-
جوهر صدقت خفی شد در دروغ ** همچو طعم روغن اندر طعم دوغ 3030
- Ayran içinde yağ nasıl gizliyse, doğruluk cevherinde yalan da gizlidir.
-
آن دروغت این تن فانی بود ** راستت آن جان ربانی بود
- O yalanın, şu fâni tendir... doğrun da Tanrıya mensup olan can!
-
سالها این دوغ تن پیدا و فاش ** روغن جان اندرو فانی و لاش
- Yıllardır şu ten ayranı meydandadır da can yağı onda fâni ve değersiz bir hale gelmiştir.
-
تا فرستد حق رسولی بندهای ** دوغ را در خمره جنبانندهای
- Nihayet Tanrı, bir elçi kulunu, ayranı yayığa koyup döven birisini gönderir de,
-
تا بجنباند به هنجار و به فن ** تا بدانم من که پنهان بود من
- Bende bir ben gizli olduğunu bileyim diye sıfatla hünerle o yayığı döver.
-
یا کلام بندهای کان جزو اوست ** در رود در گوش او کو وحی جوست 3035
- Yahut da zatından âdeta bir cüz olan bir kulunun sözünü izhar eder de o söz, vahiy arayan kişinin kulağına girer.
-
اذن مومن وحی ما را واعیست ** آنچنان گوشی قرین داعیست
- Müminin kulağı, vahyimizi kavrar, beller... öyle kulak, insanı Hakk’a davet edenin eşidir, arkadaşıdır.
-
همچنانک گوش طفل از گفت مام ** پر شود ناطق شود او درکلام
- Âdeta çocuğun kulağına benzer; anasının sözleriyle dolar da söze başlar, konuşur.
-
ور نباشد طفل را گوش رشد ** گفت مادر نشنود گنگی شود
- Çocukta anlayan bir kulak olmazsa anasının sözünü duymaz, dilsiz olur.
-
دایما هر کر اصلی گنگ بود ** ناطق آنکس شد که از مادر شنود
- Anadan doğma sağır, daima dilsizdir de... söyleyen kişi, sözü önce anasından duymuştur.
-
دانک گوش کر و گنگ از آفتیست ** که پذیرای دم و تعلیم نیست 3040
- Bil ki sağır ve dilsizin kulağı, âfetlerden bir âfettir... ne söz dinlemeye kabiliyeti vardır, ne de bellemeye.
-
آنک بیتعلیم بد ناطق خداست ** که صفات او ز علتها جداست
- Belletilmeden söyleyen Tanrıdır, çünkü onun sıfatları, sebeplerden ayrıdır.
-
یا چو آدم کرده تلقینش خدا ** بیحجاب مادر و دایه و ازا
- Yahut Âdem gibi ana ve dadı hicabı olmaksızın Tanrı telkini ile söyler.
-
یا مسیحی که به تعلیم ودود ** در ولادت ناطق آمد در وجود
- Yahut da Tanrı belletmesiyle Mesih gibi doğar doğmaz konuşur.
-
از برای دفع تهمت در ولاد ** که نزادست از زنا و از فساد
- Doğuşundaki zina ve fesat töhmetlerini reddetmek, zinadan doğmadığını anlatmak için dile gelir.
-
جنبشی بایست اندر اجتهاد ** تا که دوغ آن روغن از دل باز داد 3045
- Çalışmada bir hareket gerek ki ayran, gönüldeki yağdan ayrılsın!
-
روغن اندر دوغ باشد چون عدم ** دوغ در هستی برآورده علم
- Yağ, ayran içinde âdeta yok gibidir de ayran, varlık alemine bayrak dikmiştir.
-
آنک هستت مینماید هست پوست ** وآنک فانی مینماید اصل اوست
- Sen de var olarak görünen deriden ibarettir... fâni görünen yok mu?Asıl var olan odur işte!
-
دوغ روغن ناگرفتست و کهن ** تا بنگزینی بنه خرجش مکن
- Yağlanmamış, eskimemiş ayranın varsa dövüp yağını çıkarmadıkça sakın harcama!
-
هین بگردانش به دانش دست دست ** تا نماید آنچ پنهان کرده است
- Hemen onu bilgiyle elden ele alarak döndüre dur da gizlendiğini meydana çıkarsın.
-
زآنک این فانی دلیل باقیست ** لابهی مستان دلیل ساقیست 3050
- Çünkü bu fâni olan şey, bakînin delilidir... nitekim sarhoşların yalvarmaları da sâkiye delildir!
-
مثال دیگر هم درین معنی
- Buna dair başka bir misâl
-
هست بازیهای آن شیر علم ** مخبری از بادهای مکتتم
- Bayraklardaki aslanların hareketi, gizli bir yelin varlığından haber verir.
-
گر نبودی جنبش آن بادها ** شیر مرده کی بجستی در هوا
- Yeller esmeseydi ölü aslan havada nasıl olur da hareket ederdi?
-
زان شناسی باد را گر آن صباست ** یا دبورست این بیان آن خفاست
- Aslanın hareketlerinden rüzgârın sabah yeli, yahut cenup rüzgârı olduğunu anlarsın... bu hareket, o gizli rüzgârı anlatır.
-
این بدن مانند آن شیر علم ** فکر میجنباند او را دم به دم
- Şu beden de bayraktaki aslana benzer... düşünce onu her an oynatır durur!
