-
گفت قصدم زین فشاندن جوز نیست ** تیزتر بنگر برین ظاهر مهایست 750
- Adam dedi ki: Benim bu ağaç silkelemeden maksadım ceviz toplamak değil... Görünüşe bakma da maksadıma iyi dikkat et!
-
قصد من آنست که آید بانگ آب ** هم ببینم بر سر آب این حباب
- Benim maksadım suyun sesini işitmek ve suda hâsıl olan şu habbeleri görmektir.
-
تشنه را خود شغل چه بود در جهان ** گرد پای حوض گشتن جاودان
- Âlemde susuzun, daima havuzun çevresinde dönüp dolaşmaktan başka ne işi var?
-
گرد جو و گرد آب و بانگ آب ** همچو حاجی طایف کعبهی صواب
- Hacının Kâbe’nin çevresini tavaf etmesi gibi o da ırmağın, suyun çevresinde dolanır, suyun sesini dinler durur!
-
همچنان مقصود من زین مثنوی ** ای ضیاء الحق حسامالدین توی
- İşte ey halk ziyası Hüsameddin, o susuzun maksadı gibi benim de bu Mesnevi’den maksadım sensin.
-
مثنوی اندر فروع و در اصول ** جمله آن تست کردستی قبول 755
- Mesnevi, ferileri bakımından da, asılları bakımından da tamamı ile senindir... onu sen kabul etmişsindir.
-
در قبول آرند شاهان نیک و بد ** چون قبول آرند نبود بیش رد
- Padişahlar, iyiyi de kabul ederler, kötüyü de... Bir şeyi kabul ettiler mi artık reddetmezler.
-
چون نهالی کاشتی آبش بده ** چون گشادش دادهای بگشا گره
- Mademki bir fidan diktin, onu sula... Mademki açtın düğümleme!
-
قصدم از الفاظ او راز توست ** قصدم از انشایش آواز توست
- Mesnevi’deki sözlerden maksadım senin sırrın, onu şiir halinde söylemedeki muradım senin sesindir.
-
پیش من آوازت آواز خداست ** عاشق از معشوق حاشا که جداست
- Bence sesin, Allah sesidir... Âşık, haşa; sevgilisinden ayrılmaz.
-
اتصالی بیتکیف بیقیاس ** هست ربالناس را با جان ناس 760
- Nâsın caniyle nâsın rabbi arasında keyfiyetsiz, kıyasa sığmaz bir ulaşma, bir birlik vardır.
-
لیک گفتم ناس من نسناس نی ** ناس غیر جان جاناشناس نی
- Fakat nâs dedim, nesnas değil... nas canın canı olan Allah’a aşina olanlardır, başkaları değil!
-
ناس مردم باشد و کو مردمی ** تو سر مردم ندیدستی دمی
- Nâs dediğim adamdır, adam nerede? Sen adamların başını, görmedin, kuyruksun sen!
-
ما رمیت اذ رمیت خواندهای ** لیک جسمی در تجزی ماندهای
- “Görünüşte o toprağı atan sen idin, hakikatte Allah idi” ayetini okumuşsun ama cisimden ibaretsin, cüz’ülerde kala kalmışsın!
-
ملک جسمت را چو بلقیس ای غبی ** ترک کن بهر سلیمان نبی
- A ahmak, cisim ülkeni Belkıs gibi Süleyman Peygamber için terk et!
-
میکنم لا حول نه از گفت خویش ** بلک از وسواس آن اندیشه کیش 765
- Lâhavle diyorum ama sözümden değil... O kötü düşüncelinin vesveselerinden lâhavle demekteyim!
-
کو خیالی میکند در گفت من ** در دل از وسواس و انکارات ظن
- Çünkü o, benim sözlerime karşı hayallere düşmekte, gönlündeki vesveseler ve şüpheden doğan inkârlar yüzünden hayaller kurmaktadır.
