در ملاحت خود نظیر خود نداشت ** چهرهاش تابانتر از خورشید چاشت
Kızın güzellikte eşi yoktu... yüzü, kuşluk güneşinden daha parlaktı!
حسن دختر این خصالش آنچنان ** کز نکویی مینگنجد در بیان 3140
Kızın güzelliği buydu, huyu da güzelliği gibiydi... hasılı ahlâkı o kadar iyiydi ki anlatmaya imkân yok!
صید دین کن تا رسد اندر تبع ** حسن و مال و جاه و بخت منتفع
Dini avlamaya bak ki onunla beraber güzellik, mal, mevki ve sana fayda veren baht da senin olsun!
آخرت قطار اشتر دان به ملک ** در تبع دنیاش همچون پشم و پشک
Ahiret, bil ki deve katarıdır; dünya malı devenin yükü ve tüyü.Katara sahip oldun mu yünü, tüyü de onunla beraber gelir.
پشم بگزینی شتر نبود ترا ** ور بود اشتر چه قیمت پشم را
Fakat yünü alırsan deve senin olmaz ki... deve senin olursa yünün ne değeri kalır?
چون بر آمد این نکاح آن شاه را ** با نژاد صالحان بی مرا
Padişah temiz ve riyasız soydan gelen o kızı nikâhla oğluna aldı.
از قضا کمپیرکی جادو که بود ** عاشق شهزادهی با حسن و جود 3145
Fakat kaza ve kader bu ya... o güzelim şehzadeye bir ihtiyar büyücü de âşık olmuştu.
جادوی کردش عجوزهی کابلی ** کی برد زان رشک سحر بابلی
O Kâbil’li kocakarı, şehzadeye öyle bir büyü yaptı ki Babil büyücüleri bile bu büyüye haset ederler.
شه بچه شد عاشق کمپیر زشت ** تا عروس و آن عروسی را بهشت
Şehzade, o çirkin kocakarıya âşık oldu... gelinden de geçti güveylikten de!
یک سیه دیوی و کابولی زنی ** گشت به شهزاده ناگه رهزنی
İşte böyle bir kara ifrit, böyle bir Kâbil’li karı ansızın şehzadenin yolunu vuruverdi!
آن نودساله عجوزی گنده کس ** نه خرد هشت آن ملک را و نه نس
O ferci kokmuş doksanlık kocakarı, şehzadenin ne aklını bıraktı, ne ağzını, zavallıda konuşacak iktidar bile kalmadı.
تا به سالی بود شهزاده اسیر ** بوسهجایش نعل کفش گنده پیر 3150
Şehzade tam bir yıl o karıya esir oldu... o kokmuş karının ayakkabısının tasmasını öpüp durdu.
صحبت کمپیر او را میدرود ** تا ز کاهش نیمجانی مانده بود
Kocakarının sohbeti, şehzadeyi kesip biçmekte, eritip mahvetmekteydi... âdeta yarı canlı bir hale gelmişti.
دیگران از ضعف وی با درد سر ** او ز سکر سحر از خود بیخبر
Başkaları onun zayıflığından derde düşerken o büyünün tesiri ile kendisinden bile bihaberdi.
این جهان بر شاه چون زندان شده ** وین پسر بر گریهشان خندان شده
Dünya padişaha zindan kesildi... şehzade ise babası ve akrabası ağlarken gülmekteydi!
شاه بس بیچاره شد در برد و مات ** روز و شب میکرد قربان و زکات
Padişah pek çaresiz kaldı... gece gündüz kurbanlar kestirmede, sadakalar vermekteydi!
زانک هر چاره که میکرد آن پدر ** عشق کمپیرک همیشد بیشتر 3155
Ne çare varsa hepsine başvurdu... fakat oğlan, kocakarıya gittikçe daha fazla âşık oluyordu.
