English    Türkçe    فارسی   

5
3162-3211

  • وآنچنان که ساحران فرعون را  ** رو سیه کردند از صبر و وفا 
  • Nitekim büyücüler, sabır ve vefalariyle Firavun'un yüzünü kararttılar.
  • دست و پا دادند در جرم قود  ** آن به صد ساله عبادت کی شود 
  • Evvelce yaptıkları suça karşılık ellerini, ayaklarını feda ettiler. Bu iş, yüzlerce yıl ibadette bulunmaya benzer mi hiç?
  • تو که پنجه سال خدمت کرده‌ای  ** کی چنین صدقی به دست آورده‌ای 
  • Sen, elli yıl ibadette bulunur, kulluk edersin ama nerden böyle bir doğruluğu elde edeceksin?
  • حکایت آن درویش کی در هری غلامان آراسته‌ی عمید خراسان را دید و بر اسبان تازی و قباهای زربفت و کلاهای مغرق و غیر آن پرسید کی اینها کدام امیرانند و چه شاهانند گفت او را کی اینها امیران نیستند اینها غلامان عمید خراسانند روی به آسمان کرد کی ای خدا غلام پروردن از عمید بیاموز آنجا مستوفی را عمید گویند 
  • Bir yoksul, Herat'ta Horasan Amidi'nin süslenmiş, bezenmiş kullarını gördü. Arap atlarına binmişler, altın sırmalı elbiseler giyinmişler, altınlı külahlar giymişler, daha başka çeşit süslenmişler, bezenmişlerdi. Bunlar hangi beyler, nerenin padişahları diye sordu.Dediler ki: Bunlar bey değil, köle. Horasan Amidi'nin köleleri.Yoksul başını göğe kalırdı da ey Tanrı dedi, kula bakmayı Amid'den öğren. Orada maliye bakanına Amid derler.
  • آن یکی گستاخ رو اندر هری  ** چون بدیدی او غلام مهتری  3165
  • Herat şehrinde bir küstah yoksul, mevkii yüksek bir köleyi gördü.
  • جامه‌ی اطلس کمر زرین روان  ** روی کردی سوی قبله‌ی آسمان 
  • Sırtında atlas bir elbise, belinde altın bir kemer vardı. Köle giderken yoksul, yüzünü gökyüzüne kaldırdı da dedi ki:
  • کای خدا زین خواجه‌ی صاحب منن  ** چون نیاموزی تو بنده داشتن 
  • Tanrı, kula bakmayı neden bu ihsan sahibi efendiden öğrenmezsin?
  • بنده پروردن بیاموز ای خدا  ** زین رئیس و اختیار شاه ما 
  • Ey Tanrı, kula bakmayı bu uludan, padişahımızın, seçtiği bu yüce kişiden öğren bari.
  • بود محتاج و برهنه و بی‌نوا  ** در زمستان لرز لرزان از هوا 
  • Yoksul muhtaçtı, çıplaktı, hiçbir şeyi yoktu. Kışın soğuktan tirtir titriyordu.
  • انبساطی کرد آن از خود بری  ** جراتی بنمود او از لمتری  3170
  • O kendinden haberi olmıyan adam, bu yüzden böyle bir cürette bulundu.
  • اعتمادش بر هزاران موهبت  ** که ندیم حق شد اهل معرفت 
  • Tanrı'nın binlerce ihsanına, onun nedimi olduğuna, onu bilenler arasına katıldığına güveni vardı.
  • گر ندیم شاه گستاخی کند  ** تو مکن آنک نداری آن سند 
  • Padişahın nedimi bir küstahlıkta bulunursa bu-hareketi, kendine senet yapma.
  • حق میان داد و میان به از کمر  ** گر کسی تاجی دهد او داد سر 
  • Tanrı,bel verdi. Elbette bel, kemerden iyidir. Fakat taç veren adam, baş da verebilir mi?
  • تا یکی روزی که شاه آن خواجه را  ** متهم کرد و ببستش دست و پا 
  • Sonunda bir gün padişah, o efendiyi (Amid'i) bir suç altına aldı, elini ayağını bağlattı.
  • آن غلامان را شکنجه می‌نمود  ** که دفینه‌ی خواجه بنمایید زود  3175
  • Efendinizin definesi nerede? Gösterin diye kölelere işkence etmeye başladı.
