O güzelim perdelerden sesleri erişir: Ey bizden gafil olan, hadi, çabuk yücel!
منتظر در غیب جان مرد و زن ** مول مولت چیست زوتر گام زن 3900
Kadının canı da kıyamet gününü bekler, erkeğin canı da. Bu âlemde emeklemen nedir ki? Daha çabuk adım at.
راه گم کرد او از آن صبح دروغ ** چون مگس افتاد اندر دیگ دوغ
O er, o yalancı sabah yüzünden yolunu kaybetti de sinek gibi ayran kabına. düştü işte.
پشیمان شدن آن سرلشکر از آن خیانت کی کرد و سوگند دادن او آن کنیزک را کی به خلیفه باز نگوید از آنچ رفت
Başkomutanın, yaptığı cinayetten pişman olarak o halayıkcağıza, bu işi Halifeye söylememesi için ant vermesi
چند روزی هم بر آن بد بعد از آن ** شد پشیمان او از آن جرم گران
Birkaç gün murat alıp murat verdiler. Fakat sonra o büyük suçtan pişman oldu.
داد سوگندش کای خورشیدرو ** با خلیفه زینچ شد رمزی مگو
Ey güneş yüzlü, bu işe dair Halifeye bir şey söyleme diye cariyeye yemin verdi.
چون ندید او را خلیفه مست گشت ** پس ز بام افتاد او را نیز طشت
Halife cariyeyi görünce sarhoş oldu, onun tası da damdan düştü.
دید صد چندان که وصفش کرده بود ** کی بود خود دیده مانند شنود 3905
Onu, övdüklerinin yüz misli güzel buldu. Hiç görme, işitmeye benzer mi?
وصف تصویرست بهر چشم هوش ** صورت آن چشم دان نه زان گوش
Övme, akıl kulağı için bir tasvirdir. Fakat suret, bil ki gözün harcıdır, kulağın değil.
کرد مردی از سخندانی سال ** حق و باطل چیست ای نیکو مقال
Birisi, bilir bir adama sordu: A sözü güzel er, hak nedir, bâtıl ne?
گوش را بگرفت و گفت این باطلست ** چشم حقست و یقینش حاصلست
O er, adamın kulağını tutup bu bâtıldır dedi, gözse haktır onun her şeye yakîni vardır.
آن به نسبت باطل آمد پیش این ** نسبتست اغلب سخنها ای امین
O, yani duymak, buna nispetle bâtıldır. emin kişi, sözlerin çoğu da nispetten ibarettir.
ز آفتاب ار کرد خفاش احتجاب ** نیست محجوب از خیال آفتاب 3910
Yarasa güneşten gizlenir, perde ardına girerse güneşin hayalinden gizlenmiş değildir.
خوف او را خود خیالش میدهد ** آن خیالش سوی ظلمت میکشد
Korku, ona bir hayal verir. İşte o hayal, onu karanlığa çeker.
آن خیال نور میترساندش ** بر شب ظلمات میچفساندش
Nur hayali, onu korkutur da karanlık gecelere sarılmasına sebep olur.
از خیال دشمن و تصویر اوست ** که تو بر چفسیدهای بر یار و دوست
Sen, düşmanın hayali ve tasavvuru yüzünden sevgiliye ve dosta sarılmışsındır.
موسیا کشفت لمع بر که فراشت ** آن مخیل تاب تحقیقت نداشت
Ey Musa sana keşfedilen tecelli nurları, dağa vurdu. Fakat o hayaller kuran dağ, senin hakikatinin ziyasına tahammül edemedi.
هین مشو غره بدانک قابلی ** مر خیالش را و زین ره واصلی 3915
Kendine gel de hayaline kabiliyetim var diye gururlanma, bu yoldan hakikate ulaşacağını umma.
از خیال حرب نهراسید کس ** لا شجاعه قبل حرب این دان و بس
Savaş hayalinden kimse korkmaz. Savaştan önce yiğitlik yoktur; bunu bil, kâfi.
بر خیال حرب خیز اندر فکر ** میکند چون رستمان صد کر و فر
Puşt da, savaş hayaline kapılır, aklından Rüstemler gibi yiğitlikler geçirir.
نقش رستم که آن به حمامی بود ** قرن حمله فکر هر خامی بود
Hamam duvarına yapılan Rüstem resmine her ham kişi saldırabilir.
این خیال سمع چون مبصر شود ** حیز چه بود رستمی مضطر شود
Fakat duymadan meydana gelen bu hayal, göz önüne geldi mi puşt kim oluyor? Rüstem bile âciz kalır.
جهد کن کز گوش در چشمت رود ** آنچ که آن باطل بدست آن حق شود 3920
Çalış da o duyduğun şeyi gör. Bâtıl olan hak olsun.
زان سپس گوشت شود هم طبع چشم ** گوهری گردد دو گوش همچو یشم
Ondan sonra kulağın, göz tabiatını kazanır. Bir yün yumağı gibi olan kulakların, göz kesilir.
بلک جمله تن چو آیینه شود ** جمله چشم و گوهر سینه شود
Hattâ bütün bedenin aynaya döner. Her tarafın göz ve gönül haline gelir.
