Nuru arayan, hakikatte ateşin zıddıdır.
-
در حدیث آمدی که مومن در دعا ** چون امان خواهد ز دوزخ از خدا
- Hadiste gelmiştir: Mümin duada Allah’a yalvarır, cehennemden aman diler ya..
-
دوزخ از وی هم امان خواهد به جان ** که خدایا دور دارم از فلان 2715
- Cehennem de canla başla ondan aman diler Yarabbi, beni falandan uzak et der.
-
جاذبهی جنسیتست اکنون ببین ** که تو جنس کیستی از کفر و دین
- Cinsiyet cazibesini şimdi bir gör hele, bakalım sen hangi cinstensin; küfür cinsinden mi, iman cinsinden mi?
-
گر بهامان مایلی هامانیی ** ور به موسی مایلی سبحانیی
- Haman'a meylin varsa Haman'dansın. Musa'ya meylin varsa Sübhan'dan!
-
ور بهر و مایلی انگیخته ** نفس و عقلی هر دوان آمیخته
- İkisine de mailsen, iki cinsten de katışığın var... Nefisle akıl, ikisi de sende karışık!
-
هر دو در جنگند هان و هان بکوش ** تا شود غالب معانی بر نقوش
- İkisi de savaşta, kendine gel, kendine! Çalış da manalar, suretlere üstün olsun!
-
در جهان جنگ شادی این بسست ** که ببینی بر عدو هر دم شکست 2720
- 2720.Düşmanını her an bozguna uğramış, mağlûp olmuş göresin. Savaş âleminde bu sevinç kâfidir doğrusu!
-
آن ستیزهرو بسختی عاقبت ** گفت با هامان برای مشورت
- O inatçı suratlı Firavun, nihayet Haman'a kabalıkla bu sözleri söyledi.
-
وعدههای آن کلیمالله را ** گفت و محرم ساخت آن گمراه را
- Allah Kelim' inin vaatlerini anlattı, o sapığı kendisine mahrem etti!
-
مشورت کردن فرعون با وزیرش هامان در ایمان آوردن به موسی علیهالسلام
- Firavun'un, Musa aleyhiselâm'a iman etme hususunda veziri Haman'a danışması
-
گفت با هامان چون تنهااش بدید ** جست هامان و گریبان را درید
- Firavun, Haman'ı tenha bulunca bunları anlattı. Haman, sıçrayıp yakasını yırttı.
-
بانگها زد گریهها کرد آن لعین ** کوفت دستار و کله را بر زمین
- O melun naralar attı, ağladı... Kavuğunu, sarığını yere attı.
-
که چگونه گفت اندر روی شاه ** این چنین گستاخ آن حرف تباه 2725
- 2725.Dedi ki: Böyle küstahça ve abes sözleri nasıl, oldu da padişahın yüzüne karşı söyledi?
-
جمله عالم را مسخر کرده تو ** کار را با بخت چون زر کرده تو
- Sen, bütün âlemi hükmüne almış, işini, bahtın yardımı ile altın haline getirmişsin.
-
از مشارق وز مغارب بیلجاج ** سوی تو آرند سلطانان خراج
- Padişahlar, inatsız, ısrarsız doğudan da sana vergi getirmedeler, batıdan da!
-
پادشاهان لب همی مالند شاد ** بر ستانهی خاک تو این کیقباد
- Ey ulu padişah, bütün padişahlar, sevinçle senin kapının eşiğini öpüyorlar!
-
اسپ یاغی چون ببیند اسپ ما ** رو بگرداند گریزد بی عصا
- Düşmanın atı, atımızı gördü mü sopa görmeden yüz çevirmede!
-
تاکنون معبود و مسجود جهان ** بودهای گردی کمینهی بندگان 2730
- Şimdiye dek âlemin tapındığı, secde ettiği sendin., şimdi kulların en aşağısı mı olacaksın?
-
در هزار آتش شدن زین خوشترست ** که خداوندی شود بندهپرست
- Bir efendinin kula tapmasındansa binlerce defa ateşe atılması daha hoş!
-
نه بکش اول مرا ای شاه چین ** تا نبیند چشم من بر شاه این
- Hayır buna imkân yok! Ey Çin ülkesini bile hükmü altına alan padişahım, önce beni öldür de seni bu halde görmeyeyim!
-
خسروا اول مرا گردن بزن ** تا نبیند این مذلت چشم من
- Padişahım, önce benim boynumu vur da bu alçalmayı gözlerim görmesin!
-
خود نبودست و مبادا این چنین ** که زمین گردون شود گردون زمین
- Böyle bir şey olmamıştır ya, fakat olmasın da! Yer, gök olacak, gökyüzü yer ha!
-
بندگانمان خواجهتاش ما شوند ** بیدلانمان دلخراش ما شوند 2735
- Kullarımız, bizimle kapı yoldaşı olacaklar, esirlerimiz, gönüllerimizi yaralayacak, öyle mi?
-
چشمروشن دشمنان و دوست کور ** گشت ما را پس گلستان قعر گور
- Düşmanların gözleri aydın olacak da dost körleşecek. Sonra da bize mezarın dibi, gül bahçesi kesilecek ha!
-
تزییف سخن هامان علیهاللعنه
- Allah lanet etsin, Haman'ın sözlerinin bayağılığı
-
دوست از دشمن همی نشناخت او ** نرد را کورانه کژ میباخت او
- Hamam, dostla düşmanı tanımıyor, tavlayı körcesine ters oynuyordu.
-
دشمن تو جز تو نبود این لعین ** بیگناهان را مگو دشمن به کین
- A melun, senin düşmanın senden başkası değil., kinine uyup da suçsuzlara düşman deme!
-
پیش تو این حالت بد دولتست ** که دوادو اول و آخر لتست
- Sence bu körü hal devlettir... Yani evveli "Dev-koş", sonu da "Let- dayak ye!"
-
گر ازین دولت نتازی خز خزان ** این بهارت را همی آید خزان 2740
- Bu devletten sürüne sürtüne kaçmazsan şu baharın daima güz olur gider!
-
مشرق و مغرب چو تو بس دیدهاند ** که سر ایشان ز تن ببریدهاند
- Doğu ve batı, senin gibi niceleri görmüştür, sonunda hepsinin de başı, bedeninden kesilmiş gitmiştir!
-
مشرق و مغرب که نبود بر قرار ** چون کنند آخر کسی را پایدار
- Doğuyla batının bile kararı yokken nasıl olur da bir adamı ebedî edebilirler?
-
تو بدان فخر آوری کز ترس و بند ** چاپلوست گشت مردم روز چند
- Korkudan, zindana girmekten ürkme yüzünden halk, sana birkaç günceğiz yaltaklandı, onunla öğünüyorsun ha!
-
هر کرا مردم سجودی میکنند ** زهر اندر جان او میآکنند
- Fakat halk, kime secde ederse onun canını zehirliyor demektir.
-
چونک بر گردد ازو آن ساجدش ** داند او کان زهر بود و موبدش 2745
- 2745.Bir kere devlet, yüz çevirdi, bir kere bahtı döndü mü kendisine secde edenin kendisini zehirlediğini o da anlar, bilgi sahibi olan adam da!
-
ای خنک آن را که ذلت نفسه ** وای آنک از سرکشی شد چون که او
- Ne mutlu ona ki nefsini aşağılatmıştır. Vay o kişiye ki serkeşlikle dağ gibi başkaldırmıştır!