English    Türkçe    فارسی   

5
2961-3010

  • ای که خود را شیر یزدان خوانده‌ای  ** سالها شد با سگی در مانده‌ای 
  • Ey kendine Tanrı aslanı diyen, yıllar oldu, köpeklikte kaldın.
  • چون کند این سگ برای تو شکار  ** چون شکار سگ شدستی آشکار 
  • Bu köpek, senin için nasıl av avlayabilir ki sen apaçık köpeğe av olmuşsun!
  • جواب گفتن مومن سنی کافر جبری را و در اثبات اختیار بنده دلیل گفتن سنت راهی باشد کوفته‌ی اقدام انبیا علیهم‌ السلام بر یمین آن راه بیابان جبر کی خود را اختیار نبیند و امر و نهی را منکر شود و تاویل کند و از منکر شدن امر و نهی لازم آید انکار بهشت کی جزای مطیعان امرست و دوزخ جزای مخالفان امر و دیگر نگویم بچه انجامد کی العاقل تکفیه الاشاره و بر یسار آن راه بیابان قدرست کی قدرت خالق را مغلوب قدرت خلق داند و از آن آن فسادها زاید کی آن مغ جبری بر می‌شمرد
  • Sünni müslümanın Cebrî kâfire cevap verip kulun ihtiyarı olduğuna dair delil göstermesi. Sünnet bir yoldur ki, Tanrı hepsine esenlik versin, peygamberler, o yoldan yürümüş, o yolu ayakları ile çiğneyip açmışlardır. O yolun sağında Cebir çölü vardır. Kul, orada kendisinde ihtiyar görmez, emir ve nehyi inkâr edip tevile sapar. Halbuki emir ve nehyin inkârından, emre uyanların yeri olan cennetle, uymayanların durağı ve cezası olan cehennemi inkâr etmek çıkar. Artık iş nereye varır? Ben söylemeyeyim, akıllıya bir işaret yeter. Yine o yolun solunda da Kader çölü vardır. Buraya sapan da yaratıcının kudretini, halkın kudretinin mağlûbu bilir. Bundan da öyle fesatlar meydana gelir ki o Cebrî Mecusi onları sayıp dökmüştür.
  • گفت مؤمن بشنو ای جبری خطاب  ** آن خود گفتی نک آوردم جواب 
  • Müslüman dedi ki: Ey Cebrî, sözümü dinle, Kendi düşünceni bildirdin, söyleyeceklerini söyledin. Şimdi cevap veriyorum, bana kulak ver.
  • بازی خود دیدی ای شطرنج‌باز  ** بازی خصمت ببین پهن و دراز 
  • A satranç oynayan, kendi oyununu gördün. Şimdi de uzun uzadıya hasmının oyununu gör.
  • نامه‌ی عذر خودت بر خواندی  ** نامه‌ی سنی بخوان چه ماندی  2965
  • Kendi özür defterini okudun. Sünni'nin defterini de oku, ne diye öyle kalakaldın?
  • نکته گفتی جبریانه در قضا  ** سر آن بشنو ز من در ماجرا 
  • Kaza ve kader hususunda cebrice ince sözler söyledin. Şimdi macerayı dinle de onun sırrını benden duy.
  • اختیاری هست ما را بی‌گمان  ** حس را منکر نتانی شد عیان 
  • Şüphe yok ki bizim bir ihtiyarımız vardır. Duyguyu inkâr edemezsin, bu meydandadır.
  • سنگ را هرگز بگوید کس بیا  ** از کلوخی کس کجا جوید وفا 
  • Kimse taşa gel buraya demez. Kimse bir toprak parçasından vefa ummaz. -
  • آدمی را کس نگوید هین بپر  ** یا بیا ای کور تو در من نگر 
  • Kimse adama hadi uç demediği gibi köre de gel, beni gör diye bir teklifte bulunmaz.
  • گفت یزدان ما علی الاعمی حرج  ** کی نهد بر کس حرج رب الفرج  2970
  • Tanrı, "Köre teklif yok" dedi. Hiç güçlükleri açan Tanrı, kimseyi güce sokar mı?
  • کس نگوید سنگ را دیر آمدی  ** یا که چوبا تو چرا بر من زدی 
  • Kimse taşa geç geldin, yahut sopaya neden bana vurdun demez.
  • این چنین واجستها مجبور را  ** کس بگوید یا زند معذور را 
  • Mecbur olandan böyle şeyler aranmayacağı gibi özürlüye de kimse bu çeşit sözler söylemez, vurup dövmez.