پس یقین گشتش که مطلق آن سریست ** چاره او را بعد از این لابه گریست
Padişah, bunda mutlaka bir sır, bir hikmet olduğunu, bundan böyle ancak yalvarıp yakarmakla bir çare bulunabileceğini iyice anladı.
سجده میکرد او که هم فرمان تراست ** غیر حق بر ملک حق فرمان کراست
Secdeye kapanıp “Yarabbi, fermanın yürür... Tanrı mülkünde Tanrıdan başka kimin hükmü geçer ki?
لیک این مسکین همیسوزد چو عود ** دست گیرش ای رحیم و ای ودود
Fakat bu yosul çocuk öd ağacı gibi yanıp duruyor... ey merhametli Tanrı, elini tut” demeye başladı.
تا ز یا رب یا رب و افغان شاه ** ساحری استاد پیش آمد ز راه
Nihayet onun Yarab, Yarab demesi, feryad-ü figan etmesi makbule geçti... yoldan usta bir büyücü çıkageldi.
مستجاب شدن دعای پادشاه در خلاص پسرش از جادوی کابلی
Padişahın oğlunun Kâbil’li büyücüden kurtulması için ettiği duanın kabul edilmesi
او شنیده بود از دور این خبر ** که اسیر پیرزن گشت آن پسر 3160
O büyücü uzaktan o çocuğun bir ihtiyar karıya esir olduğunu duymuştu.
کان عجوزه بود اندر جادوی ** بینظیر و آمن از مثل و دوی
Bu karının büyüde eşsiz örneksiz olduğunu ve bir ikincisinin bulunmadığını işitmişti.
دست بر بالای دستست ای فتی ** در فن و در زور تا ذات خدا
Yiğidim, el elin üstündedir... hünerde de, kuvvette de el elin üstündedir arşa varınca!
منتهای دستها دست خداست ** بحر بیشک منتهای سیلهاست
Ellerin sonu Tanrı elidir... deniz, şüphe yok ki sellerin varıp döküldüğü son yerdir.
هم ازو گیرند مایه ابرها ** هم بدو باشد نهایت سیل را
Bulutlar da suyu denizden alır... seller akıp gider nihayet ona varır.
گفت شاهش کین پسر از دست رفت ** گفت اینک آمدم درمان زفت 3165
Padişah bu oğlan elden gitti dedi. Adam dedi ki: İşte ulu bir derman olarak geldim ya!
نیست همتا زال را زین ساحران ** جز من داهی رسیده زان کران
Bu büyücülerden hiç kimse o kocakarıya eşit olamaz... ancak ben, o yandan geldim, büyüde bilgim çoktur... onunla ben başa çıkarım!
چون کف موسی به امر کردگار ** نک برآرم من ز سحر او دمار
Musa’nın eli gibi Tanrı izniyle onun büyüsünü kökünden yıkar, mahvederim.
که مرا این علم آمد زان طرف ** نه ز شاگردی سحر مستخف
Çünkü bana bu bilgi Tanrı tarafından verildi... hor hakîr büyücülere şakirtlik ederek öğrenmedim.
آمدم تا بر گشایم سحر او ** تا نماند شاهزاده زردرو
Onun büyüsünü bozmak şehzadenin benzinin sarılığını gidermek için geldim ben!
سوی گورستان برو وقت سحور ** پهلوی دیوار هست اسپید گور 3170
Seher çağında mezarlığa git de orada duvarın yanında kireçle boyanmış bir ak mezar var.
سوی قبله باز کاو آنجای را ** تا ببینی قدرت و صنع خدا
Orasını kıbleye doğru kaz; Tanrının kudretine, kuvvetine bak!
بس درازست این حکایت تو ملول ** زبده را گویم رها کردم فضول
Bu hikâye pek uzundur, sen de usandın... bari fazlasını bırakayım da hulâsasını söyleyeyim.
آن گرههای گران را بر گشاد ** پس ز محنت پور شه را راه داد
O sıkı düğümleri çözdü şehzadeyi mihnetten kurtardı.
