-
بگذر اى مومن كه نورت مىكشد ** آتشم را چون كه دامن مىكشد 2710
- Ey mümin, nurun eteğini sürüdü mü ateşimi, mahvedecek; hemen geç der.
-
میرمد آن دوزخی از نور هم ** زانک طبع دوزخستش ای صنم
- Cehennemlik de nurdan ürker, kaçar, çünkü güzelim, cehennem tabiatlıdır o!
-
دوزخ از مومن گریزد آنچنان ** که گریزد مومن از دوزخ به جان
- Mümin, canla başla nasıl cehennemden kaçarsa, cehennem de müminden öyle kaçar!
-
زانک جنس نار نبود نور او ** ضد نار آمد حقیقت نورجو
- Çünkü müminin nuru, ateş cinsinden değildir. Nuru arayan, hakikatte ateşin zıddıdır.
-
در حدیث آمدی که مومن در دعا ** چون امان خواهد ز دوزخ از خدا
- Hadiste gelmiştir: Mümin duada Allah’a yalvarır, cehennemden aman diler ya..
-
دوزخ از وی هم امان خواهد به جان ** که خدایا دور دارم از فلان 2715
- Cehennem de canla başla ondan aman diler Yarabbi, beni falandan uzak et der.
-
جاذبهی جنسیتست اکنون ببین ** که تو جنس کیستی از کفر و دین
- Cinsiyet cazibesini şimdi bir gör hele, bakalım sen hangi cinstensin; küfür cinsinden mi, iman cinsinden mi?
-
گر بهامان مایلی هامانیی ** ور به موسی مایلی سبحانیی
- Haman'a meylin varsa Haman'dansın. Musa'ya meylin varsa Sübhan'dan!
-
ور بهر و مایلی انگیخته ** نفس و عقلی هر دوان آمیخته
- İkisine de mailsen, iki cinsten de katışığın var... Nefisle akıl, ikisi de sende karışık!
-
هر دو در جنگند هان و هان بکوش ** تا شود غالب معانی بر نقوش
- İkisi de savaşta, kendine gel, kendine! Çalış da manalar, suretlere üstün olsun!
-
در جهان جنگ شادی این بسست ** که ببینی بر عدو هر دم شکست 2720
- 2720.Düşmanını her an bozguna uğramış, mağlûp olmuş göresin. Savaş âleminde bu sevinç kâfidir doğrusu!
-
آن ستیزهرو بسختی عاقبت ** گفت با هامان برای مشورت
- O inatçı suratlı Firavun, nihayet Haman'a kabalıkla bu sözleri söyledi.
-
وعدههای آن کلیمالله را ** گفت و محرم ساخت آن گمراه را
- Allah Kelim' inin vaatlerini anlattı, o sapığı kendisine mahrem etti!
-
مشورت کردن فرعون با وزیرش هامان در ایمان آوردن به موسی علیهالسلام
- Firavun'un, Musa aleyhiselâm'a iman etme hususunda veziri Haman'a danışması
-
گفت با هامان چون تنهااش بدید ** جست هامان و گریبان را درید
- Firavun, Haman'ı tenha bulunca bunları anlattı. Haman, sıçrayıp yakasını yırttı.
-
بانگها زد گریهها کرد آن لعین ** کوفت دستار و کله را بر زمین
- O melun naralar attı, ağladı... Kavuğunu, sarığını yere attı.
-
که چگونه گفت اندر روی شاه ** این چنین گستاخ آن حرف تباه 2725
- 2725.Dedi ki: Böyle küstahça ve abes sözleri nasıl, oldu da padişahın yüzüne karşı söyledi?
-
جمله عالم را مسخر کرده تو ** کار را با بخت چون زر کرده تو
- Sen, bütün âlemi hükmüne almış, işini, bahtın yardımı ile altın haline getirmişsin.
-
از مشارق وز مغارب بیلجاج ** سوی تو آرند سلطانان خراج
- Padişahlar, inatsız, ısrarsız doğudan da sana vergi getirmedeler, batıdan da!
-
پادشاهان لب همی مالند شاد ** بر ستانهی خاک تو این کیقباد
- Ey ulu padişah, bütün padişahlar, sevinçle senin kapının eşiğini öpüyorlar!
-
اسپ یاغی چون ببیند اسپ ما ** رو بگرداند گریزد بی عصا
- Düşmanın atı, atımızı gördü mü sopa görmeden yüz çevirmede!
-
تاکنون معبود و مسجود جهان ** بودهای گردی کمینهی بندگان 2730
- Şimdiye dek âlemin tapındığı, secde ettiği sendin., şimdi kulların en aşağısı mı olacaksın?
-
در هزار آتش شدن زین خوشترست ** که خداوندی شود بندهپرست
- Bir efendinin kula tapmasındansa binlerce defa ateşe atılması daha hoş!
-
نه بکش اول مرا ای شاه چین ** تا نبیند چشم من بر شاه این
- Hayır buna imkân yok! Ey Çin ülkesini bile hükmü altına alan padişahım, önce beni öldür de seni bu halde görmeyeyim!
-
خسروا اول مرا گردن بزن ** تا نبیند این مذلت چشم من
- Padişahım, önce benim boynumu vur da bu alçalmayı gözlerim görmesin!
-
خود نبودست و مبادا این چنین ** که زمین گردون شود گردون زمین
- Böyle bir şey olmamıştır ya, fakat olmasın da! Yer, gök olacak, gökyüzü yer ha!
