خلق را میراند از وی آن جوان ** تا علاجش را نبینند آن کسان
Delikanlı, kardeşine yapacağı ilâcı kimse görmesin diye halkı uzaklaştırdı.
سر به گوشش برد همچون رازگو ** پس نهاد آن چیز بر بینی او290
290.Gizli bir şeyler söyler gibi ağzını kulağına götürdü, sonra da o şeyi burnuna koydu.
کو به کف سرگین سگ ساییده بود ** داروی مغز پلید آن دیده بود
Köpek pisliğini avucuna sürtmüştü... Pis beynin ilâcını bu pislikle görmüştü.
ساعتی شد مرد جنبیدن گرفت ** خلق گفتند این فسونی بد شگفت
Avucunu koklatır koklatmaz adam, deprenmeye başladı. Halk, bu pek mühim bir afsun dediler...
کین بخواند افسون به گوش او دمید ** مرده بود افسون به فریادش رسید
Afsunu okuyup kulağına üfürdü... Adam adeta ölmüştü, afsun imdadına yetişti!
جنبش اهل فساد آن سو بود ** که زنا و غمزه و ابرو بود
Kötü kişilerin hareketi o yandandır... Zina, bakışla, göz ve kaş işaretiyle harekete gelir.
هر کرا مشک نصیحت سود نیست ** لا جرم با بوی بد خو کردنیست295
Kime öğüt miski fayda vermezse muhakkak o, kötü kokulara alışmıştır.
مشرکان را زان نجس خواندست حق ** کاندرون پشک زادند از سبق
Allah, müşrikler, tâ ezelden pislik içinde doğduklarından onlara “Necis-pis” demiştir.
کرم کو زادست در سرگین ابد ** مینگرداند به عنبر خوی خود
Pislik içinde doğan kurt, ebediyen huyundan dönmez, ambere bakmaz!
چون نزد بر وی نثار رش نور ** او همه جسمست بیدل چون قشور
Ona nur saçısı isabet etmemiştir... O, tamamı ile cisimden ibarettir, kabuk gibi içsiz, gönülsüzdür o!
ور ز رش نور حق قسمیش داد ** همچو رسم مصر سرگین مرغزاد
Hak nuru saçısından nasibi varsa, bu nur, ona da değmişse pisliğe düşse bile Mısır’da olduğu gibi o pislik içine gömülen yumurtadan bir kuş meydana gelir!
لیک نه مرغ خسیس خانگی ** بلک مرغ دانش و فرزانگی300
300.Fakat meydana gelen kuş, evde beslenen pis tavuk cinsinden değildir, bilgi ve anlayış kuşudur.
تو بدان مانی کز آن نوری تهی ** زآنک بینی بر پلیدی مینهی
Sen de nurdan nasipsize benziyorsun; çünkü burnunu pisliğe sokmadasın!
از فراقت زرد شد رخسار و رو ** برگ زردی میوهی ناپخته تو
Ayrılığından yüzün, benzin sarardı ama sarı bir yapraksın, olmamış bir meyvesin!
دیگ ز آتش شد سیاه و دودفام ** گوشت از سختی چنین ماندست خام
Çömlek, ateşten, isten simsiyah oldu, is rengini aldı; fakat et, kartlığından öylece duruyor, hiç pişmemiş!
هشت سالت جوش دادم در فراق ** کم نشد یک ذره خامیت و نفاق
Seni tam sekiz yıl ayrılık ateşiyle kaynattım ama hamlığın, münafıklığın, bir zerre bile eksilmemiş!
غورهی تو سنگ بسته کز سقام ** غورهها اکنون مویزند و تو خام305
Hastalıktan donmuş kalmış koruksun sen... Hâlbuki koruklar, şimdi kuru üzüm haline geldi, sense hala hamsın!”
عذر خواستن آن عاشق از گناه خویش به تلبیس و روی پوش و فهم کردن معشوق آن را نیز
Âşığın hileye sapıp suçuna özür getirmesi ve niyetini gizlemeye savaşması, sevgilinin, bu hileyi de anlaması
گفت عاشق امتحان کردم مگیر ** تا ببینم تو حریفی یا ستیر
Âşık dedi ki: “Kusuruma bakma... Bakayım, bana uyacak mısın, yoksa namuslu musun diye seni sınadım.
من همی دانستمت بیامتحان ** لیک کی باشد خبر همچون عیان
Senin namuslu olduğunu sınamadan da biliyordum ama haber alma, gözle görmeye benzer mi ya?
آفتابی نام تو مشهور و فاش ** چه زیانست ار بکردم ابتلاش
Sen bir güneşsin; adın sanın meşhur olmuş, âleme yayılmış! Güneşi böyle bir tecrübeye aldımsa ne ziyanı var?
تو منی من خویشتن را امتحان ** میکنم هر روز در سود و زیان
Sen bensin, ben kendimi her gün fayda da, ziyanda sınar dururum.
انبیا را امتحان کرده عدات ** تا شده ظاهر ازیشان معجزات310
Düşmanlar, peygamberleri de sınadılar, sınadılar da onlardan mucizeler zuhur etti.
امتحان چشم خود کردم به نور ** ای که چشم بد ز چشمان تو دور
Gözümü, nurla sınadım, ey gözlerinden kötü gözler, uzak olasıca sevgili!
این جهان همچون خرابست و تو گنج ** گر تفحص کردم از گنجت مرنج
Bu dünya bir viraneye benzer, sense definesin... Definede seni aradıysam incinme bana!