  • امر و نهی و خشم و تشریف و عتاب  ** نیست جز مختار را ای پاک‌جیب 
  • Ey yeni, yakası temiz kişi, emir, nehiy, öfke, lütuf ve azarlama, ancak ihtiyacı olanadır.
  • اختیاری هست در ظلم و ستم  ** من ازین شیطان و نفس این خواستم 
  • Zulümde de ihtiyarımız vardır, sitemde de. Ben, bu Şeytanla nefisten bunu kastettim.
  • اختیار اندر درونت ساکنست  ** تا ندید او یوسفی کف را نخست  2975
  • İhtiyar, senin içindedir. O, bir Yusuf görmedikçe elini uzatamaz.
  • اختیار و داعیه در نفس بود  ** روش دید آنگه پر و بالی گشود 
  • İhtiyar ve dilek, nefistedir. Dilediği şeyin yüzünü görür de ondan sonra kol kanad açar.
  • سگ بخفته اختیارش گشته گم  ** چون شکنبه دید جنبانید دم 
  • Köpek uyumuş ama ihtiyarı kayboldu sanma. İşkembeyi gördü mü kuyruğunu sallamaya başlar.
  • اسپ هم حو حو کند چون دید جو  ** چون بجنبد گوشت گربه کرد مو 
  • At da arpa gördü mü kişnemeye koyulur; kedi de etin oynadığını görünce miyavlamaya başlar.
  • دیدن آمد جنبش آن اختیار  ** هم‌چو نفخی ز آتش انگیزد شرار 
  • İhtiyarın harekete gelmesine sebep görüştür, ateşten kıvılcım çıkaranın körük olduğu gibi.
  • پس بجنبد اختیارت چون بلیس  ** شد دلاله آردت پیغام ویس  2980
  • Şu halde ihtiyarın, İblis gibi seni oynatır. Sana vasıtalık eder, Vis'in selâmını, haberini getirir.
  • چونک مطلوبی برین کس عرضه کرد  ** اختیار خفته بگشاید نورد 
  • Dilediği bir şeyi adama gösterdi mi, uyumuş olan ihtiyar, derhal gözünü açar.
  • وآن فرشته خیرها بر رغم دیو  ** عرضه دارد می‌کند در دل غریو 
  • Melekler de Şeytanın inadına gönlüne feryatlar salar.
  • تا بجنبد اختیار خیر تو  ** زانک پیش از عرضه خفتست این دو خو 
  • Bu suretle hayra olan ihtiyarını harekete getirmek ister. Çünkü bu göstermeden önce sende şu iki huy da uykudadır.
  • پس فرشته و دیو گشته عرضه‌دار  ** بهر تحریک عروق اختیار 
  • Şu halde ihtiyar damarlarını harekete getirmek için melek de sana yapılacak şeyleri gösterir, Şeytan da.
  • می‌شود ز الهامها و وسوسه  ** اختیار خیر و شرت ده کسه  2985
  • Sendeki hayır ve şer ihtiyarı, ilham ve vesveselerle birken on olur, on kişinin ihtiyarına sahip olursun.
  • وقت تحلیل نماز ای با نمک  ** زان سلام آورد باید بر ملک 
  • A tatlı adam, namazın dışındaki işlerin helâl olması için namazdan çıkarken meleklere selâm vermek gerektir.
  • که ز الهام و دعای خوبتان  ** اختیار این نمازم شد روان 
  • Bu selâm, sizin güzel ilhamınız ve duanız yüzünden ihtiyarımla şu namazı kıldım demektir.
  • باز از بعد گنه لعنت کنی  ** بر بلیس ایرا کزویی منحنی 
  • Suçtan sonra da tutar, İblise lanet edersin. Çünkü bu eğriliğe onun yüzünden düştün.
  • این دو ضد عرضه کننده‌ت در سرار  ** در حجاب غیب آمد عرضه‌دار 
  • Şeytanla melek, gayıp perdesi ardında gizlice bu kötülükle iyiliği sana gösterir.
  • چونک پرده‌ی غیب برخیزد ز پیش  ** تو ببینی روی دلالان خویش  2990
  • Fakat gözünün önünden gayıp perdesi kalktı mı seni hayıra, şerre sevk edenlerin yüzlerini görürsün.
