-
لاتاخذ ان نسینا شد گواه ** که بود نسیان بوجهی هم گناه
- Buna tanık, "Rabbimiz, unutup işlediğimiz suçlarla bizi suçlu sayma" âyetidir. Çünkü unutma da bir bakımdan suçtur.
-
زانک استکمال تعظیم او نکرد ** ورنه نسیان در نیاوردی نبرد
- Unutan, onu lâyık olduğu veçhile ululamıştır. Yoksa hiç savaşta adamı uyku tutar mı?
-
گرچه نسیان لابد و ناچار بود ** در سبب ورزیدن او مختار بود
- Unutma, çaresiz gelip çatar ama buna tutulmamak için de sebeplere yapışmak lâzım.
-
که تهاون کرد در تعظیمها ** تا که نسیان زاد یا سهو و خطا
- Çünkü onu ululamada gevşeklik gösterdi mi insanda ya unutma meydana gelir, ya yanlış.
-
همچو مستی کو جنایتها کند ** گوید او معذور بودم من ز خود 4105
- Sarhoş gibi hani. O ada cinayetlerde bulunur, sonra da mazurdum, ne yapayım der.
-
گویدش لیکن سبب ای زشتکار ** از تو بد در رفتن آن اختیار
- Ona derler ki: Doğru ama a kötü işli, o zıkkımı sen içtin, dileğinle, isteğinle zıkkımlandın.
-
بیخودی نامد بخود تش خواندی ** اختیارت خود نشد تش راندی
- Sarhoşluk, sana kendi kendine gelmedi, onu sen davet ettin. O dileği de kendin meydana getirdin.
-
گر رسیدی مستی بیجهد تو ** حفظ کردی ساقی جان عهد تو
- Sarhoşluk, senin kastın, çalışıp çabalaman olmasaydı da kendi kendine sana gelip çatsaydı can sakisi, senin ahdını korur, gözetirdi.
-
پشتدارت بودی او و عذرخواه ** من غلام زلت مست اله
- Sana arka olur, senin adına o, özür dilerdi. Tanrı sarhoşluğuna kul köle olayım.
-
عفوهای جمله عالم ذرهای ** عکس عفوت ای ز تو هر بهرهای 4110
- Ey her çeşit elde edilen şey, kendisinden olan Tanrı, bütün âlemin af ve ihsanı, senin ihsanından bir zerredir.
-
عفوها گفته ثنای عفو تو ** نیست کفوش ایها الناس اتقوا
- Aflar, senin affını överler, insanlar, sakının, ona benzer, ona eşit yoktur.
-
جانشان بخش و ز خودشان هم مران ** کام شیرین تو اند ای کامران
- Onların canlarını sen bağışla, huzurundan da kovma. Ey muradına erişen, senin damağının tadıdır onlar.
-
رحم کن بر وی که روی تو بدید ** فرقت تلخ تو چون خواهد کشید
- Yüzünü görene acı, nasıl olur da seni gören, acı ayrılığını çekebilir?
-
از فراق و هجر میگویی سخن ** هر چه خواهی کن ولیکن این مکن
- Ayrılıktan bahsediyorsun, ne yaparsan yap da bunu yapma.
-
صد هزاران مرگ تلخ شصت تو ** نیست مانند فراق روی تو 4115
- Senin tuzağına tutulup yüz binlerce defa ölmek bile senden ayrılmaya bedel olamaz.
-
تلخی هجر از ذکور و از اناث ** دور دار ای مجرمان را مستغاث
- Ey suçluların feryadına yetişen, ayrılık acısını erlerden de uzaklaştır, kadınlardan da.
-
بر امید وصل تو مردن خوشست ** تلخی هجر تو فوق آتشست
- Senin vuslatını umarak ölmek hoştur. Fakat ayrılığının acısı, ateşin üstündedir.
-
گبر میگوید میان آن سقر ** چه غمم بودی گرم کردی نظر
- Kâfir bile cehennemde bana bir baksaydın cehennemde olduğuma gam mı çekerdim deyip durur.
-
کان نظر شیرین کنندهی رنجهاست ** ساحران را خونبهای دست و پاست
- Çünkü o bakış, bütün eziyetleri tatlılaştırır; büyücülerin el ve ayaklarının kan diyetidir o bakış.
-
تفسیر گفتن ساحران فرعون را در وقت سیاست با او کی لا ضیر انا الی ربنا منقلبون
- Firavun, büyücüleri öldüreceği zaman onlar, "Zararı yok.. Biz, Tanrımıza döneriz" dediler, bunun tefsiri
-
نعرهی لا ضیر بشنید آسمان ** چرخ گویی شد پی آن صولجان 4120
- Gökyüzü "Zararı yok" sesini duydu. Gökyüzü, sanki o savlıcana bir top kesildi.
-
ضربت فرعون ما را نیست ضیر ** لطف حق غالب بود بر قهر غیر
- Firavun'un vuruşu bize zarar vermez ki dediler, Tanrı'nın lütfu, başkalarının kahrından üstündür.
-
گر بدانی سر ما را ای مضل ** میرهانیمان ز رنج ای کوردل
- Ey insanları azgınlık, sapıklık yoluna süren, sırrımızı bilsen a can gözü kör herif, anlarsın ki biz kendimizi kurtarıyoruz.
-
هین بیا زین سو ببین کین ارغنون ** میزند یا لیت قومی یعلمون
- Kendine gel de bu yana yanaş, bu erganunun "Keşke kavmim, rabbim beni ne yüzden yarlıgadı, bilselerdi" sesini dinle.
-
داد ما را داد حق فرعونیی ** نه چو فرعونیت و ملکت فانیی
- Tanrı ihsanı, bize bir Firavunluk verdi ki senin Firavunluğun kaç para eder, senin saltanatın geçici.