  • سر او با من بگویید ای خسان  ** ورنه برم از شما حلق و لسان 
  • A aşağılık adamlar, onun sırrını söyleyin bana.. Yoksa dilinizi, boğazınızı keserim diye,
  • مدت یک ماهشان تعذیب کرد  ** روز و شب اشکنجه و افشار و درد 
  • Tam bir ay onlara gece gündüz işkence ettirdi.
  • پاره پاره کردشان و یک غلام  ** راز خواجه وا نگفت از اهتمام 
  • Onları paramparça etti. Bir tanesi bile efendilerinin sırrını söylemediler.
  • گفتش اندر خواب هاتف کای کیا  ** بنده بودن هم بیاموز و بیا 
  • Bu sırada yoksul uyurken hatiften ses geldi: Ey ulu er, gel de sen de kul olmayı bunlardan öğren!
  • ای دریده پوستین یوسفان  ** گر بدرد گرگت آن از خویش دان  3180
  • Ey Yusufların derisini paralıyan, seni de bir kurt paralarsa bunu kendinden bil.
  • زانک می‌بافی همه‌ساله بپوش  ** زانک می‌کاری همه ساله بنوش 
  • Bütün yıl dokuduğunu giyin, bütün yıl ektiğin" biç!
  • فعل تست این غصه‌های دم به دم  ** این بود معنی قد جف القلم 
  • Anbean sana gelip çatan bu dertler, senin yaptıklarının cezasıdır. İşte "Kalem yazdı, mürekkebi bile kurudu"nun mânası budur.
  • که نگردد سنت ما از رشد  ** نیک را نیکی بود بد راست بد 
  • Bizim âdetimiz değişmez, doğru yolu gösteririz. iyiliğe karşılık iyilik,kötülüğe karşılık da kötülük demektir.
  • کار کن هین که سلیمان زنده است  ** تا تو دیوی تیغ او برنده است 
  • Ne yapacaksan düşün de öyle yap, çünkü Süleyman diridir. Sen Şeytan oldukça kılıcı sıyrılmıştır.
  • چون فرشته گشته از تیغ آمنیست  ** از سلیمان هیچ او را خوف نیست  3185
  • Fakat bir adam melek oldu mu kılıçtan emindir, Süleyman'dan hiçbir korkusu yoktur onun.
  • حکم او بر دیو باشد نه ملک  ** رنج در خاکست نه فوق فلک 
  • Süleyman'ın hükmü, meleğe değildir .Şeytanadır.Eziyet,zahmet,topraktadır,gökte değil.
  • ترک کن این جبر را که بس تهیست  ** تا بدانی سر سر جبر چیست 
  • Bu cebir inanışını bırak, pek boştur bu inanış. Bu inanışı bırak da cebrin sırrının sırrı nedir, anla.
  • ترک کن این جبر جمع منبلان  ** تا خبر یابی از آن جبر چو جان 
  • Bütün tembellerin malı olan şu cebri bırak da can gibi olan o cebirden bir haber al.
  • ترک معشوقی کن و کن عاشقی  ** ای گمان برده که خوب و فایقی 
  • Mâşukluğu bırak da âşık ol ey güzel ve üstün olduğunu sanan!...
  • ای که در معنی ز شب خامش‌تری  ** گفت خود را چند جویی مشتری  3190
  • Sen mânada geceden de dilsiz, sessizsin, öyle olduğu halde sözüne niceye bir müşteri arıyacaksın?
  • سر بجنبانند پیشت بهر تو  ** رفت در سودای ایشان دهر تو 
  • Onlar, senin önünde sana aş sallayıp dururlar, ömrün, onların sevdasiyle geçti gitti.
  • تو مرا گویی حسد اندر مپیچ  ** چه حسد آرد کسی از فوت هیچ 
  • Bana hasetten kıvranma diyorsun ama adam, bir hiçi kaybetti diye haset eder mi hiç?
  • هست تعلیم خسان ای چشم‌شوخ  ** هم‌چو نقش خرد کردن بر کلوخ 
  • Aşağılık kişilerin bir şey öğretmesi toprak parçasına nakışlar yapmaya benzer a aç gözlü!
  • خویش را تعلیم کن عشق و نظر  ** که آن بود چون نقش فی جرم الحجر 
  • Kendine aşkı ve bakışı öğret.Bu bilgi,taşa kazılan nakış gibidir.
  • نفس تو با تست شاگرد وفا  ** غیر فانی شد کجا جویی کجا  3195
  • Nefsin sana bir vefa şakirdidir. Başka her şey yok oldu. Sen nerede ne arıyorsun ki?