  • وآن سخنشان وا شناسی بی‌گزند  ** که آن سخن‌گویان نهان اینها بدند 
  • Onların sözlerinden, gizlice söz söyleyenlerin bunlar olduğunu tanırsın.
  • دیو گوید ای اسیر طبع و تن  ** عرضه می‌کردم نکردم زور من 
  • Şeytan, ey tabiat ve ten tutsağı der, ben bunu sana gösterdim, fakat zorlamadım ki.
  • وآن فرشته گویدت من گفتمت  ** که ازین شادی فزون گردد غمت 
  • Melek de, ben sana, bu neşe yüzünden gamın artar demedim mi ?
  • آن فلان روزت نگفتم من چنان  ** که از آن سویست ره سوی جنان 
  • Falan günde ben sana şöyle demedim mi? Cinler yolu, o tarafa giden yoldur.
  • ما محب جان و روح افزای تو  ** ساجدان مخلص بابای تو  2995
  • Biz, senin canına dostuz, ruhuna ruhlar katarız. Senin babana ihlâsla secde etmişiz.
  • این زمانت خدمتی هم می‌کنیم  ** سوی مخدومی صلایت می‌زنیم 
  • Şimdi de sana hizmet etmekte, hizmet edilme yoluna seni çağırmadayız.
  • آن گره بابات را بوده عدی  ** در خطاب اسجدوا کرده ابا 
  • Bu şeytanlar, babana da düşmandı. "Secde edin" emrine uymadılar.
  • آن گرفتی آن ما انداختی  ** حق خدمتهای ما نشناختی 
  • Fakat sen ona uydun da bizi dinlemedin. Hizmet haklarımızı tanımadın bile.
  • این زمان ما را و ایشان را عیان  ** در نگر بشناس از لحن و بیان 
  • Şimdi biz de meydandayız, onlar da. Sözümüzden, sesimizden tanı, gör der.
  • نیم شب چون بشنوی رازی ز دوست  ** چون سخن گوید سحر دانی که اوست  3000
  • Gece yarısı dosttan bir sır duydun, onun söz söyleyişini işittin mi, sabahleyin söz söyleyenin o dost olduğunu anlarsın.
  • ور دو کس در شب خبر آرد ترا  ** روز از گفتن شناسی هر دو را 
  • Geceleyin iki kişi, sana haber getirirse sabahleyin ikisini de seslerinden tanırsın.
  • بانگ شیر و بانگ سگ در شب رسید  ** صورت هر دو ز تاریکی ندید 
  • Geceleyin aslan ve köpek seslerini duysan karanlıkta yüzlerini görmezsin ama,
  • روز شد چون باز در بانگ آمدند  ** پس شناسدشان ز بانگ آن هوشمند 
  • Gündüz olunca yine bağırdıkları zaman aklınla o sesleri ayırdeder, hangi hayvanlara ait olduğunu anlarsın.
  • مخلص این که دیو و روح عرضه‌دار  ** هر دو هستند از تتمه‌ی اختیار 
  • Hâsılı Şeytanla ruh, sana kötülüğü ve iyiliği gösterirler. Her ikisi de ihtiyarın olduğuna delildir.
  • اختیاری هست در ما ناپدید  ** چون دو مطلب دید آید در مزید  3005
  • Bizde bir gizli ihtiyar vardır, iki şey gördün mü, artar, harekete gelir.
  • اوستادان کودکان را می‌زنند  ** آن ادب سنگ سیه را کی کنند 
  • Hocalar, çocukları döverler, hiç karataş terbiye kabul eder mi?
  • هیچ گویی سنگ را فردا بیا  ** ور نیایی من دهم بد را سزا 
  • Hiç taşa yarın gel, gelmezsen seni kötü bir surette cezalandırırım der mi?
  • هیچ عاقل مر کلوخی را زند  ** هیچ با سنگی عتابی کس کند 
  • Hiç akıllı adam, bir toprak parçasını döver, bir taşı azarlar mı ?
  • در خرد جبر از قدر رسواترست  ** زانک جبری حس خود را منکرست 
  • Akıl bakımından cebir, kadere inanmamaktan da daha rezilce bir iştir. Çünkü Cebrî olan, kendi duygusunu inkâr ediyor demektir.
  • منکر حس نیست آن مرد قدر  ** فعل حق حسی نباشد ای پسر  3010
  • Kaderi inkâr eden hiç olmazsa duyguyu inkâr etmiyor. Oğul, Tanrı işi, duyguya sığmaz ya.