English    Türkçe    فارسی   

4
3293-3342

  • تا که معشوقت بود هم نان هم آب ** هم چراغ و شاهد و نقل شراب
  • Nihayet sevgilin sana hem ekmek olur, hem su... hem ışık kesilir, hem güzel, hem meze olur, hem şarap!
  • جمع کن خود را جماعت رحمتست ** تا توانم با تو گفتن آنچ هست
  • Kendini derle topla da ne varsa sana söyleyebileyim.
  • زانک گفتن از برای باوریست ** جان شرک از باوری حق بریست 3295
  • Çünkü söz söylemek, tasdik edilmek içindir... Tanrıya şirk koşan can, doğruya inanmaz.
  • جان قسمت گشته بر حشو فلک ** در میان شصت سودا مشترک
  • Feleğin abes şeylerine bölünmüş olan can, altmış sevda ortasında müşterek bir hale gelmiştir.
  • پس خموشی به دهد او را ثبوت ** پس جواب احمقان آمد سکوت
  • Artık, böyle kişiye bir şey söylenemez, ona karşı susmak daha iyidir... çünkü ahmaklara verilecek cevap sükûttur.
  • این همی‌دانم ولی مستی تن ** می‌گشاید بی‌مراد من دهن
  • Bunu bilirim ben... bilirim ama ten sarhoşluğu ağzımı, ben istemediğim halde açar.
  • آنچنان که از عطسه و از خامیاز ** این دهان گردد بناخواه تو باز
  • Aksırık ve esnemekle de bu ağzın, istemediğin halde açılır ya, işte öyle!
  • تفسیر این حدیث کی ائنی لاستغفر الله فی کل یوم سبعین مرة
  • ”Ben her gün Tanrı’ya yetmiş kere istiğfar ederim”hadisinin tefsiri
  • هم‌چو پیغامبر ز گفتن وز نثار ** توبه آرم روز من هفتاد بار 3300
  • Peygamber gibi hani... “Söylemeden hakikatleri saçmadan dolayı her gün yetmiş kere tövbe ederim.
  • لیک آن مستی شود توبه‌شکن ** منسی است این مستی تن جامه کن
  • Fakat o sarhoşluk tövbemi bozar... bu elbiseler soyan beden sarhoşluğu, tövbeni unutturur” dedi.
  • حکمت اظهار تاریخ دراز ** مستیی انداخت در دانای راز
  • Çok eski zamanların ahvalini izhar etmek için Tanrının hikmeti, sır bilen kişiye bir unutkanlık verir.
  • راز پنهان با چنین طبل و علم ** آب جوشان گشته از جف القلم
  • Gizli sırlar, “Yazılan yazıldı kalem de kurudu” kaynağından coşan bir ırmak kesilir, bunca davullarla, bayraklarla ortaya çıkar!
  • رحمت بی‌حد روانه هر زمان ** خفته‌اید از درک آن ای مردمان
  • Ey insanlar, sonsuz rahmet her an akmaktadır fakat siz uykudasınız, anlamıyorsunuz!
  • جامه‌ی خفته خورد از جوی آب ** خفته اندر خواب جویای سراب 3305
  • Uyuyan kişinin elbisesi, ırmak suyunu içer de uyuyan, uykuda serap arar!
  • می‌رود که آنجای بوی آب هست ** زین تفکر راه را بر خویش بست
  • Orada belki su vardır ümidi ile koşar durur... ve bu düşünceyle suya varacak yolu kendi kendine kaybeder gider!
  • زانک آنجا گفت زینجا دور شد ** بر خیالی از حقی مهجور شد
  • Çünkü orada der, buradan uzaklaşır... bu hayale kapılır, hakikatten ayrılır!
  • دوربینانند و بس خفته‌روان ** رحمتی آریدشان ای ره‌روان
  • Bunlar güya uzağı görürüler, fakat ruhları uykudadır... ey yolcular acıyın bunlara!