  • تا کنی مر غیر را حبر و سنی  ** خویش را بدخو و خالی می‌کنی 
  • Başkalarını bilgi sahibi ediyor, yüceltiyor, fakat kendini kötü huylu ve bomboş bir hale sokuyorsun.
  • متصل چون شد دلت با آن عدن  ** هین بگو مهراس از خالی شدن 
  • Gönlün,o cennete dolaştı mi,o kaynakla birleşti mi artık kendine gel, boşalmadan korkma.
  • امر قل زین آمدش کای راستین  ** کم نخواهد شد بگو دریاست این 
  • Tanrı, ey doğru özlü Peygamber, söyle dedi. Çünkü bu,denizdir,söyle,azalmaz.
  • انصتوا یعنی که آبت را بلاغ  ** هین تلف کم کن که لب‌خشکست باغ 
  • Yine "Susun ve dinleyin" dendi. Yani kendinize gelin, suyunuzu telef etmeyin, bağ susuzdur.
  • این سخن پایان ندارد ای پدر  ** این سخن را ترک کن پایان نگر  3200
  • Babacığım, bu sözün sonu gelmez. Bu sözü bırak da sonuna bak.
  • غیرتم آید که پیشت بیستند  ** بر تو می‌خندند عاشق نیستند 
  • Gayretim koymuyor, senin önünde dursunlar, âşık olmadıkları halde sana gülsünler!
  • عاشقانت در پس پرده‌ی کرم  ** بهر تو نعره‌زنان بین دم بدم 
  • Aşıkların, anbean kerem perdesi ardında senin için nara atmadalar.
  • عاشق آن عاشقان غیب باش  ** عاشقان پنج روزه کم تراش 
  • Sen de o gayp âşıklarına âşık ol,şu beş günlük âşıklara pek aldırış etme.
  • که بخوردندت ز خدعه و جذبه‌ای  ** سالها زیشان ندیدی حبه‌ای 
  • Bunlar, hileyle, düzenle seni yerler. Yıllardır bunlardan bir habbe bile görmedin.
  • چند هنگامه نهی بر راه عام  ** گام خستی بر نیامد هیچ کام  3205
  • Halkın yoluna niceye bir hengâme salıp duracaksın? Ayağın mecruh senin,hiçbir muradına ermedin gitti.
  • وقت صحت جمله یارند و حریف  ** وقت درد و غم به جز حق کو الیف 
  • İyilik, hoşluk zamanında hepsi dosttur,eştir. Fakat dert ve gam zamanı Tanrı'dan başka kim sana dost?
  • وقت درد چشم و دندان هیچ کس  ** دست تو گیرد به جز فریاد رس 
  • Gözün, dişin ağrıdığı zaman feryada erişen Tanrı'dan başka elinden tutan var mi?
  • پس همان درد و مرض را یاد دار  ** چون ایاز از پوستین کن اعتبار 
  • Sen de o hastalık, o dert zamanını hatırla da Eyaz gibi postuna bak, ibret al.
  • پوستین آن حالت درد توست  ** که گرفتست آن ایاز آن را به دست 
  • Pösteki, senin o derde düştüğün zamanki halindir.Eyaz, onun için onu saklamıştır.
  • باز جواب گفتن آن کافر جبری آن سنی را کی باسلامش دعوت می‌کرد و به ترک اعتقاد جبرش دعوت می‌کرد و دراز شدن مناظره از طرفین کی ماده‌ی اشکال و جواب را نبرد الا عشق حقیقی کی او را پروای آن نماند و ذلک فضل الله یتیه من یشاء 
  • Yine o kâfir cebrînin kendisini İslama davet eden, cebir inanışını bırakmaya teşvik edip duran sünniye cevap vermesi, sual ve cevabın iki taraflı olarak uzayıp gitmesi. Müşkül olan şeyi ve cevap verme kudretini ancak hakikî aşk halleder, kesip atar, aşkın sualden, cevaptan pervası yoktur. "Ve bu da Tanrı'nın ihsanıdır, dilediğine verir."
  • کافر جبری جواب آغاز کرد  ** که از آن حیران شد آن منطیق مرد  3210
  • Cebrî kâfir, öyle bir cevap vermeye girişti ki müslümanın mantığı, âdeta cevaptan âciz kaldı,şaşırdı.
  • لیک گر من آن جوابات و سال  ** جمله را گویم بمانم زین مقال 
  • Fakat ben o cevaplarla sualleri hep söylersem söyliyeceğim sözü bırakmalıyım.