English    Türkçe    فارسی   

4
3527-3576

  • موسی رحمت ببینی آمده ** نیل خون بینی ازو آبی شده
  • Görürsün ki rahmet Musa'sı gelmiş... kan gibi görünen Nil, onun yüzünden su olmuş!
  • چون سر رشته نگه داری درون ** نیل ذوق تو نگردد هیچ خون
  • İçten ipin ucunu bırakmazsan zevk Nil'in hiç kan kesilmez.
  • من گمان بردم که ایمان آورم ** تا ازین طوفان خون آبی خورم
  • Ben, iman edeyim de bu kan tufanından bir su içeyim diyordum.
  • من چه دانستم که تبدیلی کند ** در نهاد من مرا نیلی کند 3530
  • Ben ne bilirdim ki Allah beni değiştirecek, gönlümü başka bir hale koyacak da beni Nil yapacak!
  • سوی چشم خود یکی نیلم روان ** برقرارم پیش چشم دیگران
  • Başkalarının gözünde eskisi gibiyim ama benim gözüme akıp duran bir Nil görünmede!
  • هم‌چنانک این جهان پیش نبی ** غرق تسبیحست و پیش ما غبی
  • Nitekim bu âlem de Peygamberin gözüne tespihe gark olmuş görünmede... bize göreyse aptalca durup duruyor.
  • پیش چشمش این جهان پر عشق و داد ** پیش چشم دیگران مرده و جماد
  • Onun gözüne bu âlem aşk ve ihsanla dolmuş görünüyor; başkasının gözüne ise ölü ve cansız.
  • پست و بالا پیش چشمش تیزرو ** از کلوخ و خشت او نکته شنو
  • Yukarı olsun, aşağı olsun onca her yer, hızlı hızlı yürümede... o, taştan topraktan nükteler duymada!
  • با عوام این جمله بسته و مرده‌ای ** زین عجب‌تر من ندیدم پرده‌ای 3535
  • Halbuki halka bunların hepsi kapalı... her şey ölü görünmede... ben, bundan daha ziyade şaşılacak bir perde görmedim.
  • گورها یکسان به پیش چشم ما ** روضه و حفره به چشم اولیا
  • Bütün mezarlar bizce bir. Fakat velilerin gözünde kimisi cennet bahçesi, kimisi cehennem çukuru!
  • عامه گفتندی که پیغامبر ترش ** از چه گشتست و شدست او ذوق‌کش
  • Halk, Peygamber ekşi suratlı; neden böyle niye zevki yok ki derlerdi.
  • خاص گفتندی که سوی چشمتان ** می‌نماید او ترش ای امتان
  • İleri gelenlerse derlerdi ki: Sizin gözünüze öyle görünüyor o.
  • یک زمان درچشم ما آیید تا ** خنده‌ها بینید اندر هل اتی
  • Bir zamancağız bizim gözümüzle bakın da "Heletâ" daki gülüşleri görün hele!
  • از سر امرود بن بنماید آن ** منعکس صورت بزیر آ ای جوان 3540
  • O ters şey, armut ağacının üstünde öyle görünür... a genç ağaçtan in de bak!
  • آن درخت هستی است امرودبن ** تا بر آنجایی نماید نو کهن
  • O armut ağacı, varlık ağacıdır... sen orada oldukça sana yeni şey eski görünür.
  • تا بر آنجایی ببینی خارزار ** پر ز کزدمهای خشم و پر ز مار
  • O ağacın üstünde oldukça âlem pis bir dikenlik, kızgın akreplerle, yılanlarla dopdolu bir yer görünür.
  • چون فرود آیی ببینی رایگان ** یک جهان پر گل‌رخان و دایگان
  • Fakat ağaçtan inersen derhal âlemi gül yüzlü dilberlerle, dadılarla, tayalarla dolu görürsün!
