هر گره را نردبانی دیگرست ** هر روش را آسمانی دیگرست
Her bulutun başka bir merdiveni vardır, her gidişin başka bir göğü.
هر یکی از حال دیگر بیخبر ** ملک با پهنا و بیپایان و سر
Her biri, öbürünün halinden bihaberdir. Geniş bir ülkedir, ne başı var, ne sonu!
این در آن حیران که او از چیست خوش ** وآن درین خیره که حیرت چیستش
Bu, o neden böyle hoş diye şaşmaktadır; o, bu neden böyle şaşıyor diye hayrette.
صحن ارض الله واسع آمده ** هر درختی از زمینی سر زده 2560
Yeryüzü sahası geniştir. Orada her ağaç, yerden baş vermiş, boy atmıştır.
بر درختان شکر گویان برگ و شاخ ** که زهی ملک و زهی عرصهی فراخ
Ağaçlardaki yapraklarla dallar, ne de güzel ülke, ne de geniş saha diye şükrederler.
بلبلان گرد شکوفهی پر گره ** که از آنچ میخوری ما را بده
Bülbüller, yediğin şeyden bize de vei' diye kıvrım kıvrım çiçeklerin çevrelerinde uçuşur, ötüşürler.
این سخن پایان ندارد کن رجوع ** سوی آن روباه و شیر و سقم و جوع
Bu sözün sonu yoktur. Sen yine o tilkinin, aslanın, o illetin ve açlığın hikâyesine dön!
بردن روبه خر را پیش شیر و جستن خر از شیر و عتاب کردن روباه با شیر کی هنوز خر دور بود تعجیل کردی و عذر گفتن شیر و لابه کردن روبه را شیر کی برو بار دگرش به فریب
Tilkinin, eşeği aslanın yanına götürmesi, eşeğin aslandan kaçışı, tilkinin aslanı eşek daha uzaktayken neden acele ettin? diye azarlaması, Aslanın özür getirerek git, bir daha kandır diye tilkiye yalvarması
چونک بر کوهش بسوی مرج برد ** تا کند شیرش به حمله خرد و مرد
Tilki, eşeği alıp çayırlığa götürdü. Aslan, ona saldırıp paramparça edecekti.
دور بود از شیر و آن شیر از نبرد ** تا به نزدیک آمدن صبری نکرد 2565
عقل که آن باشد ز دوران زحل ** پیش عقل کل ندارد آن محل 2585
Zühal yıldızının devrinden meydana gelen aklın, aklı küll'e karşı ne değeri vardır?
از عطارد وز زحل دانا شد او ** ما ز داد کردگار لطفخو
O akıl, Utarit'le Zühal'den feyiz alır, bilgi sahibi olur. Bizse sıfatı lütuf ve ihsan olan Tanrı kereminden feyiz alır, bilgi sahibi oluruz.
علم الانسان خم طغرای ماست ** علم عند الله مقصدهای ماست
Turamızın kıvrımı, "Tanrı, insana bilgi öğretti" âyetidir. Maksatlarımız, Tanrı indindeki bilgidir.
تربیهی آن آفتاب روشنیم ** ربی الاعلی از آن رو میزنیم
O aydın güneş, bizi terbiye etmiştir. O yüzden "Rabbim, yücelerin yücesidir" der dururuz.
تجربه گر دارد او با این همه ** بشکند صد تجربه زین دمدمه
Tilki, eşek hilemizi sınadıysa da bununla bera-berbu hileye yüzlerce sınamayı unutur gider.
بوک توبه بشکند آن سستخو ** در رسد شومی اشکستن درو 2590
Belki o gevşek huylu tövbesini bozar da bunun seyyiesine uğrar demekteydi.
