آن ندیدی کان بتان ذو فنون ** چون شدند از نام طفلت سرنگون
Görmedin mi? O hünerli putlar, çocuğun adını duyunca nasıl yerlere kapandılar, secde ettiler!
این عجب قرنیست بر روی زمین ** پیر گشتم من ندیدم جنس این
Bu devir yeryüzünde acayip bir devir... Ben ihtiyarladım gittim de buna benzer bir şey görmedim.
زین رسالت سنگها چون ناله داشت ** تا چه خواهد بر گنه کاران گماشت 980
Bu haberden taşlar nasıl feryada geldiler? Bilmem artık suçlulara neler olur?
سنگ بیجرمست در معبودیش ** تو نهای مضطر که بنده بودیش
Taşa biz mabut diyoruz, mabut oluşta onun bir suçu yok... Sen de ona kul olmaya mecbur değilsin!
او که مضطر این چنین ترسان شدست ** تا که بر مجرم چهها خواهند بست
(Fakat ona sen mabut diyorsun, o da bunu reddediyor, kabul etmeye mecbur.) O, mecburken bu derecede korkarsa artık suçluya neler olacak, bir düşün!
خبر یافتن جد مصطفی عبدالمطلب از گم کردن حلیمه محمد را علیهالسلام و طالب شدن او گرد شهر و نالیدن او بر در کعبه و از حق درخواستن و یافتن او محمد را علیهالسلام
Mustafa’nın ceddi Abdülmuttalib’in Halime’nin Muhammed aleyhisselâm’ı kaybettiğini, şehrin etrafında dönüp dolaşarak aradığını ve Kâbe’de ağlayıp sızladığını, Allah’tan Muhammed aleyhisselâm’ı bulmayı niyaz ettiğini duyması
چون خبر یابید جد مصطفی ** از حلیمه وز فغانش بر ملا
Mustafa’nın ceddi, Halime’nin halini, halk içinde ağlayıp sızladığını,
وز چنان بانگ بلند و نعرهها ** که بمیلی میرسید از وی صدا
Sesi, bir millik mesafeye yetişecek kadar feryat ve figan ettiğini duyunca,
زود عبدالمطلب دانست چیست ** دست بر سینه همیزد میگریست 985
İşi anladı... eliyle göğsünü yumruklamaya, bağırıp ağlamaya koyuldu.
آمد از غم بر در کعبه بسوز ** کای خبیر از سر شب وز راز روز
Derken yana yakıla Kâbe kapısına gelip dedi ki: “Ey gece sırlarını da, gündüzün gizlenen işleri de bilen Allah!
خویشتن را من نمیبینم فنی ** تا بود همراز تو همچون منی
Kendimde bir hüner, bir marifet görmüyorum ki senin gibisiyle sırdaş olayım.
خویشتن را من نمیبینم هنر ** تا شوم مقبول این مسعود در
Kendimde bir ehliyet görmüyorum ki bu kutlu kapıda makbule geçeyim.
یا سر و سجدهی مرا قدری بود ** یا باشکم دولتی خندان شود
Ne başımda bir değer var, ne secdemde... Ne de ağlamamla bir devlet gülümser benim.
لیک در سیمای آن در یتیم ** دیدهام آثار لطفت ای کریم 990
Ancak o eşi bulunmaz tek incinin yüzünde senin lütuf eserlerini görmüşüm ey kerem sahibi Allah’ım.
که نمیماند به ما گرچه ز ماست ** ما همه مسیم و احمد کیمیاست
O bizden ama bize benzemiyor... Biz hep bakırız, Ahmet kimya!
آن عجایبها که من دیدم برو ** من ندیدم بر ولی و بر عدو
Onda gördüğüm şaşılacak şeyleri ne bir dostta gördüm ben, ne bir düşmanda!
آنک فضل تو درین طفلیش داد ** کس نشان ندهد به صد ساله جهاد
Bu çocuğa ihsan ettiğin faziletleri, birisi yüzyıl mücadelede bulunsa elde edemez”, nişanesini bile bulamaz.
چون یقین دیدم عنایتهای تو ** بر وی او دریست از دریای تو
Senin ona olan inayetlerini iyice gördüm... Anladım ki o senin denizinin biricik incisi!
من هم او را می شفیع آرم به تو ** حال او ای حالدان با من بگو 995
Ben de işte sana onu şefaatçi getirmedeyim... Onun yüzü suyu hürmetine ey herkesin halini bilen Allah, o ne haldedir; bana bildir!
از درون کعبه آمد بانگ زود ** که هماکنون رخ به تو خواهد نمود
Kâbe içinden derhal bir ses geldi: “şimdi sana yüz gösterecek!
با دو صد اقبال او محظوظ ماست ** با دو صد طلب ملک محفوظ ماست
O yüzlerce devletle bizden nasip almıştır... Yüzlerce bölük melek, onu korumadadır.
ظاهرش را شهرهی گیهان کنیم ** باطنش را از همه پنهان کنیم
Onun zahirini, âleme meşhur edeceğiz... bâtınını da herkes den gizleyeceğiz!
زر کان بود آب و گل ما زرگریم ** که گهش خلخال و گه خاتم بریم
Su ve toprak altın madeniydi; bizse kuyumcuyuz... Gâh onu halhal yaparız, gâh yüzük!
گه حمایلهای شمشیرش کنیم ** گاه بند گردن شیرش کنیم 1000
Gâh kılıç bağı yaparız... Gâh aslanın boynuna tasma!
