بهر هر محنت چو خود را میکشند ** اصل محنتهاست این چونش کشند
Halk, her çeşit mihnetten ötürü kendini öldürüp dururken mihnetlerin aslı olan bu ayrılığı nasıl çeksin?
از فدایی مردمان را حیرتیست ** هر یکی از ما فدای سیرتیست
Halk, canını feda edene şaşar. Fakat bizim her birimiz fedayi huyluyuz.
ای خنک آنک فدا کردست تن ** بهر آن کارزد فدای آن شدن
Ne mutlu o kişiye ki bedenini, feda edilmeye değer bir dosta feda etmiştir.
هر یکی چونک فدایی فنیست ** کاندر آن ره صرف عمر و کشتنیست
Herkes, bir fennin, bir sanatın fedaisidir. Ömrünü o yolda sarf eder, ölüp gider.
کشتنی اندر غروبی یا شروق ** که نه شایق ماند آنگه نه مشوق 3545
İster doğularda olsun, ister batılarda, herkes, nihayet ölür. O zaman ne âşık kalır, ne maşuk!
باری این مقبل فدای این فنست ** کاندرو صد زندگی در کشتنست
Hiç olmazsa bu devletli, zaten şu hünere gönüllü, kendisini feda etmiş. Onun öldürülmesinde yüzlerce hayat var.
عاشق و معشوق و عشقش بر دوام ** در دو عالم بهرمند و نیکنام
Âşık da onca ebedî, maşuk da, aşk da. İki âlemde de dileğine ermiş, iyi bir ad san kazanmış.
یا کرامی ارحموا اهل الهوی ** شانهم ورد التوی بعد التوی
Ey ulular, âşıklara acıyın. Onların şanı, helak olduktan sonra bile helak olmaya hazır bulunmaktır.
عفو کن ای میر بر سختی او ** در نگر در درد و بدبختی او
Beyim, onun kabalığını affet. Onun derdine, betbahtlığına bak.
تا ز جرمت هم خدا عفوی کند ** زلتت را مغفرت در آکند 3550
Onu affet de Tanrı da seni affetsin, suçlarını yarlıgasın.
تو ز غفلت بس سبو بشکستهای ** در امید عفو دل در بستهای
Sen de gafletle az testiler kırmamışsındır. Sen de affa ümit bağlamışsındır.
عفو کن تا عفو یابی در جزا ** میشکافد مو قدر اندر سزا
Affet de ahrette sen de af edilesin. Kader, ceza vermede kılı kırk yarar.
جواب گفتن امیر مر آن شفیعان را و همسایگان زاهد را کی گستاخی چرا کرد و سبوی ما را چرا شکست من درین باب شفاعت قبول نخواهم کرد کی سوگند خوردهام کی سزای او را بدهم
Beyin, o şefaatçilere ve komşulara, neden küstahlık edip testiyi kırdı? Bu hususta şefaat kabul etmem. Onun cezasını vermeye yemin ettim diye cevap vermesi
میر گفت او کیست کو سنگی زند ** بر سبوی ما سبو را بشکند
Bey dedi ki: O kim oluyor ki bizim testimize taş atıp kırıyor?
چون گذر سازد ز کویم شیر نر ** ترس ترسان بگذرد با صد حذر
Benim civarımdan erkek aslan bile yüzlerce çekingenlikle, korka korka geçmede.
بندهی ما را چرا آزرد دل ** کرد ما را پیش مهمانان خجل 3555
Neden kulumuzun gönlünü incitti, bizi konuğumuzun yanında utandırdı?
شربتی که به ز خون اوست ریخت ** این زمان همچون زنان از ما گریخت
Onun kanından daha değerli olan şarabı döktü de kadınlar gibi bizden kaçıp da gizlendi.
لیک جان از دست من او کی برد ** گیر همچون مرغ بالا بر پرد
Fakat tut ki bir kuş gibi uçsun, benim elimden nerde canını kurtaracak?
تیر قهر خویش بر پرش زنم ** پر و بال مردریگش بر کنم
Kahır okumla kanadını kırar, onun arda kalası kanadını koparırım.