  • حکایت آن زن پلیدکار کی شوهر را گفت کی آن خیالات از سر امرودبن می‌نماید ترا کی چنینها نماید چشم آدمی را سر آن امرودبن از سر امرودبن فرود آی تا آن خیالها برود و اگر کسی گوید کی آنچ آن مرد می‌دید خیال نبود و جواب این مثالیست نه مثل در مثال همین قدر بس بود کی اگر بر سر امرودبن نرفتی هرگز آنها ندیدی خواه خیال خواه حقیقت
  • Kötü karının, kocasına o görünen kötü hayaller, armut ağacının üstünden adamın gözüne öyle görünür.. aşağıya in de hayaller gitsin demesi. Birisi, o adamın gördüğü hayal değildi ki derse şu cevabı veririz: Bu misaldir, mesel değil. Misalin bu kadar oluşu da kâfi. Eğer armut ağacına çıkmasaydı ister hayal olsun, ister hakikat gördüklerini görmeyecekti ya!
  • آن زنی می‌خواست تا با مول خود ** بر زند در پیش شوی گول خود
  • Bir kadın oynaşı ile aptal kocasının gözü önünde sevişip buluşmak istiyordu.
  • پس به شوهر گفت زن کای نیکبخت ** من برآیم میوه چیدن بر درخت 3545
  • Kocasına a iyi talihli kişi, ağaca çıkıp meyve toplamak istiyorum dedi.
  • چون برآمد بر درخت آن زن گریست ** چون ز بالا سوی شوهر بنگریست
  • Ağaca çıkınca kocasına baktı ağlamaya başladı.
  • گفت شوهر را کای مابون رد ** کیست آن لوطی که بر تو می‌فتد
  • Dedi ki: A merdut ahlâksız... üstündeki lûti kim?
  • تو به زیر او چو زن بغنوده‌ای ** ای فلان تو خود مخنث بوده‌ای
  • Karı gibi onun altına yatmışsın... meğerse sen ne ibneymişsin!
  • گفت شوهر نه سرت گویی بگشت ** ورنه اینجا نیست غیر من به دشت
  • Kocası senin başın döndü galiba... çünkü burada benden başka kimse yok dedi.
  • زن مکرر کرد که آن با برطله ** کیست بر پشتت فرو خفته هله 3550
  • Kadın o üstüne binen kalpaklı herif kim, söyle hele diye birkaç kere daha sordu, söylendi.
  • گفت ای زن هین فرود آ از درخت ** که سرت گشت و خرف گشتی تو سخت
  • Adam,a kadın ağaçtan in; başın döndü; adam akıllı bunadın sen dedi.
  • چون فرود آمد بر آمد شوهرش ** زن کشید آن مول را اندر برش
  • Kadın, ağaçtan indi; kocası ağaca çıktı. Kadın da oynaşını göğsüne çekti.
  • گفت شوهر کیست آن ای روسپی ** که به بالای تو آمد چون کپی
  • Kocası bağırdı: A orospu maymun gibi üstüne çıkan o adam kim?
  • گفت زن نه نیست اینجا غیر من ** هین سرت برگشته شد هرزه متن
  • Kadın burada benden başka kimse yok ki dedi... kendine gel, senin başın döndü galiba, saçmalama.
  • او مکرر کرد بر زن آن سخن ** گفت زن این هست از امرودبن 3555
  • Adam, bu sözü birkaç kere söylediyse de kadın, "Bu armut ağacından olacak!
  • از سر امرودبن من هم‌چنان ** کژ همی دیدم که تو ای قلتبان
  • Ben de armut ağacının üstündeyken öyle şeyler gördüm be hey kaltaban!
  • هین فرود آ تا ببینی هیچ نیست ** این همه تخییل از امروبنیست
  • Aşağıya inde bak... benden başka kimse yok, bütün bu hayaller armut ağacından!
  • هزل تعلیمست آن را جد شنو ** تو مشو بر ظاهر هزلش گرو
  • Şaka ve lâtife bir şey belletmeye yarar... onu ciddi gibi dinle; görünüşte lâtife oluşuna kapılma!
  • هر جدی هزلست پیش هازلان ** هزلها جدست پیش عاقلان
  • Her ciddi şey, maskaralara göre maskaralık, şakadır... fakat akıllara göre de lâtifeler, ciddidir.
