چون خدا از خود سال و کد کند ** پس دعای خویش را چون رد کند
Tanrı, kendisinden bir şey isterse kendi isteğini nasıl reddeder?
یک سبب انگیخت صنع ذوالجلال ** که رهانیدش ز نفرین و وبال 2245
Ululuk ıssı Tanrı, onu bu lanetleme işten, bu vebalden kurtarmak için bir sebep halketti.
اندر آن حمام پر میکرد طشت ** گوهری از دختر شه یاوه گشت
Nasuh, hamamda tası doldururken padişahın kızının bir incisi kayboldu.
گوهری از حلقههای گوش او ** یاوه گشت و هر زنی در جست و جو
Küpesindeki incilerden biri kayboldu ve bütün kadınlar, o inciyi araştırmaya koyuldular.
پس در حمام را بستند سخت ** تا بجویند اولش در پیچ رخت
Önce herkesin eşyasını araştırmak üzere hamamın kapısını iyice kapattılar.
رختها جستند و آن پیدا نشد ** دزد گوهر نیز هم رسوا نشد
Herkesin eşyası arandı, inci bulunmadığı gibi inciyi çalan da rezil olmadı.
پس به جد جستن گرفتند از گزاف ** در دهان و گوش و اندر هر شکاف 2250
Bunun üzerine bu üstün körü işi bırakıp herkesin ağzını, kulağını, vücudundaki bütün delikleri adamakıllı aramaya koyuldular.
در شکاف تحت و فوق و هر طرف ** جست و جو کردند دری خوش صدف
O sedefi güzel inciyi altta, üstte her yanda araştırmaya başladılar.
بانگ آمد که همه عریان شوید ** هر که هستید ار عجوز و گر نوید
Hepiniz soyunun, ihtiyar genç herkes anadan doğma soyunsun diye bağırıldı.
یک به یک را حاجبه جستن گرفت ** تا پدید آید گهردانهی شگفت
Sultanın hizmetçileri, o değerli inciyi bulmak için bir bir, herkesi aramaya başladılar.
آن نصوح از ترس شد در خلوتی ** روی زرد و لب کبود از خشیتی
Nasuh, korkusundan tenha bir yere çekildi. Yüzü, korkusundan sapsarı olmuştu, dudakları gövermişti.
پیش چشم خویش او میدید مرگ ** رفت و میلرزید او مانند برگ 2255
Ölümünü gözünün önünde görüyor, gazel yaprağı gibi tirtir titriyordu.
گفت یارب بارها برگشتهام ** توبهها و عهدها بشکستهام
Dedi ki: Yarabbi, nice defalar tövbeler ettim; ahtlar ettim, sonra onları bozdum.
کردهام آنها که از من میسزید ** تا چنین سیل سیاهی در رسید
Ben, bana lâyık olanları yaptım. Sonunda da işte bu kara sel, gelip çattı.
نوبت جستن اگر در من رسد ** وه که جان من چه سختیها کشد
Arama nöbeti bana gelirse eyvah bana! Kim bilir neler çekecek, ne güçlüklere düşeceğim?
در جگر افتادهاستم صد شرر ** در مناجاتم ببین بوی جگر
Ciğerime yüzlerce kor düştü. Münacatımdaki ciğer kokusuna bak.
این چنین اندوه کافر را مباد ** دامن رحمت گرفتم داد داد 2260
Böyle bir keder, böyle bir gam, kâfirde bile olmasın. Rahmet eteğine sarıldım, medet medet!
کاشکی مادر نزادی مر مرا ** یا مرا شیری بخوردی در چرا
Keşke anam, beni doğurmasaydı, yahut da beni bir aslan paralasaydı.
ای خدا آن کن که از تو میسزد ** که ز هر سوراخ مارم میگزد
Tanrım, sana düşeni yap. Beni, her delikten bir yılan sokmada.
جان سنگین دارم و دل آهنین ** ورنه خون گشتی درین رنج و حنین
Ne de taş gibi bir canım, ne de demir gibi bir yüreğim varmış. Yoksa bu dertle çoktan erir, kan kesilirdim.
وقت تنگ آمد مرا و یک نفس ** پادشاهی کن مرا فریاد رس
Vaktim daraldı, bir an içinde feryadıma yetiş, padişahlık et.
گر مرا این بار ستاری کنی ** توبه کردم من ز هر ناکردنی 2265
Beni bu sefer de korur, suçumu örtersen ne olur? Her türlü yapılmıyacak işlerden tövbe ettim.
توبهام بپذیر این بار دگر ** تا ببندم بهر توبه صد کمر
Bu sefer de tövbemi kabul et de tövbemde durmak için yüzlerce kemer bağlanayım.
من اگر این بار تقصیری کنم ** پس دگر مشنو دعا و گفتنم
Bu sefer de kusurda bulunursam artık duamı ve sözümü dinleme.
این همی زارید و صد قطره روان ** که در افتادم به جلاد و عوان
Hem böyle söylenip titremede, hem katra katra gözyaşları dökmede, hem de cellâtların, hain kişilerin ellerine düştüm diye feryadetmedeydi.
تا نمیرد هیچ افرنگی چنین ** هیچ ملحد را مبادا این حنین
Hiçbir Firenk bu hale düşmesin. Hiçbir mülhit bu feryada uğramasın diyor.
نوحهها کرد او بر جان خویش ** روی عزرائیل دیده پیش پیش 2270
Kendine ağlayıp duruyor, Azrail'i gözünün önünde görüyordu.