گر رود در سنگ سخت از کوششم ** از دل سنگش کنون بیرون کشم
Benden kaçıp da bir katı taşın içine girse, gizlense yine onu tutar, o taşın içinden çıkarırım.
من برانم بر تن او ضربتی ** که بود قوادکان را عبرتی 3560
Ona bir kılıç çalayım da bütün kaltabanlara ibret olsun!
با همه سالوس با ما نیز هم ** داد او و صد چو او این دم دهم
Herkese yobazlık satsın, bu yetmiyormuş gibi bir de bize satmaya kalkışsın ha! Onun da cezasını şimdicik vereceğim, onun gibi yüz tanesinin de.
خشم خونخوارش شده بد سرکشی ** از دهانش می بر آمد آتشی
Öyle kızmış, öyle kan dökülücüğü tutmuş ki ağzından ateş püskürüyordu.
دو بار دست و پای امیر را بوسیدن و لابه کردن شفیعان و همسایگان زاهد
Zahidin komşulariyle şefaatçilerinin ikinci defa olarak beyin eline, ayağına kapanarak yalvarmaları
آن شفیعان از دم هیهای او ** چند بوسیدند دست و پای او
O şefaatçiler, onun o hay hayına karşı birçok defalar elini, ayağını öpüp,
کای امیر از تو نشاید کین کشی ** گر بشد باده تو بیباده خوشی
Dediler ki: A beyim, sana kin gütmek yaraşmaz. Şarap dökülüp gittiyse ne çıkar? Sen şarapsız da hoşsun.
باده سرمایه ز لطف تو برد ** لطف آب از لطف تو حسرت خورد 3565
Şarap, neşe sermayesini senden alır. Suyun letafeti senin letafetine imrenir.
پادشاهی کن ببخشش ای رحیم ** ای کریم ابن الکریم ابن الکریم
Padişahlık et, ey merhamet sahibi, ey kerem sahibinin oğlu, kerem sahibinin oğlu kerem sahibi bağışla.
هر شرابی بندهی این قد و خد ** جمله مستان را بود بر تو حسد
Her şarap, bu boya, bu yüze kuldur. Bütün sarhoşlar sana haset ederler.
هیچ محتاج می گلگون نهای ** ترک کن گلگونه تو گلگونهای
Senin, gül renkli şaraba hiç ihtiyacın yok. Gül rengini bırak, gül renklilik sensin zaten.
ای رخ چون زهرهات شمس الضحی ** ای گدای رنگ تو گلگونهها
Ey zühre'ye benziyen yüzü kuşluk güneşi olan, ey rengine karşı gül rengi yoksul bir hale gelen bey,
باده کاندر خنب میجوشد نهان ** ز اشتیاق روی تو جوشد چنان 3570
ای همه دریا چه خواهی کرد نم ** وی همه هستی چه میجویی عدم
Sen baştanbaşa denizsin, ıslaklığı ne istersin ki? Sen, tamamiyle varlıksın, yokluğu ne ararsın ki?
ای مه تابان چه خواهی کرد گرد ** ای که مه در پیش رویت رویزرد
Ey parlak ay, tozu ne yapacaksın? Ay bile, senin yüzüne bakar da sararır.
تاج کرمناست بر فرق سرت ** طوق اعطیناک آویز برت
Sen hoşsun, güzelsin, her türlü hoşluğun madenisin. Neden şaraba minnet edersin ki?
تو خوش و خوبی و کان هر خوشی ** تو چرا خود منت باده کشی
Başında "Biz insan oğullarını ululadık" tacı, boynunda "Biz sana kevser ırmağını verdik" gerdanlığı var.
جوهرست انسان و چرخ او را عرض ** جمله فرع و پایهاند و او غرض 3575
İnsan cevherdir, gök ona arazdır. Her şey fer'idir, her şeyden maksat odur.
ای غلامت عقل و تدبیرات و هوش ** چون چنینی خویش را ارزان فروش
Ey akıllar, tedbirler, fikirler kulu kölesi olan bey, mademki böylesin, kendini neden böyle ucuza satıyorsun?
خدمتت بر جمله هستی مفترض ** جوهری چون نجده خواهد از عرض
Sana hizmet etmek, bütün varlık âlemine farzdır. Bir cevher, neden arazdan ihsan ister ki?