در بیان آنک نقض عهد و توبه موجب بلا بود بلک موجب مسخ است چنانک در حق اصحاب سبت و در حق اصحاب مایدهی عیسی و جعل منهم القردة و الخنازیر و اندرین امت مسخ دل باشد و به قیامت تن را صورت دل دهند نعوذ بالله
Aht ve tövbeyi bozmak, insanı belâya uğratır. Hattâ çarpar. Nitekim cumartesi günleri, iş işlememeye memur olan yahudilerle İsa'nın maidesini yiyenler hakkında "Onları çarpıp maymun ve domuz haline getirdik" dendi. Bu ümmette, gönül çarpılır, kıyametteyse bedene gönlün suretini verirler.
نقض میثاق و شکست توبهها ** موجب لعنت شود در انتها
Ahdi, tövbeyi bozmak, sonunda insanı lanete uğratır.
نقض توبه و عهد آن اصحاب سبت ** موجب مسخ آمد و اهلاک و مقت
Cumartesi günlerinde iş işlememeye memur olan Yahudiler, tövbelerini bozdular da çarpılıp helak oldular.
پس خدا آن قوم را بوزینه کرد ** چونک عهد حق شکستند از نبرد
Tanrı, o kavmi maymun şekline soktu. Çünkü inada girişip Tanrı ahdini bozdular.
اندرین امت نبد مسخ بدن ** لیک مسخ دل بود ای بوالفطن
Bu ümmette beden çarpılması yoktur. Fakat ey akıllı fikirli adam, gönül, çarpılması vardır.
چون دل بوزینه گردد آن دلش ** از دل بوزینه شد خوار آن گلش 2595
Bir adamın gönlü maymun gönlüne döndü mü bedeni de maymunun gönlünden daha aşağı olur.
گر هنر بودی دلش را ز اختبار ** خوار کی بودی ز صورت آن حمار
O eşeğin gönlü de hakikatten haberdar olsaydı, bir hünere nail olmuş bulunsaydı sureti yüzünden hor olur muydu hiç?
آن سگ اصحاب خوش بد سیرتش ** هیچ بودش منقصت زان صورتش
Ashabı kehf'in köpeğinin huyu iyiydi, fakat sureti, köpek suretindeydi. Fakat bu sureti, ona bir noksan verdi mi?
مسخ ظاهر بود اهل سبت را ** تا ببیند خلق ظاهر کبت را
Yahudiler, halk zahirî azabı görsün diye zahiren çarpıldılar.
از ره سر صد هزاران دگر ** گشته از توبه شکستن خوک و خر
Fakat iç âleminden bunlardan başka yüz binlercesi, tövbesini bozma yüzünden domuz ve eşek oldu.
دوم بار آمدن روبه بر این خر گریخته تا باز بفریبدش
Tilkinin, ikinci defa kandırmak üzere o kaçan eşeğin yanına gelmesi
پس بیامد زود روبه سوی خر ** گفت خر از چون تو یاری الحذر 2600
Tilki, çabucak eşeğin yanına geldi. Eşek, senin gibi dosttan çekinmek gerek.
ناجوامردا چه کردم من ترا ** که به پیش اژدها بردی مرا
A adam olmayan dedi, ben sana ne yaptım da beni ejderhanın yanına götürdün?
موجب کین تو با جانم چه بود ** غیر خبث جوهر تو ای عنود
Bana kinlenmene sebep neydi? Yaradılışlıdaki kötülükten başka ne sebep vardı buna a inatçı?
همچو کزدم کو گزد پای فتی ** نارسیده از وی او را زحمتی
Ona hiçbir eziyet vermediği, dokunmadığı halde gencin ayağını sokan akrep gibi hani.
یا چو دیوی کو عدوی جان ماست ** نارسیده زحمتش از ما و کاست
Yahut da bizden kendisine bir kötülük gelmediği halde can düşmanımız olan Şeytan gibi.
بلک طبعا خصم جان آدمیست ** از هلاک آدمی در خرمیست 2605
Şeytan, tabiatı bakımından insana düşmandır. İnsanın helak oluşuna sevinir.
از پی هر آدمی او نسکلد ** خو و طبع زشت خود او کی هلد
O, her an adamın peşine düşer, bir türlü bırakmaz. Huyunu, çirkin tabiatını bırakır mı hiç.