ای خدا و ای خدا چندان بگفت ** که آن در و دیوار با او گشت جفت
Yarabbi, yarabbi diye o kadar söylendi ki kapı ve duvar da onunla beraber yarabbi, yarabbi demeye başladı.
در میان یارب و یارب بد او ** بانگ آمد از میان جست و جو
O yarabbi yarabbi derken birden, inciyi arayanların sesi duyuldu:
نوبت جستن رسیدن به نصوح و آواز آمدن که همه را جستیم نصوح را بجویید و بیهوش شدن نصوح از آن هیبت و گشاده شدن کار بعد از نهایت بستگی کماکان یقول رسول الله صلی الله علیه و سلم اذا اصابه مرض او هم اشتدی ازمة تنفرجی
Arama nöbetinin Nasuh'a gelmesi ve "Herkesi aradık, Nasuh'u da arayın" denmesi, Nasuh'un korkudan kendisinden geçişi, Tanrı elçisinin - Tanrı ona rahmet ve esenlikler versin - bir hastalığa, yahut sıkıntıya uğradığı vakit "Şiddetten, açılır, savuşursun" buyurduğu gibi Nasuh'un da o şiddetten kurtuluşu.
جمله را جستیم پیش آی ای نصوح ** گشت بیهوش آن زمان پرید روح
Herkesi aradık, ey Nasuh, sen gel. Bu sesi duyar duymaz, Nasuh kendisinden geçti, âdeta bedeninden ruhu uçtu.
همچو دیوار شکسته در فتاد ** هوش و عقلش رفت شد او چون جماد
Harap duvar gibi çöküverdi. Aklı fikri gitti, cansız bir hal aldı.
چونک هوشش رفت از تن بیامان ** سر او با حق بپیوست آن زمان 2275
Bedeninden amansız bir halde aklı gidince sırrı, derhal Tanrı'ya ulaştı.
چون تهی گشت و وجود او نماند ** باز جانش را خدا در پیش خواند
Bomboş bir hale geldi, varlığı kalmadı. Tanrı, bir doğan kuşuna benziyen canını, huzuruna çağırdı.
چون شکست آن کشتی او بیمراد ** در کنار رحمت دریا فتاد
Muratsız gemisi kırılınca rahmet denizinin kıyısına düştü.
جان به حق پیوست چون بیهوش شد ** موج رحمت آن زمان در جوش شد
Akılsız, fikirsiz bir hale gelince canı, Hakk'a ulaştı. İşte o zaman rahmet denizi coştu.
چون که جانش وا رهید از ننگ تن ** رفت شادان پیش اصل خویشتن
Canı, beden ayıbından kurtulunca sevine sevine aslına gitti.
جان چو باز و تن مرورا کندهای ** پای بسته پر شکسته بندهای 2280
Can, doğan kuşuna benzer, ten ona tuzaktır. O, beden tuzağına ayağı bağlı, kanadı kırık bir halde düşüp kalmıştır.
چونک هوشش رفت و پایش بر گشاد ** میپرد آن باز سوی کیقباد
Fakat aklı, fikri gidince ayağı açıldı. Artık o doğan kuşu, Keykubad'a uçar gider.
چونک دریاهای رحمت جوش کرد ** سنگها هم آب حیوان نوش کرد
Rahmet denizleri, coşunca taşlar bile abıhayatı içer.
ذرهی لاغر شگرف و زفت شد ** فرش خاکی اطلس و زربفت شد
Zayıf zerre değerlenir, büyür. Topraktan meydana gelen şu döşeme, atlas haline gelir, değerli bir kumaş olur.
مردهی صدساله بیرون شد ز گور ** دیو ملعون شد به خوبی رشک حور
Yüz yıllık ölü, mezarından çıkar. Mel'un Şeytan güzelleşir, huriler bile ona haset ederler.
این همه روی زمین سرسبز شد ** چوب خشک اشکوفه کرد و نغز شد 2285
Bütün bu yeryüzü yeşerir, kuru sopa meyva verir, tazeleşir.
گرگ با بره حریف می شده ** ناامیدان خوشرگ و خوش پی شده
Kurt, kuzuyla eş olur. Ümitsizlerin damarları hoş bir hale gelir, izleri kutlu olur.
یافته شدن گوهر و حلالی خواستن حاجبکان و کنیزکان شاهزاده از نصوح
İncinin bulunması ve sultanın hizmetçi ve halayıklarının Nasuh'tan helâllık dilemeleri
بعد از آن خوفی هلاک جان بده ** مژدهها آمد که اینک گم شده
Canı helak eden o korkudan sonra "Kaybolan inci, işte buracıkta" diye müjdeler geldi.
بانگ آمد ناگهان که رفت بیم ** یافت شد گم گشته آن در یتیم
Ansızın ses geldi: Korku gitti, o değen bulunmaz eşsiz inci bulundu.
یافت شد واندر فرح در بافتیم ** مژدگانی ده که گوهر یافتیم
İnci bulundu, biz de neşelere daldık. Müjde verin, inci bulundu.
از غریو و نعره و دستک زدن ** پر شده حمام قد زال الحزن 2290
Hamam, halkın bağrışmasiyle, hüzün gitti feryadiyle, el çırpmasiyle doldu.
آن نصوح رفته باز آمد به خویش ** دید چشمش تابش صد روز بیش
Kendinden geçen Nasuh, tekrar kendine geldi. Gözü. yüzlerce aydın gün gördü.
می حلالی خواست از وی هر کسی ** بوسه میدادند بر دستش بسی
Herkes ondan helâllik istemekte, herkes elini öpüp durmaktaydı.
بد گمان بردیم و کن ما را حلال ** گوشت تو خوردیم اندر قیل و قال