-
بندگانمان خواجهتاش ما شوند ** بیدلانمان دلخراش ما شوند 2735
- Kullarımız, bizimle kapı yoldaşı olacaklar, esirlerimiz, gönüllerimizi yaralayacak, öyle mi?
-
چشمروشن دشمنان و دوست کور ** گشت ما را پس گلستان قعر گور
- Düşmanların gözleri aydın olacak da dost körleşecek. Sonra da bize mezarın dibi, gül bahçesi kesilecek ha!
-
تزییف سخن هامان علیهاللعنه
- Allah lanet etsin, Haman'ın sözlerinin bayağılığı
-
دوست از دشمن همی نشناخت او ** نرد را کورانه کژ میباخت او
- Hamam, dostla düşmanı tanımıyor, tavlayı körcesine ters oynuyordu.
-
دشمن تو جز تو نبود این لعین ** بیگناهان را مگو دشمن به کین
- A melun, senin düşmanın senden başkası değil., kinine uyup da suçsuzlara düşman deme!
-
پیش تو این حالت بد دولتست ** که دوادو اول و آخر لتست
- Sence bu körü hal devlettir... Yani evveli "Dev-koş", sonu da "Let- dayak ye!"
-
گر ازین دولت نتازی خز خزان ** این بهارت را همی آید خزان 2740
- Bu devletten sürüne sürtüne kaçmazsan şu baharın daima güz olur gider!
-
مشرق و مغرب چو تو بس دیدهاند ** که سر ایشان ز تن ببریدهاند
- Doğu ve batı, senin gibi niceleri görmüştür, sonunda hepsinin de başı, bedeninden kesilmiş gitmiştir!
-
مشرق و مغرب که نبود بر قرار ** چون کنند آخر کسی را پایدار
- Doğuyla batının bile kararı yokken nasıl olur da bir adamı ebedî edebilirler?
-
تو بدان فخر آوری کز ترس و بند ** چاپلوست گشت مردم روز چند
- Korkudan, zindana girmekten ürkme yüzünden halk, sana birkaç günceğiz yaltaklandı, onunla öğünüyorsun ha!
-
هر کرا مردم سجودی میکنند ** زهر اندر جان او میآکنند
- Fakat halk, kime secde ederse onun canını zehirliyor demektir.
-
چونک بر گردد ازو آن ساجدش ** داند او کان زهر بود و موبدش 2745
- 2745.Bir kere devlet, yüz çevirdi, bir kere bahtı döndü mü kendisine secde edenin kendisini zehirlediğini o da anlar, bilgi sahibi olan adam da!
-
ای خنک آن را که ذلت نفسه ** وای آنک از سرکشی شد چون که او
- Ne mutlu ona ki nefsini aşağılatmıştır. Vay o kişiye ki serkeşlikle dağ gibi başkaldırmıştır!
-
این تکبر زهر قاتل دان که هست ** از می پر زهر شد آن گیج مست
- Bu ululuk, bil ki zehirli bir şaraptır, o şarapla aptal kişi sarhoş olur.
-
چون می پر زهر نوشد مدبری ** از طرب یکدم بجنباند سری
- Bir devletsiz, zehirli şarabı içti mi bir zamancağız neşeden başını sallar ama
-
بعد یکدم زهر بر جانش فتد ** زهر در جانش کند داد و ستد
- Bir an sonra zehir, canına tesir eder; can verip can almaya başlar!
-
گر نذاری زهریاش را اعتقاد ** کو چه زهر آمد نگر در قوم عاد 2750
- Onun zehirli olduğuna inanmıyorsan bak da gör; Ad kavmine o zehir neler etti?
-
چونک شاهی دست یابد بر شهی ** بکشدش یا باز دارد در چهی
- Bir padişah, başka bir padişahı tuttu mu ya öldürür, ya bir zindana hapseder!
-
ور بیابد خستهی افتاده را ** مرهمش سازد شه و بدهد عطا
- Fakat bir düşkün dertliyi görse derdine merhem bulur, ona ihsanlarda bulunur!
-
گر نه زهرست آن تکبر پس چرا ** کشت شه را بیگناه و بیخطا
- O ululanma zehir değilse neden padişah, onu suçsuz, hatasız öldürüyor?
-
وین دگر را بی ز خدمت چون نواخت ** زین دو جنبش زهر را شاید شناخت
- Öbürüne de, kendisine bir kullukta bulunmadığı halde neden iltifat ediyor? Bu iki harekete bakıp zehiri anlamak mümkündür!
-
راهزن هرگز گدایی را نزد ** گرگ گرگ مرده را هرگز گزد 2755
- Yol kesen, asla bir yoksulu dövüp vurmaz. Kurt ölü kurdu katiyen ısırmaz!
-
خضر کشتی را برای آن شکست ** تا تواند کشتی از فجار رست
- Hızır, gemiyi kötü kişilerin ellerinden kurtarabilmek için deldi, kırdı.
-
چون شکسته میرهد اشکسته شو ** امن در فقرست اندر فقر رو
- Mademki kırık gemi kurtuluyor, sen de kırıl! Emniyet, yoksulluktadır, yürü, yoksul ol!
-
آن کهی کو داشت از کان نقد چند ** گشت پاره پاره از زخم کلند
- Madeni olan ve madende birkaç parası bulunan dağ, külünk, kazma yaralarıyla paramparça oldu.
-
تیغ بهر اوست کو را گردنیست ** سایه که افکندست بر وی زخم نیست
- Kılıç, boynu olanın boynunu keser, gölge, yerlere döşenmiştir; o hiç yaralanmaz!