گه ترنج تخت بر سازیم ازو ** گاه تاج فرقهای ملکجو
Gâh onu tahtı bezeyen turunç yaparız, gâh devlet isteyen padişahların başına taç ederiz!
عشقها داریم با این خاک ما ** زانک افتادست در قعدهی رضا
Bu toprakla aşklarımız vardır bizim... Çünkü o rıza ka’desine oturmuştur.
گه چنین شاهی ازو پیدا کنیم ** گه هم او را پیش شه شیدا کنیم
Gâh ondan böyle bir padişah çıkarırız... Gâh o padişahı da bir padişaha âşık ederiz!
صد هزاران عاشق و معشوق ازو ** در فغان و در نفیر و جست و جو
O topraktan yüz binlerce âşık, yüz binlerce maşuk yaratırız... Hepsi de feryad-ü figandadır, arayıp taramadadır!
کار ما اینست بر کوری آن ** که به کار ما ندارد میل جان 1005
Bizim işimize candan meyli olmayanın körlüğüne işimiz budur işte!
این فضیلت خاک را زان رو دهیم ** که نواله پیش بیبرگان نهیم
Nevaleyi azıksızlar önüne koruz... İşte o yüzden toprağa bu faziletleri veririz biz.
زانک دارد خاک شکل اغبری ** وز درون دارد صفات انوری
Çünkü toprak, tozlu ve kapkara görünür ama içinde nurlu sıfatlar vardır.
ظاهرش با باطنش گشته به جنگ ** باطنش چون گوهر و ظاهر چو سنگ
Dış yüzü iç yüzüyle savaştadır... İç yüzü inci gibidir, dışı taşa benzer.
ظاهرش گوید که ما اینیم و بس ** باطنش گوید نکو بین پیش و پس
Dışı, biz, ancak buyuz der... İçi, dikkat et, işin önüne, ardına iyi bak der!
ظاهرش منکر که باطن هیچ نیست ** باطنش گوید که بنماییم بیست 1010
Dışı içimizde hiçbir şey yoktur diye inkârda da bulunur... İçi hele dur da sana hakikatimizi gösterelim der.
ظاهرش با باطنش در چالشاند ** لاجرم زین صبر نصرت میکشند
Dışıyla içi savaştadır... Ve içi, dışına sabrettiğinden Allah yardımına nail olur.
زین ترشرو خاک صورتها کنیم ** خندهی پنهانش را پیدا کنیم
İşte biz bu ekşi suratlı topraktan suretler düzer onun gizli gülümsemesini meydana çıkarırız.
زانک ظاهر خاک اندوه و بکاست ** در درونش صد هزاران خندههاست
Çünkü toprağın dışı kederden, ağlayıştan ibarettir ama içinde yüz binlerce gülüşler vardır.
کاشف السریم و کار ما همین ** کین نهانها را بر آریم از کمین
Biz sırları açığa vururuz... İşimiz budur bizim! Bu gizli şeyleri pusudan çıkarır dururuz!
گرچه دزد از منکری تن میزند ** شحنه آن از عصر پیدا میکند 1015
Hırsız inkârdan gelir, susar bir şey söylemez ama sahne onu sıkıştırır, hırsızlığını meydana çıkarır!
فضلها دزدیدهاند این خاکها ** تا مقر آریمشان از ابتلا
Bu topraklarda da nice nimetler çalmıştır... Onu belâlara uğratır, ikrar ettirir.
بس عجب فرزند کو را بوده است ** لیک احمد بر همه افزوده است
Onun nice şaşılacak çocukları var... Fakat Ahmet hepsinden üstün!
شد زمین و آسمان خندان و شاد ** کین چنین شاهی ز ما دو جفت زاد
Yerle gök, bizim gibi iki çiftten böyle bir tek padişah doğdu diye gülmekte, sevinip neşelenmektedir.
میشکافد آسمان از شادیش ** خاک چون سوسن شده ز آزادیش
Gökyüzü neşesinden yarılmada... Yeryüzü, azadeliğinden süsene dönmektedir!
ظاهرت با باطنت ای خاک خوش ** چونک در جنگاند و اندر کشمکش 1020
Ey güzel toprak, mademki dış yüzün iç yüzünle savaşta, çekişte...
هر که با خود بهر حق باشد به جنگ ** تا شود معنیش خصم بو و رنگ
Kim kendisiyle savaşa girişirse nihayet hakikati, bulur, rengin, kokunun ( görünüşün ) düşmanı olur.
ظلمتش با نور او شد در قتال ** آفتاب جانش را نبود زوال
Karanlığı nuruyla muharebeye girişenin can güneşine zeval yoktur.
هر که کوشد بهر ما در امتحان ** پشت زیر پایش آرد آسمان
Bizim için sınamalara giren, bizim için çalışan kişinin ayağına gök bile sırt verir!
ظاهرت از تیرگی افغان کنان ** باطن تو گلستان در گلستان
Zahirin karanlıklardan feryat etmede ama içyüzün gül bahçesi içinde için de gül bahçesi!
قاصد او چون صوفیان روترش ** تا نیامیزند با هر نورکش 1025
O, ekşi suratlı sofiler gibi nur söndüren kişilerle karışıp uzlaşmamak niyetinde.
عارفان روترش چون خارپشت ** عیش پنهان کرده در خار درشت
Ekşi suratlı arifler, kirpiye benzerler... Sert dikenlerin dibinde gizlice zevki safâdadır onlar.
باغ پنهان گرد باغ آن خار فاش ** کای عدوی دزد زین در دور باش
Bahçe gizlidir de bahçenin çevresindeki diken meydanda... Yani ey düşman hırsız, bu kapıdan uzaklaş derler!