  • من ندیدم تشنگی خواب آورد ** خواب آرد تشنگی بی‌خرد
  • Ben insana uyku getiren bir susuzluk görmedim... ancak akılsız kişinin susuzluğu uyku getirir!
  • خود خرد آنست کو از حق چرید ** نه خرد کان را عطارد آورید 3310
  • Akıl zaten ona derler ki Tanrı yaylasında yayılmış, Tanrı nimetlerini yemiş olsun... Utaritten gelen akla akıl demezler!
  • بیان آنک عقل جزوی تا بگور بیش نبیند در باقی مقلد اولیا و انبیاست
  • Aklı cüz’i mezara kadar olan şeyleri görür.. öbür kısım da velilerle peygamberleri taklideder.
  • پیش‌بینی این خرد تا گور بود ** وآن صاحب دل به نفخ صور بود
  • Bu aklın ileri görüşü,mezara kadardır... fakat gönül sahibinin aklı sur üfürülünceye dek olacak şeyleri görür.
  • این خرد از گور و خاکی نگذرد ** وین قدم عرصه‌ی عجایب نسپرد
  • Bu akıl, mezardan, topraktan ileriye geçemez... bu ayak, şaşılacak şeylerin bulunduğu sahaya gidemez.
  • زین قدم وین عقل رو بیزار شو ** چشم غیبی جوی و برخوردار شو
  • Bu ayaktan, bu akıldan bez, yürü... kendine gaybı görür bir göz ara da berhudar ol.
  • هم‌چو موسی نور کی یابد ز جیب ** سخره‌ی استاد و شاگردان کتاب
  • Üstada bağlanan kitap şakirdi olan kişi, Musa gibi yeninden, yakasından parlayacak nuru nereden bulacak?
  • زین نظر وین عقل ناید جز دوار ** پس نظر بگذار و بگزین انتظار 3315
  • Bu bakış, bu akıl, adama ancak baş dönmesi verir... bırak görüşü artık da bekle bakalım!
  • از سخن‌گویی مجویید ارتفاع ** منتظر را به ز گفتن استماع
  • Söz söylemeden yücelik aramayın... bekleyen kişiye dinlemek söylemekten yeğdir.
  • منصب تعلیم نوع شهوتست ** هر خیال شهوتی در ره بتست
  • Belletme mevkii de bir nevi şehvettir ve her çeşit şehvet, yolda puttur.
  • گر بفضلش پی ببردی هر فضول ** کی فرستادی خدا چندین رسول
  • Her fuzuli kişi, Tanrının fazlına, ihsanına erişebilseydi Tanrı, bunca peygamber yollar mıydı?
  • عقل جزوی هم‌چو برقست و درخش ** در درخشی کی توان شد سوی وخش
  • Cüz-i akıl, şimşek ve aydınlık gibidir... şimşeğin verdiği aydınlıkla vahye erişebilir misin hiç?
  • نیست نور برق بهر رهبری ** بلک امریست ابر را که می‌گری 3320
  • Şimşeğin ışığı yol göstermeye yaramaz... o ağla diye buluta bir emirdir!
  • برق عقل ما برای گریه است ** تا بگرید نیستی در شوق هست
  • Bizim akıl şimşeğimiz de ağlamak içindir... yokluğun, varlık iştiyaki ile ağlamasına yarar.
  • عقل کودک گفت بر کتاب تن ** لیک نتواند به خود آموختن
  • Çocuğun aklı, yazı yazanların etrafında dön dolaş der ama insan, kendi kendine bir şey belleyemez.
  • عقل رنجور آردش سوی طبیب ** لیک نبود در دوا عقلش مصیب
  • Hastanın aklı hastayı doktora çeker, götürür ama kendisi, derdine derman olamaz!
  • نک شیاطین سوی گردون می‌شدند ** گوش بر اسرار بالا می‌زدند
  • İşte bak... şeytanlar gökyüzüne çıkmak ister, kulaklarını yukarı âlemdeki surlara dikerler.
  • می‌ربودند اندکی زان رازها ** تا شهب می‌راندشان زود از سما 3325
  • O sırlardan az bir miktarını çalarken hemen gökten şahaplar gelir, onları sürer.