زان چنین بیخردگی کردم گزاف ** تا زنم با دشمنان هر بار لاف
Seni küstahça sınadım... Bu suretle düşmanlara da her zaman söyleyeyim;
تا زبانم چون ترا نامی نهد ** چشم ازین دیده گواهیها دهد
Dilim seni anınca gözüm de gördüğüne tanık olsun!
گر شدم در راه حرمت راهزن ** آمدم ای مه به شمشیر و کفن315
Hürmet yolunu bulduysan ey ay yüzlü sevgili, işte boynumda kefen, elimde kılıç... Huzuruna geldim!
جز به دست خود مبرم پا و سر ** که ازین دستم نه از دست دگر
Ben bu eldenim başka elden değil... Lütfet, elimi ayağımı sen kes de beni, başkasına öldürtme!
از جدایی باز میرانی سخن ** هر چه خواهی کن ولیکن این مکن
Ayrılıktan dem vuruyorsun... Dilediğini yap, fakat beni kendinden ayırma, bunu yapma!
در سخن آباد این دم راه شد ** گفت امکان نیست چون بیگاه شد
Şimdi söz ülkesine yol aldık... Fakat vakit geçti, söylemeye imkân yok!
پوستها گفتیم و مغز آمد دفین ** گر بمانیم این نماند همچنین
İşin dış yüzünü söyledik, içyüzü örtülü kaldı... Sağ olursak böyle kalmaz, onu da söyleriz elbet!
رد کردن معشوقه عذر عاشق را و تلبیس او را در روی او مالیدن
Sevgilinin, âşığın özrünü reddetmesi ve hilesini yüzüne vurması
در جوابش بر گشاد آن یار لب ** کز سوی ما روز سوی تست شب320
Sevgili, ağzını açıp şöyle cevap verdi: “Bizce senin halin gün gibi aydınlık ama sence gece!
حیلههای تیره اندر داوری ** پیش بینایان چرا میآوری
Bu kara hileleri adalet gününde gören kişilerin önüne neye getirir, yayar dökersin ki?
هر چه در دل داری از مکر و رموز ** پیش ما رسواست و پیدا همچو روز
Gönlündeki hilelerin, düzenlerin hepsi bizim önümüzde rüsvay olmada, hepsini de gün gibi görüp duruyoruz.
گر بپوشیمش ز بندهپروری ** تو چرا بیرویی از حد میبری
O suçu, kulumuza acır da örtersek sen neden yüzsüzlük eder, haddini aşarsın?
از پدر آموز که آدم در گناه ** خوش فرود آمد به سوی پایگاه
Babandan öğrensene... Âdem, suç işleyince hemencecik ayak çıkarılan yere geldi;
چون بدید آن عالم الاسرار را ** بر دو پا استاد استغفار را325
O gizli sırları bilen Allah’ı hazır nazır gördü de iki ayaküstüne durup suçunun affedilmesini dilemeye koyuldu.
بر سر خاکستر انده نشست ** از بهانه شاخ تا شاخی نجست
Keder külünün ortasına geçip oturdu; hileye, bahaneye sapıp bir daldan bir dala sıçramadı.
ربنا انا ظلمنا گفت و بس ** چونک جانداران بدید از پیش و پس
“Rabbimiz, biz nefsimize zulmettik” dedi... Çünkü önünde, ardında azap meleklerini gördü.
دید جانداران پنهان همچو جان ** دورباش هر یکی تا آسمان
Can gibi gizli olan azap meleklerini gördü; her birinin elindeki sopa, ta gökyüzüne kadar uzanıyordu.
که هلا پیش سلیمان مور باش ** تا بنشکافد ترا این دورباش
Kendine gel... Süleyman’ın huzurunda karınca ol da bu sopa, seni paramparça etmesin!
جز مقام راستی یک دم مهایست ** هیچ لالا مرد را چون چشم نیست330
Doğruluk durağında başka bir yerde bir an bile durma... İnsana kimse, gözü gibi lalalık edemez.
کور اگر از پند پالوده شود ** هر دمی او باز آلوده شود
Kör, öğütle arınıp temizlense bile yine her an sürçer, pislenir.
آدما تو نیستی کور از نظر ** لیک اذا جاء القضا عمی البصر
Ey Âdem, senin gözün var, kör değilsin... Fakat kaza geldi mi göz kör olur!
عمرها باید به نادر گاهگاه ** تا که بینا از قضا افتد به چاه
Gözlü adamın, bir tesadüf neticesi kuyuya düşmesi için ömürler lazım. Fakat bu kaza, körün yoldaşıdır. Çünkü düşmek, onun tabiatıdır, huyudur.
کور را خود این قضا همراه اوست ** که مرورا اوفتادن طبع و خوست
Kör, pisliğe düşer de bu koku nedir, kendisinden midir, yoksa bir pisliğe bulaşmış da ondan mı? Bilemez ki.
در حدث افتد نداند بوی چیست ** از منست این بوی یا ز آلودگیست335
Ona birisi miskler saçsa onu da kendisinden bilir, sevgilinin lütfundan değil!
ور کسی بر وی کند مشکی نثار ** هم ز خود داند نه از احسان یار
(eksik)
پس دو چشم روشن ای صاحبنظر ** مر ترا صد مادرست و صد پدر
Hâsılı ey gözü açık kişi, bu iki göz, sana yüzlerce anadır, yüzlerce baba!