Kaza ve kader çavuşu Azrail, buyruğu yerine getirmek üzere toprak yuvarlağına geldi.
خاک بر قانون نفیر آغاز کرد ** داد سوگندش بسی سوگند خورد
Toprak adeti veçhile yine feryada, ant vermeye başladı. Bir çok yeminler verdi.
کای غلام خاص و ای حمال عرش ** ای مطاع الامر اندر عرش و فرش
“Ey has kul, ey arşı taşıyan, ey arşta da, ferste de emrine itaat edilen!
رو به حق رحمت رحمن فرد ** رو به حق آنک با تو لطف کرد
Tek ve merhametli Tanrı’nın rahmeti hakkı için git. Sana lütuflarda bulunan Tanrı hakkı için git.
حق شاهی که جز او معبود نیست ** پیش او زاری کس مردود نیست 1655
Kendisinden başka tapılan bulunmayan, huzurunda kimsenin ağlayıp sızlanması ret edilmeyen padişah hakkı için” dedi.
گفت نتوانم بدین افسون که من ** رو بتابم ز آمر سر و علن
Fakat Azrail dedi ki: Bu afsunla gizli, aşikar buyruk sahibi olandan yüz çevirmem ben.
گفت آخر امر فرمود او به حلم ** هر دو امرند آن بگیر از راه علم
Toprak, O, ilim sahibi olmayı da emretti. İkisi de emir. Bilgi yolu ile lütfet de halim ol, o emri tut dedi ama,
گفت آن تاویل باشد یا قیاس ** در صریح امر کم جو التباس
Azrail, O, ya tevildir, ya kıyas. Apaçık emirde öyle tevile, kıyasa az uy.
فکر خود را گر کنی تاویل به ** که کنی تاویل این نامشتبه
Kendi düşünceni tevil etsen daha iyi. Başka hiçbir emre benzemeyen bu açık emri tevil etmekten daha yeğ.
دل همیسوزد مرا بر لابهات ** سینهام پر خون شد از شورابهات 1660
Yalvarmana içim yanıp durmada. Acı gözyaşlarından gönlüm kanla doldu.
نیستم بیرحم بل زان هر سه پاک ** رحم بیشستم ز درد دردناک
Merhametsiz değilim, hatta o üç temiz melekten daha merhametliyim ben, senin derdinle dertleniyorum.
گر طبانجه میزنم من بر یتیم ** ور دهد حلوا به دستش آن حلیم
Ben bir yetime tokat atsam, halim bir adam da ona tatlı bir şey verse,
این طبانجه خوشتر از حلوای او ** ور شود غره به حلوا وای او
Bu tokat onun tatlısından daha hoştur. Eyvah Eğer o tatlıya kanarsa.
بر نفیر تو جگر میسوزدم ** لیک حق لطفی همیآموزدم
Feryadından ciğerim yanıyor. Fakat Tanri, bana başka bir çeşit lütuf öğretmede.
لطف مخفی در میان قهرها ** در حدث پنهان عقیق بیبها 1665
Gizli lütuf, kahırlar içindedir; değer biçilmez akikin pislik içinde oluşu gibi.
قهر حق بهتر ز صد حلم منست ** منع کردن جان ز حق جان کندنست
Tanrı’nın kahrı, benim ilmimden yüz kat iyidir. Tanrı’dan canını esirgemek can çekişmektir.
بترین قهرش به از حلم دو کون ** نعم ربالعالمین و نعم عون
Onun en kötü kahrı, iki alemin de ilminden iyidir. Ne güzeldir alemlerin rabbi ve ne iyidir onun yardımı.
لطفهای مضمر اندر قهر او ** جان سپردن جان فزاید بهر او
Onun kahrında lütuflar gizlidir; onun uğrunda can vermek, adamın canına canlar katar.
هین رها کن بدگمانی و ضلال ** سر قدم کن چونک فرمودت تعال
Kendine gel de kötü zannı ve azgınlığı bırak. Madem ki Tanrı gel diyor, başını ayak yap da koş.
آن تعال او تعالیها دهد ** مستی و جفت و نهالیها دهد 1670
Onun gel demesi, insana yücelikler verir; sarhoşluklar, eşler, yaygılar bağışlar.
باری آن امر سنی را هیچ هیچ ** من نیارم کرد وهن و پیچ پیچ
Ben o yüce emri hiç, ama hiçbir suretle tevil edemem.
این همه بشنید آن خاک نژند ** زان گمان بد بدش در گوش بند
Dertli toprak bütün bunları duydu. Fakat o kötü zan, kulağına küpe olmuştu, ondan vazgeçmedi.
باز از نوعی دگر آن خاک پست ** لابه و سجده همیکرد او چو مست
Aşağılık toprak tekrar başka bir çeşit yalvarmaya, sarhoş gibi secde etmeye başladı.
گفت نه برخیز نبود زین زیان ** من سر و جان مینهم رهن و ضمان
Azrail dedi ki: Yeter, artık bundan fazlası yok. Hem benden sana ziyan da gelmez. Ben, istersen sana başımı, canımı rehin vereyim.
لابه مندیش و مکن لابه دگر ** جز بدان شاه رحیم دادگر 1675
Yalvarmayı düşünme, Artık o merhamet ve adalet sahibi padişahtan başkasına yalvarma da.
بنده فرمانم نیارم ترک کرد ** امر او کز بحر انگیزید گرد
Ben emir kuluyum, emri terk edemem. Onun emri, denizden toz koparır.
جز از آن خلاق گوش و چشم و سر ** نشنوم از جان خود هم خیر و شر
O kulağı, gözü, başı, yaratan Tanrı’nın emrinden başka kendiliğimden ne bir hayır dilerim, ne bir şer.