علم جویی از کتبها ای فسوس ** ذوق جویی تو ز حلوا ای فسوس
Yazıklar olsun, kitaplardan bilgi arıyorsun ha, helvadan zevk istiyorsun ha!
بحر علمی در نمی پنهان شده ** در سه گز تن عالمی پنهان شده
Bir bilgi denizisin ki bir ıslaklıkta gizlenmiş; bir âlemsin ki üç arşın boyunda bir bedene bürünmüş!
می چه باشد یا سماع و یا جماع ** تا بجویی زو نشاط و انتفاع 3580
Şarap nedir, güzel ses ve çalgı dinlemek, yahut bir güzelle buluşmak nedir ki sen onlardan bir neşe, bir menfaat ummadasın!
آفتاب از ذرهای شد وام خواه ** زهرهای از خمرهای شد جامخواه
Hiç güneş, bir zerreden borç ister mi, hiç zühre yıldızı, bir küçücük küpten şarap diler mi?
جان بیکیفی شده محبوس کیف ** آفتابی حبس عقده اینت حیف
Sen keyfiyeti bilinmez bir cansın keyfiyet âlemine hapsedilmişsin. Sen bir güneşsin, bir ukdeye tutulmuşsun: işte bu, sana yakışmaz, yazık!
باز جواب گفتن آن امیر ایشان را
Beyin tekrar onlara cevap vermesi
گفت نه نه من حریف آن میم ** من به ذوق این خوشی قانع نیم
Bey dedi ki: Hayır hayır.. Ben, o şarabın adamıyım. Ben, bu hoşluktan alınan zevke kanaat edemem.
من چنان خواهم که همچون یاسمین ** کژ همیگردم چنان گاهی چنین
Ben yasemin gibi olmayı, gah şöyle, gah böyle eğilip bükülmeyi isterim.
وارهیده از همه خوف و امید ** کژ همیگردم بهر سو همچو بید 3585
3585Bütün korkulardan, bütün ümitlerden kurtulup söğüt gibi her yana eğilmeliyim.
همچو شاخ بید گردان چپ و راست ** که ز بادش گونه گونه رقصهاست
Söğüt dalı gibi sağa sola dönmeli, onun gibi rüzgârda çeşit çeşit oynamalıyım.
آنک خو کردست با شادی می ** این خوشی را کی پسندد خواجه کی
Şarabın verdiği neşeye alışan, nerden bu neşeyi beğenecek hey hocam!
انبیا زان زین خوشی بیرون شدند ** که سرشته در خوشی حق بدند
Peygamberler, Tanrı neşesine dalmışlardı, onunla yoğrulmuşlardı da onun için bu neşeden vazgeçtiler.
زانک جانشان آن خوشی را دیده بود ** این خوشیها پیششان بازی نمود
Onların canları, o neşeyi gördüğünden onlara bu neşeler, oyuncak görünmüştü.
با بت زنده کسی چون گشت یار ** مرده را چون در کشد اندر کنار 3590
Diri olan bir güzelliğe dostluk eden, artık ölüyü nasıl kucaklar?
تفسیر این آیت که و ان الدار الاخرة لهی الحیوان لوکانوا یعلمون کی در و دیوار و عرصهی آن عالم و آب و کوزه و میوه و درخت همه زندهاند و سخنگوی و سخنشنو و جهت آن فرمود مصطفی علیه السلام کی الدنیا جیفه و طلابها کلاب و اگر آخرت را حیات نبودی آخرت هم جیفه بودی جیفه را برای مردگیش جیفه گویند نه برای بوی زشت و فرخجی
"Bilseniz ahiret, ebedî hayat yurdudur" âyetinin tefsiri. Yani o âlemin kapısı, duvarı, suyu, testisi, meyvası, ağacı hep diridir. Söz söyler ve söz duyar. Onun için Mustafa aleyhisselâm "Dünya bir leştir, onu istiyenler de köpeklerdir" buyurdu. Ahirette dirilik olmasaydı o da leş olurdu. Leşe, ölü olduğundan leş derler, pis kokusundan ve mundarlığından değil.