Bütün geçmiştekiler, bu tövbeyle iyileşir. Geçen yıldaki zehir, bu yüzden şeker kesilir.
سیاتت را مبدل کرد حق ** تا همه طاعت شود آن ما سبق 2225
Tanrı, kötülüklerini iyiliğe çevirir. Geçmişteki bütün suçların ibadet olur.
خواجه بر توبهی نصوحی خوش به تن ** کوششی کن هم به جان و هم به تن
Hocam Nasuh tövbesine sarıl, canla başla buna çalış.
شرح این توبهی نصوح از من شنو ** بگرویدستی و لیک از نو گرو
Bu Nasuh tövbesini sana anlatayım, dinle. İnanmışsın ama yeniden inan!
حکایت در بیان توبهی نصوح کی چنانک شیر از پستان بیرون آید باز در پستان نرود آنک توبه نصوحی کرد هرگز از آن گناه یاد نکند به طریق رغبت بلک هر دم نفرتش افزون باشد و آن نفرت دلیل آن بود کی لذت قبول یافت آن شهوت اول بیلذت شد این به جای آن نشست نبرد عشق را جز عشق دیگر چرا یاری نجویی زو نکوتر وانک دلش باز بدان گناه رغبت میکند علامت آنست کی لذت قبول نیافته است و لذت قبول به جای آن لذت گناه ننشسته است سنیسره للیسری نشده است لذت و نیسره للعسری باقیست بر وی
Süt, memeden çıktı mı bir daha dönüp memeye giremez. Nasuh tövbesi de böyledir. İnsan, bir suçtan tövbe etti mi bir daha o suçu aklına bile getirmez, değil ona rağbet etmek, her an ondan nefreti artar. O nefret, tövbenin kabul edildiğine işarettir. O istek, önce lezzetsiz bir hale geldi, sonradan da istek yerine bu nefret geçti. Nitekim "Aşkı, başka bir aşktan başkası getiremez, neden o sevgiliden güzel bir sevgiliye âşık olmuyorsun?" demişler. İnsanın gönlü, tövbeden yine o suça meylederse bu meyil, tövbenin kabul " edilmediğine, kabul lezzetinin o suçun yerine geçmediğine delildir. Yani "Kolay ibadetleri ona kolaylaştırırız" hükmü zahir olmamıştır, onda hâlâ "Güç şeyleri, kötülükleri, ona kolay gösteririz" hükmü vardır.
بود مردی پیش ازین نامش نصوح ** بد ز دلاکی زن او را فتوح
Bundan önce Nasuh adlı bir adam vardı. Tellâklık eder, bu suretle kadınları avlardı.
بود روی او چو رخسار زنان ** مردی خود را همیکرد او نهان
Yüzü, kadın yüzüne benzerdi. Tüyü tüsü yoktu. Erkekliğini daima gizlerdi..
او به حمام زنان دلاک بود ** در دغا و حیله بس چالاک بود 2230
Kadınların hamamında tellâklık ederdi. Kötülükle, hilede pek çevikti.
سالها میکرد دلاکی و کس ** بو نبرد از حال و سر آن هوس
Yıllarca tellâklık etti, kimse onun halinden, sırrından bir koku bile almadı.
زانک آواز و رخش زنوار بود ** لیک شهوت کامل و بیدار بود
Çünkü sesi de kadın sesine benziyordu, yüzü de kadın yüzüne. Fakat şehvette pek yüceydi, pek uyanıktı.
چادر و سربند پوشیده و نقاب ** مرد شهوانی و در غرهی شباب
Çarşaf giyer, başını örter, peçe takardı. Fakat şehvetli ve azgın bir gençti.
دختران خسروان را زین طریق ** خوش همیمالید و میشست آن عشیق
Bu suretle padişahların kızlarını bile güzelce keseler, ovar, yıkardı.
توبهها میکرد و پا در میکشید ** نفس کافر توبهاش را میدرید 2235
Tövbe etmekte, ayak diremeye çalışmaktaydı. Fakat kâfir nefis, tövbesini bozdurup dururdu.
رفت پیش عارفی آن زشتکار ** گفت ما را در دعایی یاد دار
O kötü işli herif, bir arifin yanına gidip "'Beni duada an" diye yalvardı.
سر او دانست آن آزادمرد ** لیک چون حلم خدا پیدا نکرد
O hür er, onun sırrını anladı ama Tanrı hilmi gibi o da açığa vurmadı.
بر لبش قفلست و در دل رازها ** لب خموش و دل پر از آوازها
Dudağı kilitliydi ama gönlünde sırlar vardı. Dudağını yummuştu ama gönlü seslerle doluydu.
عارفان که جام حق نوشیدهاند ** رازها دانسته و پوشیدهاند
Tanrı şarabını içen arifler, sırları bilirler ama örterler.
هر کرا اسرار کار آموختند ** مهر کردند و دهانش دوختند 2240
سست خندید و بگفت ای بدنهاد ** زانک دانی ایزدت توبه دهاد
Arif, tuhaf tuhaf güldü de dedi ki: A içi kötü adam, bildiğin, gönlünde tuttuğun şeyden Tanrı seni kurtarsın.
در بیان آنک دعای عارف واصل و درخواست او از حق همچو درخواست حقست از خویشتن کی کنت له سمعا و بصرا و لسانا و یدا و قوله و ما رمیت اذ رمیت و لکن الله رمی و آیات و اخبار و آثار درین بسیارست و شرح سبب ساختن حق تا مجرم را گوش گرفته بتوبهی نصوح آورد
Tanrı'ya ulaşmış arifin Tanrı'dan isteği, Tanrı'nın kendinden bir şey istemesine benzer. Çünkü "Ben, onun kulağı, sözü, dili ve eli olurum" ve "O taşları attığın zaman sen atmadın, Allah attı" denmiştir. Bu hususta bir çok âyetlerle hadîsler vardır. Tanrı'nın sebep yaratması, suçlunun kulağını tutmuş, Nasuh tövbesine götürmüştür.
آن دعا از هفت گردون در گذشت ** کار آن مسکین به آخر خوب گشت
O dua, yedi göğü de geçti, kabul edildi. O yoksulun işi, nihayet iyileşti, düzene girdi.
که آن دعای شیخ نه چون هر دعاست ** فانی است و گفت او گفت خداست
Çünkü şeyhin o duası, her duaya benzemez. Şeyh, Tanrıda yok olmuştur, onun sözü Hak sözüdür.
چون خدا از خود سال و کد کند ** پس دعای خویش را چون رد کند
Tanrı, kendisinden bir şey isterse kendi isteğini nasıl reddeder?
یک سبب انگیخت صنع ذوالجلال ** که رهانیدش ز نفرین و وبال 2245
Ululuk ıssı Tanrı, onu bu lanetleme işten, bu vebalden kurtarmak için bir sebep halketti.
اندر آن حمام پر میکرد طشت ** گوهری از دختر شه یاوه گشت
Nasuh, hamamda tası doldururken padişahın kızının bir incisi kayboldu.
گوهری از حلقههای گوش او ** یاوه گشت و هر زنی در جست و جو
Küpesindeki incilerden biri kayboldu ve bütün kadınlar, o inciyi araştırmaya koyuldular.