-
فکر کان از مشرق آید آن صباست ** وآنک از مغرب دبور با وباست 3055
- Doğudan gelen düşünce sabah yelidir... batıdan gelen ufunetli cenup yeli!
-
مشرق این باد فکرت دیگرست ** مغرب این باد فکرت زان سرست
- Bu düşünce yelinin doğuşu, başka doğudur... bu düşünce yelinin batısı, o yandadır!
-
مه جمادست و بود شرقش جماد ** جان جان جان بود شرق فاد
- Ay cansızdır, doğusu da cansız... fakat gönlün doğusu canlar canının canıdır!
-
شرق خورشیدی که شد باطنفروز ** قشر و عکس آن بود خورشید روز
- Gündüzün doğan şu güneş yok mu... iç âlemini aydınlatan güneşin doğuşundan bir kabuktur, onun bir aksidir ancak!
-
زآنک چون مرده بود تن بیلهب ** پیش او نه روز بنماید نه شب
- Çünkü ten, can yalımı olmadı mı ölür gider... artık onca ne gündüz vardır, ne gece!
-
ور نباشد آن چو این باشد تمام ** بیشب و بی روز دارد انتظام 3060
- Beden olmaz, fakat ruh olursa gece ve gündüz bakîdir, düzenlidir.
-
همچنانک چشم میبیند به خواب ** بیمه و خورشید ماه و آفتاب
- Nitekim göz, rüyada ay ve güneş olmadığı halde ayı da görür, güneşi de!
-
نوم ما چون شد اخ الموت ای فلان ** زین برادر آن برادر را بدان
- Arkadaş uykumuz ölümün kardeşidir... bu kardeşe bak o kardeşi anla!
-
ور بگویندت که هست آن فرع این ** مشنو آن را ای مقلد بییقین
- Sana, rüya ölümün fer’idir derlerse sakın ha, hakikatine erişmedikçe bu sözü dinleme!
-
میبیند خواب جانت وصف حال ** که به بیداری نبینی بیست سال
- Ruhun uykuda öyle şeyler görür ki yirmi yıl uyanık kalsan onları göremezsin!
-
در پی تعبیر آن تو عمرها ** میدوی سوی شهان با دها 3065
- Rüyanı tâbir ettirmek için bir hayli zaman bilgiç padişahlara koşar,
-
که بگو آن خواب را تعبیر چیست ** فرع گفتن این چنین سر را سگیست
- Şu rüyanın tâbiri nedir diye sorarsın... böyle bir sırra fer’i demek köpekliktir!
-
خواب عامست این و خود خواب خواص ** باشد اصل اجتبا و اختصاص
- Bu söylediğimiz rüya, alelâde halkın gördüğü rüyadır... Tanrıya yaklaşmış erlerin rüyası ile Tanrı seçmesinin, Tanrı yakınlığının ta kendisidir.
-
پیل باید تا چو خسپد او ستان ** خواب بیند خطهی هندوستان
- Fil gerektir ki uyuyunca rüyasında Hindistan’ı görsün!
-
خر نبیند هیچ هندستان به خواب ** خر ز هندستان نکردست اغتراب
- Eşek, hiç Hindistan’ı rüyada görmez... çünkü Hindistan’dan ayrılmamış, gurbete düşmemiştir ki!
-
جان همچون پیل باید نیک زفت ** تا به خواب او هند داند رفت تفت 3070
- Fil gibi adam akıllı bir can gerek ki uykusunda iştiyakla Hindistan’a gitsin!
-
ذکر هندستان کند پیل از طلب ** پس مصور گردد آن ذکرش به شب
- Fil Hindistan’ı arar, ister... o yüzden bu istek bu anış geceleyin bir surete bürünüp ona görünür.
-
اذکروا الله کار هر اوباش نیست ** ارجعی بر پای هر قلاش نیست
- “Tanrıyı anın” emrine uymak, bir herzevekilin işi değil... “Tanrına dön “emrine uymak, her kalleşin ayağının harcı değil.
-
لیک تو آیس مشو هم پیل باش ** ور نه پیلی در پی تبدیل باش
- Fakat sen meyus olma; file benze! Fil değilsen bile fil olmaya çalış.
-
کیمیاسازان گردون را ببین ** بشنو از میناگران هر دم طنین
- Âlemdeki kimyagerlere bak... her an sırça üzerine resim yapanların seslerini duy!
-
نقشبندانند در جو فلک ** کارسازانند بهر لی و لک 3075
- Onlar gök boşluğuna suretler düzerler... benim için senin için işler yaparlar!
-
گر نبینی خلق مشکین جیب را ** بنگر ای شبکور این آسیب را
- Ey tavuk karasına uğramış adam! Yeni yakası misler kokan erleri görmüyorsan şu sana dokunan şeyleri gör bari!
-
هر دم آسیبست بر ادراک تو ** نبت نو نو رسته بین از خاک تو
- Toprağından her an yeniden yeniye otlar biter; onları gör... her an anlayışına yeni bir şey dokunur; onlara bak!
-
زین بد ابراهیم ادهم دیده خواب ** بسط هندستان دل را بیحجاب
- İbrahim Ethem de rüyada hicapsız olarak bütün gönül Hindistan’ını gördü de,
-
لاجرم زنجیرها را بر درید ** مملکت بر هم زد و شد ناپدید
- Zincirlerini kırdı; memleketi birbirine geçirdi, gözlerden kayboldu!