گوش انگیزد خیال و آن خیال ** هست دلالهی وصال آن جمال
Kulak, bir hayal meydana getirir, o hayal de O güzelliğin vuslatına miyancıdır.
جهد کن تا این خیال افزون شود ** تا دلاله رهبر مجنون شود
Çalış, bu hayal çoğalsın da miyancı olan bu hayal, Mecnun'a kılavuzluk etsin.
آن خلیفه گول هم یک چند نیز ** ریش گاوی کرد خوش با آن کنیز 3925
O ahmak Halife de bir zaman o güzel cariyeye kapıldı, onunla gönül eğledi işte.
ملک را تو ملک غرب و شرق گیر ** چون نمیماند تو آن را برق گیر
Tut ki bütün doğuyu, batıyı zaptettin, her tarafın saltanatına sahip oldun. Mademki bu saltanat, kalmayacak, sen onu bir şimşek farzet, çaktı, söndü.
مملکت کان مینماند جاودان ** ای دلت خفته تو آن را خواب دان
Ebedî kalmayacak mülkü, gönül, bir rüya bil!
تا چه خواهی کرد آن باد و بروت ** که بگیرد همچو جلادی گلوت
Cellat gibi boğazına yapışan debdebeyi, şan ve şöhreti ne yapacaksın ki?
هم درین عالم بدان که مامنیست ** از منافق کم شنو کو گفت نیست
Bil ki bu âlemde de bir emniyet bucağı vardır. Yalnız münafıkın sözünü az duy, çünkü o söz, zaten söz değildir.
حجت منکران آخرت و بیان ضعف آن حجت زیرا حجت ایشان به دین باز میگردد کی غیر این نمیبینیم
Ahîreti inkâr edenlerin delilleri ve biz bu âlemden başka âlem görmüyoruz sözünden ibaret olan o delillerin zayıflığı
حجتش اینست گوید هر دمی ** گر بدی چیزی دگر هم دیدمی 3930
Ahireti inkâr edenin delili, her an ancak şudur: Eğer başka bir âlem olsaydı onu görürdük.
گر نبیند کودکی احوال عقل ** عاقلی هرگز کند از عقل نقل
Bir çocuk, aklın eserlerini görmüyor diye akıllı adam, akla ait şeyleri nakletmez mi ki?
ور نبیند عاقلی احوال عشق ** کم نگردد ماه نیکوفال عشق
Akıllı bir adam da aşk ahvalini görmezse aşkın kutlu ayı eksilmez ya!
حسن یوسف دیدهی اخوان ندید ** از دل یعقوب کی شد ناپدید
Yusuf'un güzelliğini kardeşlerinin gözleri görmedi. Fakat Yakub'un gözünden gizli kalmadı ki.
مر عصا را چشم موسی چوب دید ** چشم غیبی افعی و آشوب دید
Musa'nın gözü, asayı bir sopadan ibaret gördü ama gayb gözü de onu bir yılan, bir kıyamet gördü.
چشم سر با چشم سر در جنگ بود ** غالب آمد چشم سر حجت نمود 3935
Baş göziyle can gözü savaştaydı, can gözü, üstün geldi, delil gösterdi
چشم موسی دست خود را دست دید ** پیش چشم غیب نوری بد پدید
Musa'nın gözü, elini el gördü ama can gözüne karşı o elden bit nurdur parladı.
این سخن پایان ندارد در کمال ** پیش هر محروم باشد چون خیال
Bu söz, kemal bakımından sonsuzdur. Hakikatten haberi olmıyan mahrumlara hayal görünür.
چون حقیقت پیش او فرج و گلوست ** کم بیان کن پیش او اسرار دوست
Çünkü onca hakikat, ferçten ve boğazdan ibarettir. Onun yanında sevgilinin sırlarını az söyle.
پیش ما فرج و گلو باشد خیال ** لاجرم هر دم نماید جان جمال
Bizce fere, ve boğaz hayaldir. Bunun için de can, her an cemalini bize gösterir.
هر که را فرج و گلو آیین و خوست ** آن لکم دین ولی دین بهر اوست 3940
Kim ferç ve boğazına düşmüş, bu düşkünlüğünü kendisine âdet ve huy edinmişse ona denecek söz, ancak "Sizin dininiz sizin, benimki benim" sözünden ibarettir.
با چنان انکار کوته کن سخن ** احمدا کم گوی با گبر کهن
Böyle bir inkâra karşı sözü kısa kes. Ey Ahmet, eski kâfirle az konuş!
آمدن خلیفه نزد آن خوبروی برای جماع
Halifenin, buluşmak üzere o güzelin yanına gelmesi
آن خلیفه کرد رای اجتماع ** سوی آن زن رفت از بهر جماع
Halife buluşmayı diledi, bu maksatla o cariyenin yanına gitti.
ذکر او کرد و ذکر بر پای کرد ** قصد خفت و خیز مهرافزای کرد
Onu andı, aletini kaldırdı. O cana canlar katan, o sevgisini gittikçe artıran güzelle buluşmaya niyetlendi.
چون میان پای آن خاتون نشست ** پس قضا آمد ره عیشش ببست
Kadının ayakları arasına oturdu. Oturdu ama takdir, zevkinin yolunu bağladı.