آن پسر با خویش آمد شد دوان ** سوی تخت شاه با صد امتحان
Çocuk kendisine gelince koşa, koşa babasının tahtına vardı, yüzlerce mihnetle,
سجده کرد و بر زمین میزد ذقن ** در بغل کرده پسر تیغ و کفن 3175
Secdeye kapandı, yüzünü yerlere sürdü... koltuğunda da bir kılıç ve bir kefen vardı.
شاه آیین بست و اهل شهر شاد ** وآن عروس ناامید بیمراد
Padişah şenlikler yaptırdı şehir halkı sevindi, o ümidini kesmiş gelinde muradına erdi.
عالم از سر زنده گشت و پر فروز ** ای عجب آن روز روز امروز روز
Âlem yeni baştan dirildi, parladı! Şaşarım doğrusu o günde bir gündü bugün de bir gün!
یک عروسی کرد شاه او را چنان ** که جلاب قند بد پیش سگان
Padişah ona öyle bir düğün yaptı ki köpeklerin önüne bile gülsuyu şerbeti kondu.
جادوی کمپیر از غصه بمرد ** روی و خوی زشت فا مالک سپرد
Büyücü kocakarı kederinden geberdi... çirkin yüzünü de cehennem Malikine tapşırdı çirkin huyunu da!
شاهزاده در تعجب مانده بود ** کز من او عقل و نظر چون در ربود 3180
Şehzade o kocakarı benim aklımı nasıl oldu da çeldi diye hayretlere düşmüştü!
نو عروسی دید همچون ماه حسن ** که همی زد بر ملیحان راه حسن
Güzellikte aya benzeyen ve güzellerin güzellik yolunu kesip vuran gelini görünce,
گشت بیهوش و برو اندر فتاد ** تا سه روز از جسم وی گم شد فاد
Aklı başından gitti düşüp bayıldı... tam üç gün aklı başına gelmedi!
سه شبان روز او ز خود بیهوش گشت ** تا که خلق از غشی او پر جوش گشت
Üç gün üç gece kendisini kaybetti. Halk onun baygınlığından meraka düştü.
از گلاب و از علاج آمد به خود ** اندک اندک فهم گشتش نیک و بد
Gül suları ile, ilâçlarla nihayet kendisine geldi... yavaş yavaş açıldı, iyiyi, kötüyü anlamaya başladı.
بعد سالی گفت شاهش در سخن ** کای پسر یاد آر از آن یار کهن 3185
Bir yıl sonra padişah söz arasında ona dedi ki: Oğlum hele o eski sevgiliyi hatırla bakalım!
یاد آور زان ضجیع و زان فراش ** تا بدین حد بیوفا و مر مباش
O seninle beraber yatanı, o yatağı bir hatırla da bu derece vefasız ve acı sözlü olma.
گفت رو من یافتم دار السرور ** وا رهیدم از چه دار الغرور
Şehzade bırak baba dedi... ben, neşe yurdunu buldum, gurur yurdunun aldanma diyarının kuyusundan kurtuldum.
همچنان باشد چو مومن راه یافت ** سوی نور حق ز ظلمت روی تافت
Mümin yol buldu da karanlıktan Hak nurunun bulunduğu tarafa yüz çevirdi mi öyle olur işte!
در بیان آنک شهزاده آدمی بچه است خلیفهی خداست پدرش آدم صفی خلیفهی حق مسجود ملایک و آن کمپیر کابلی دنیاست کی آدمیبچه را از پدر ببرید به سحر و انبیا و اولیا آن طبیب تدارک کننده
Şehzade,insanoğludur,Tanrı halifesidir,babasıda meleklerin secde ettikleri,Tanrı halifesi Âdem Safî’dir Kâbil’li kocakarı dünyadır;insanoğlunu babasından büyü yaparak ayırdı;peygamberle veliler de buna çare bulan o hekimdir.