گوش من از گفت غیر او کرست ** او مرا از جان شیرین جانترست
Kulağım onun sözünden başka söze sağır. O, bana tatlı canımdan da değerli.
جان ازو آمد نیامد او ز جان ** صدهزاران جان دهم او رایگان
Can, ondan geldi, o candan değil. O, bedavaca yüz binlerce can verir.
جان کی باشد کش گزینم بر کریم ** کیک چه بود که بسوزم زو گلیم 1680
Can nedir ki kerem sahibinden esirgeyeyim? Pire de nedir ki onun yüzünden yorganı yakayım?
من ندانم خیر الا خیر او ** صم و بکم و عمی من از غیر او
Ben, onun hayrından başka bir hayır bilmem. Ondan başkasına sağırım, dilsiz, körüm.
گوش من کرست از زاریکنان ** که منم در کف او همچون سنان
Ağlayıp inleyenlere karsı kulağım sağır. Onun elinde bir mızrak gibiyim ben.
بیان آنک مخلوقی کر ترا ازو ظلمی رسد به حقیقت او همچون آلتیست عارف آن بود کی بحق رجوع کند نه به آلت و اگر به آلت رجوع کند به ظاهر نه از جهل کند بلک برای مصلحتی چنانک ابایزید قدس الله سره گفت کی چندین سالست کی من با مخلوق سخن نگفتهام و از مخلوق سخن نشنیدهام ولیکن خلق چنین پندارند کی با ایشان سخن میگویم و ازیشان میشنوم زیرا ایشان مخاطب اکبر را نمیبینند کی ایشان چون صدااند او را نسبت به حال من التفات مستمع عاقل به صدا نباشد چنانک مثل است معروف قال الجدار للوتد لم تشقنی قال الوتد انظر الی من یدقنی
Sana zulmeden mahluk, hakikatte bir alete benzer. Arif, ona derler ki alete değil, Tanrıya bakar. Görünüşte alete baksa bile bilgisizliğinden değildir de öyle icabetmiştir. Nitekim Tanrı sırrını takdis etsin, Ebu Yezid dedi ki: Bunca yıldır halkla konuşmam, halkın sözünü duymam, işitmem. Halksa,beni kendileriyle konuşuyorum, onların sözlerini dinliyorum sanır. Çünkü onlar, söz söylediğim ulu zatı görmezler. Onlar, bence birinin sesine ses veren dağa, dağdan gelen sese benzerler. Duyan akıllı kişi, sese bakmaz. Meşhur atasözüdür: Duvar çiviye niye beni yaralıyorsun? der. Çivi de beni kakana bak diye cevap verir.
احمقانه از سنان رحمت مجو ** زان شهی جو کان بود در دست او
Ahmakçasına mızraktan merhamet umma, mızrağı elinde tutan padişahtan um.
باسنان و تیغ لابه چون کنی ** کو اسیر آمد به دست آن سنی
Mızrağa, kılıca nasıl yalvarabilirsin? Onlar, o yüce kişinin elinde tutsaktır.
او به صنعت آزرست و من صنم ** آلتی کو سازدم من آن شوم 1685
O, sanatkarlıkta Azeri’dir, bense putum. Benden ne alet yaparsa o aletim ben.
گر مرا ساغر کند ساغر شوم ** ور مرا خنجر کند خنجر شوم
من چو کلکم در میان اصبعین ** نیستم در صف طاعت بین بین 1690
Ben iki parmağın arasındaki kalem gibiyim. İbadet safında mütereddit değilim.
خاک را مشغول کرد او در سخن ** یک کفی بربود از آن خاک کهن
Azrail toprağı söze tuttu; o sırada o köhne topraktan bir avuç kaptı.
ساحرانه در ربود از خاکدان ** خاک مشغول سخن چون بیخودان
Yeryüzünden sihirbazca bir avuç toprak aldı, halbuki toprak, sözle meşguldü, ondan haberi bile olmadı.
برد تا حق تربت بیرای را ** تا به مکتب آن گریزان پای را
O bir avuç toprağı yeryüzünün rızası olmadan aldı, kaçmak isteyen, ayakları gerisin geriye giden çocuğu nasıl zorla mektebe götürürlerse öylece Tanrı tapısına götürdü.
گفت یزدان که به علم روشنم ** که ترا جلاد این خلقان کنم
Tanrı dedi ki: Apaydın bilgim hakki için seni bu halkın celladı yapacağım.
گفت یا رب دشمنم گیرند خلق ** چون فشارم خلق را در مرگ حلق 1695
Azrail dedi ki: Yarabbi, halk bana düşman olur. halkın ölüm çağında boğazını siktim mi herkes bana düşman kesilir.
تو روا داری خداوند سنی ** که مرا مبغوض و دشمنرو کنی
Yüce Tanrım, reva görür müsün halk benden nefret etsin, bana düşman olsun?
گفت اسبابی پدید آرم عیان ** از تب و قولنج و سرسام و سنان
Tanrı dedi ki: Ben, sıtma ve humma, kulunç, yaralanma, gibi öyle sebepler yaratırım ki,
که بگردانم نظرشان را ز تو ** در مرضها و سببهای سه تو
Onlar gözlerini senden çevirirler, o hastalıklara, o sebeplere üç kat sarılırlar, yalnız onları görürler.
گفت یا رب بندگان هستند نیز ** که سببها را بدرند ای عزیز
Azrail, “Yarabbi, Yüce Tanrım, öyle kullarında vardır ki onlar, sebepleri yırtarlar.
چشمشان باشد گذاره از سبب ** در گذشته از حجب از فضل رب 1700
Gözleri sebeplerden geçer, senin ihsanınla perdeleri asar.