-
سر بر آر و ملک بین زنده و جلیل ** ای شده غره به مصر و رود نیل 4125
- Ey Mısır'a ve Nil ırmağına kapılıp gururlanan! Başını kaldır da ebedî ve ulu saltanatı gör.
-
گر تو ترک این نجس خرقه کنی ** نیل را در نیل جان غرقه کنی
- Sen şu pis hırkayı terk edersen Nil ırmağını can nilinde gark edersin.
-
هین بدار از مصر ای فرعون دست ** در میان مصر جان صد مصر هست
- A Firavun, kendine gel de Mısır'dan el çek. Can Mısır'ının içinde yüzlerce Mısır var.
-
تو انا رب همیگویی به عام ** غافل از ماهیت این هر دو نام
- Sen, halka "Ben rabbinizim" deyip durursun ama bu iki sözden de gafilsin.
-
رب بر مربوب کی لرزان بود ** کی انادان بند جسم و جان بود
- Rab olan rablık ettiği kişiden nasıl titrer? Ben demeyi bilen, nasıl olur da cisim ve can bağına bağlı kalır?
-
نک انا ماییم رسته از انا ** از انای پر بلای پر عنا 4130
- İşte bak, buracıkta bizler ben diyoruz, çünkü benlikten kurtulduk; zahmetlerle, belâlarla dolu benlikten halâs olduk.
-
آن انایی بر تو ای سگ شوم بود ** در حق ما دولت محتوم بود
- A köpek, o benlik sana kutlu gelmedi. Fakat bizce mühürlenmiş bir devlet oldu.
-
گر نبودیت این انایی کینهکش ** کی زدی بر ما چنین اقبال خوش
- Bu benlik, sana kin gütmeseydi bize böyle güzel bir ikbal, bir devlet olur muydu?
-
شکر آنک از دار فانی میرهیم ** بر سر این دار پندت میدهیم
- Yokluk yurdundan kurtuluyoruz, buna şükrane olarak şu darağacının başında sana bir öğüt verelim:
-
دار قتل ما براق رحلتست ** دار ملک تو غرور و غفلتست
- Bizim ölüm darağacımız, göç burakıdır. Senin saltanat yurdunsa gururdan, gafletten ibarettir.
-
این حیاتی خفیه در نقش ممات ** وان مماتی خفیه در قشر حیات 4135
- Bu yaşayış, ölüm suretinde gizlidir. O ölümse yaşayış kabuğunda gizli.
-
مینماید نور نار و نار نور ** ورنه دنیا کی بدی دارالغرور
- Nur, ateş şeklinde görünmede, ateş de nur şeklinde. Yoksa dünya, hiç gurur yurdu, aldanma durağı olur muydu?
-
هین مکن تعجیل اول نیست شو ** چون غروب آری بر آ از شرق ضو
- Kendine gel, acele etme. Önce yok ol. Battın mı nur doğrusundan başgöster.
-
از انایی ازل دل دنگ شد ** این انایی سرد گشت و ننگ شد
- Ezel benliğinden gönül hayretlere düştü; bu benlik, soğuk bir hale geldi, ayıp ve ar kesildi.
-
زان انای بیانا خوش گشت جان ** شد جهان او از انایی جهان
- Can, o bensiz benlikten hoş bir hal aldı, âlem benliğinden sıçrayıp çıktı.
-
از انا چون رست اکنون شد انا ** آفرینها بر انای بی عنا 4140
- Benden kurtuldu da şimdi ben oldu. Aferinler, olsun zahmetsiz benliğe!
-
کو گریزان و انایی در پیش ** میدود چون دید وی را بی ویش
- O kaçmada, benlikse peşine düşmüş. Onu, onsuz gördüğünden ardını bırakmamakta, koşup durmakta.
-
طالب اویی نگردد طالبت ** چون بمردی طالبت شد مطلبت
- Sen, onu istedikçe o, seni istemez. Fakat öldün mü istediğini elde edersin.
-
زندهای کی مردهشو شوید ترا ** طالبی کی مطلبت جوید ترا
- Diri oldukça ölü yıkayıcı seni yıkar mı? Sen istedikçe istediğin seni arar mı?
-
اندرین بحث ار خرده رهبین بدی ** فخر رازی رازدان دین بدی
- Bu bahiste akıl, yol gösterici olsaydı Fahr-i Razı, din sırrını bilirdi.
-
لیک چون من لمن یذق لم یدر بود ** عقل و تخییلات او حیرت فزود 4145
- Fakat "Tatmıyan bilmez." Onun için onun aklı ve kurduğu hayaller de, ancak hayretini artırdı.
-
کی شود کشف از تفکر این انا ** آن انا مکشوف شد بعد از فنا
- Bu ben, nerde düşünceyle açılacak, bulunacak? O ben, yokluktan sonra açılır, bulunur.
-
میفتد این عقلها در افتقاد ** در مغا کی حلول و اتحاد
- Bu akıllar, araştırma yüzünden ittihat ve hulul uçurumuna düşer.
-
ای ایاز گشته فانی ز اقتراب ** همچو اختر در شعاع آفتاب
- Ey yakınlaşma yüzünden yokluğa erişmiş, yıldız gibi güneş nurlarına dalmış olan Eyaz!
-
بلک چون نطفه مبدل تو به تن ** نه از حلول و اتحادی مفتتن
- Hattâ ittihat ve hululle değil de meni gibi beden haline gelmiş olan dost!
-
عفو کن ای عفو در صندوق تو ** سابق لطفی همه مسبوق تو 4150
- Ey af etmeyi sandığına almış, kendine mal edinmiş zat, affet. Sen lûtufta en ileri gidensin. Bütün lütuf edenler, senin ardındadır.