  • که روید آنجا رسولی آمدست ** هر چه می‌خواهید زو آید به دست
  • Gidin de onlara; gidin... yeryüzüne peygamber gelmiştir; ne istiyorsanız ondan isteyin, ondan elde edin.
  • گر همی‌جویید در بی‌بها ** ادخلوا الابیات من ابوابها
  • Değer biçilmez inciler istiyorsanız “Evlere kapılarından girin!”
  • می‌زن آن حلقه‌ی در و بر باب بیست ** از سوی بام فلکتان راه نیست
  • Kapı halkasını dövün, kapıda durun... gökyüzü damından sizlere yol yok!
  • نیست حاجتتان بدین راه دراز ** خاکیی را داده‌ایم اسرار راز
  • İhtiyacınızı bu uzun yoldan gideremezsiniz... biz, sırların sırlarını topraktan yaratılan kulumuza verdik.
  • پیش او آیید اگر خاین نیید ** نیشکر گردید ازو گرچه نیید 3330
  • Hain değilseniz onun huzuruna gelin... boş kamışsanız bile onun himmetiyle şeker kamışı olun!
  • سبزه رویاند ز خاکت آن دلیل ** نیست کم از سم اسپ جبرئیل
  • O kılavuz, senin toprağından yeşillikler bitirir... bu, Cebrail’in atının nalından uzak bir iş değil!
  • سبزه گردی تازه گردی در نوی ** گر توخاک اسپ جبریلی شوی
  • Bir Cebrail’in atının ayağına toprak olursan yeşillik kesilir, yenilenir tazelenirsin!
  • سبزه‌ی جان‌بخش که آن را سامری ** کرد در گوساله تا شد گوهری
  • Samiri, buzağı hamuruna canlar bağışlayan yeşilliği koydu da o yeşillik, altından yapılan o buzağıda bir inci haline geldi, buzağı adeta canlandı!
  • جان گرفت و بانگ زد زان سبزه او ** آنچنان بانگی که شد فتنه‌ی عدو
  • Canlandı da içindeki o yeşillik öyle bir ses verdi ki düşmanlara bir sınama oldu!
  • گر امین آیید سوی اهل راز ** وا رهید از سر کله مانند باز 3335
  • Sır ehline emin olarak gelirseniz doğan gibi başınıza geçirilen külâhtan kurtulursunuz.
  • سر کلاه چشم‌بند گوش‌بند ** که ازو بازست مسکین و نژند
  • Doğanı miskin ve çaresiz bir hâle getiren ve gözünü, kulağını örten üsküf,
  • زان کله مر چشم بازان را سدست ** که همه میلش سوی جنس خودست
  • Doğanın bütün meyli, kendi cinsine olduğundan gözünü bağlamak, kendi cinsini göstermemek içindir.
  • چون برید از جنس با شه گشت یار ** بر گشاید چشم او را بازدار
  • Fakat doğan, kendi cinsinden vazgeçti de padişaha dost oldu mu doğancı, onun gözünü açar, başından üsküfünü çıkarır.
  • راند دیوان را حق از مرصاد خویش ** عقل جزوی را ز استبداد خویش
  • Tanrı da şeytanları, gözetleme yerinden...aklı cüz-iyi kendi müstakil reyinden,
  • که سری کم کن نه‌ای تو مستبد ** بلک شاگرد دلی و مستعد 3340
  • Pek başbuğluk davasında bulunma... sen, reyinde müstakil değilsin, ancak gönlün şakirdisin ve istidadın var diye sürer!
  • رو بر دل رو که تو جزو دلی ** هین که بنده‌ی پادشاه عادلی
  • Der ki: Yürü gönüle git... çünkü sen gönlün cüzüsün; kendine gel, sen âdil padişahın kulusun!
  • بندگی او به از سلطانیست ** که انا خیر دم شیطانیست
  • Ona kulluk etmek, sultanlıktan iyidir... çünkü “Ben ondan hayırlıyım” sözü, şeytan sözüdür.