-
میکنم لا حول یعنی چاره نیست ** چون ترا در دل بضدم گفتنیست
- Lâhavle diyorum; yani çaresi yok... Çünkü senin gönlünde benim sözlerimin zıddı olan düşünceler ve sözler var!
-
چونک گفت من گرفتت در گلو ** من خمش کردم تو آن خود بگو
- Sözlerim, boğazına tıkıldı kaldı, artık ben sustum... Hadi sen, sana lâyık olanı söyle bakalım!
-
آن یکی نایی خوش نی میزدست ** ناگهان از مقعدش بادی بجست
- Güzel sesli bir neyzen ney çalarken ansızın aşağı tarafından bir yeldir çıktı!
-
نای را بر کون نهاد او که ز من ** گر تو بهتر میزنی بستان بزن 770
- Neyzen neyi aşağı tarafına tutarak, hadi bakalım dedi... Benden iyi üfleyeceksen üfle!
-
ای مسلمان خود ادب اندر طلب ** نیست الا حمل از هر بیادب
- Ey Müslüman, edep nedir diye arar sorarsan bil ki edep, ancak her edepsizin edepsizliğine sabır ve tahammül etmektir.
-
هر که را بینی شکایت میکند ** که فلان کس راست طبع و خوی بد
- Kimi falan adamın huyu kötü, tabiatı fena diye şikâyet eder görürsen,
-
این شکایتگر بدان که بدخو است ** که مر آن بدخوی را او بدگو است
- Bil ki bu şikâyetçinin huyu kötüdür; kötüdür ki o kötü huylunun kötülüğünü söylüyor!
-
زانک خوشخو آن بود کو در خمول ** باشد از بدخو و بدطبعان حمول
- Çünkü iyi huylu, kötü huylulara, fena tabiatlılara tahammül eden, onların kötülüğünü söylemeyen kişidir.
-
لیک در شیخ آن گله ز آمر خداست ** نه پی خشم و ممارات و هواست 775
- Fakat şeyh, birisinin kötülüğünü söylerse bu, Allah emriyledir, kızgınlığa, heva ve hevese uymadan değil!
-
آن شکایت نیست هست اصلاح جان ** چون شکایت کردن پیغامبران
- Onun şikâyeti, şikâyet değildir, onu ıslahtır... O şikâyet, peygamberlerin şikâyetine benzer.
-
ناحمولی انبیا از امر دان ** ورنه حمالست بد را حلمشان
- Peygamberlerin sabırsızlığı, bil ki Allah emriyledir... Yoksa onların hilmi, kötü şeylere tahammül eder.
-
طبع را کشتند در حمل بدی ** ناحمولی گر بود هست ایزدی
- Onlar kötülüğe tahammül ede ede tabiatlarını öldürdüler... Artık onlardan bir tahammülsüzlük zuhur ederse kendilerinden değildir, Allah’tandır.
-
ای سلیمان در میان زاغ و باز ** حلم حق شو با همه مرغان بساز
- Ey Süleyman, kuzgunla doğan arasında Allah hilmine bürün de bütün kuşlarla uzlaş!
-
ای دو صد بلقیس حلمت را زبون ** که اهد قومی انهم لا یعلمون 780
- Ey hilmi, yüzlerce Belkıs’ı zebun eden, ey “Rabbim, kavmine sen doğru yolu göster, onlar bilmiyorlar” diyen!
-
تهدید فرستادن سلیمان علیهالسلام پیش بلقیس کی اصرار میندیش بر شرک و تاخیر مکن
- Süleyman aleyhisselam’ın, Belkis’e şirkte ısrar etme, imana gelmeyi geciktirme diye tehdit ederek haber göndermesi
-
هین بیا بلقیس ورنه بد شود ** لشکرت خصمت شود مرتد شود
- Belkıs, kendine gel, aklını başına topla... Yoksa fena olur. Askerin, sana düşman kesilir, senden döner!