  • کاهلان امرودبن جویند لیک ** تا بدان امرودبن راهیست نیک 3560
  • Aklı kıt olanlar armut ağacı ararlar... fakat bu armut ağacından o armut ağacına uzun bir yol var!
  • نقل کن ز امرودبن که اکنون برو ** گشته‌ای تو خیره‌چشم و خیره‌رو
  • Armut ağacından inde yürümeye koyul... senin gözün de kamaşmış yüzün de!
  • این منی و هستی اول بود ** که برو دیده کژ و احول بود
  • Bu ağaç, benliktir... evvelki varlıktır. İnsan, bu varlıkla kaldıkça gözü şaşı olur, olmayacak şeyler görür.
  • چون فرود آیی ازین امرودبن ** کژ نماند فکرت و چشم و سخن
  • Fakat armut ağacından indin mi düşüncede de bir eğrilik, sapıklık kalmaz, gözde de sözde de!
  • یک درخت بخت بینی گشته این ** شاخ او بر آسمان هفتمین
  • O vakit bu ağacı,dalları yedinci kat göğe kadar yücelmiş büyük bir devlet ağacı olmuş görürsün.
  • چون فرود آیی ازو گردی جدا ** مبدلش گرداند از رحمت خدا 3565
  • Aşağı indin de ondan ayrıldın mı Allah, rahmetiyle o ağacı değiştirir.
  • زین تواضع که فرود آیی خدا ** راست بینی بخشد آن چشم ترا
  • Bu aşağıya inme, bu tevazu yüzünden Allah gözüne doğru bir görüş kabiliyeti verir.
  • راست بینی گر بدی آسان و زب ** مصطفی کی خواستی آن را ز رب
  • Doğru görüş kolay ve bedava olsaydı Mustafa Allahdan bu görüşü diler miydi?
  • گفت بنما جزو جزو از فوق و پست ** آنچنان که پیش تو آن جزو هست
  • Dedi ki: "Yarabbi, yukarıda olsun, aşağıda olsun, her cüzü bana olduğu gibi göster!"
  • بعد از آن بر رو بر آن امرودبن ** که مبدل گشت و سبز از امر کن
  • Aşağıya indikten sonra yine o ağaca çık... çünkü artık o ağaç, "OL" emriyle değişmiş yeşermiştir.
  • چون درخت موسوی شد این درخت ** چون سوی موسی کشانیدی تو رخت 3570
  • Musa'nın ağacına dönmüştür bu ağaç! Pılını pırtını Musa'nın bulunduğu yere çekersen görürüsün ki,
  • آتش او را سبز و خرم می‌کند ** شاخ او انی انا الله می‌زند
  • Bu ağacı ateş yeşertir, neşeli bir hale kor... dalı, "Şüphe yok ben Allahyım der durur!"
  • زیر ظلش جمله حاجاتت روا ** این چنین باشد الهی کیمیا
  • Gölgesinde bütün hacetler reva olur... işte ilâhî kimya böyledir.
  • آن منی و هستیت باشد حلال ** که درو بینی صفات ذوالجلال
  • Artık o benlik, o varlık helâl olur sana... çünkü onda ululuk ıssı Allahnın sıfatlarını görürüsün!
  • شد درخت کژ مقوم حق‌نما ** اصله ثابت و فرعه فی‌السما
  • Eğri ağaç doğrulur, Allah'ı gösterir... "Kökü yerdedir dalları budakları gökte!"
  • باقی قصه‌ی موسی علیه‌السلام
  • که آمدش پیغام از وحی مهم ** که کژی بگذار اکنون فاستقم 3575
  • O ağaca, yani Hz. Musa’ya: “Eğriliği bırak, doğru ol!” diye, mühim bir vahiy gelmiştir. (T.M.)
  • این درخت تن عصای موسیست ** که امرش آمد که بیندازش ز دست
  • Bu beden ağacı, Musa’nın asası gibidir. Musa’ya, “Onu elinden at” diye, emir gelmiştir. (T.M.)