-
پردهدار تو درت را بر کند ** جان تو با تو به جان خصمی کند
- Perdecin, perdeni yırtar... Canın, canına düşmanlık eder!
-
جمله ذرات زمین و آسمان ** لشکر حقاند گاه امتحان
- Yerdeki, gökteki zerrelerin hepsi, sınama çağında Allah askeridir.
-
باد را دیدی که با عادان چه کرد ** آب را دیدی که در طوفان چه کرد
- Yerli gördün ya, Âd kavmine ne yaptı! Suyu gördün ya, tufanda neler etti!
-
آنچ بر فرعون زد آن بحر کین ** وآنچ با قارون نمودست این زمین 785
- O kin denizi Firavuna ne işler açtı... Bu yeryüzü Karun’a ne işler gösterdi!
-
وآنچ آن بابیل با آن پیل کرد ** وآنچ پشه کلهی نمرود خورد
- Ebabil kuşları, file neler etti... Sivrisinek, Nemrud’un başını nasıl yedi!
-
وآنک سنگ انداخت داودی بدست ** گشت شصد پاره و لشکر شکست
- Davud, eliyle koca taşı kaldırıp atınca taş tam altı yüz parçaya bölündü, ordu da bozguna uğradı!
-
سنگ میبارید بر اعدای لوط ** تا که در آب سیه خوردند غوط
- Lût’un düşmanlarına taş yağdı da nihayet kara su içinde dalga yutup boğuldular!
-
گر بگویم از جمادات جهان ** عاقلانه یاری پیغامبران
- Âlemdeki cansız şeylerin akıllıca peygamberlere ettikleri yardımları söylemeye kalkışsam,
-
مثنوی چندان شود که چل شتر ** گر کشد عاجز شود از بار پر 790
- Mesnevi o kadar büyük ki kırk deve bile âciz olur, çekemez!
-
دست بر کافر گواهی میدهد ** لشکر حق میشود سر مینهد
- El, kâfirin aleyhine şahadette bulunur; Allah askeri olur, Allah’ın buyruğuna baş kor!
-
ای نموده ضد حق در فعل درس ** در میان لشکر اویی بترس
- Ey işte, güçte Allah’ın zıddına ders gösteren, kork... Sen de Allah askerleri arasındasın.
-
جزو جزوت لشکر از در وفاق ** مر ترا اکنون مطیعاند از نفاق
- Cüz’ünün cüz’ü bile ona uymuştur, onun askeridir. Şimdi nifak yüzünden sana muti görünür!
-
گر بگوید چشم را کو را فشار ** درد چشم از تو بر آرد صد دمار
- Allah, gözüne, “Onu sık” dese göz ağrısı senin yüzlerce defa kökünü kazır!
-
ور به دندان گوید او بنما وبال ** پس ببینی تو ز دندان گوشمال 795
- Dişine “Ona bir ceza ver” dese bir de bakarsın ki dişin, kulağını çekip burmaya başlar!
-
باز کن طب را بخوان باب العلل ** تا ببینی لشکر تن را عمل
- Tıp kitabını aç da hastalıklar bahsini oku... Ten askerinin neler yaptığını gör!
-
چونک جان جان هر چیزی ویست ** دشمنی با جان جان آسان کیست
- Mademki her şeyin canının canı odur, canın canıyla düşmanlığa girişmek kolay mıdır?
-
خود رها کن لشکر دیو و پری ** کز میان جان کنندم صفدری
- Belkıs, cin ve şeytan askerlerini bir tarafa bırak, çünkü onlar, benim emrime canla başla uyarlar, benim hükmümle saflar yararlar!
-
ملک را بگذار بلقیس از نخست ** چون مرا یابی همه ملک آن تست
- Belkıs, önce saltanatı bırak... Çünkü beni buldun mu bütün devlet ve mal, mülk senin olur!