زانک عقلت جوهرست این دو عرض ** این دو در تکمیل آن شد مفترض 455
Çünkü, aklın cevherdir, bu ikisiyse araz. Bu ikisi, yani namaz ve oruç, onun tam olmasıyla farz olur.
تا جلا باشد مر آن آیینه را ** که صفا آید ز طاعت سینه را
Bu suretle de o aynanın cilalanması, ibadetle gönlün arınması mümkün olur.
لیک گر آیینه از بن فاسدست ** صیقل او را دیر باز آرد به دست
Fakat ayna aslından bozuksa onu cilalamak güçtür, zor cilalanır.
وان گزین آیینه که خوش مغرس است ** اندکی صیقل گری آن را بس است
Cilalanabilecek seçilmiş aynaysa az bir cila ile parlar, azıcık bir cila ona kafidir.
تفاوت عقول در اصل فطرت خلاف معتزله کی ایشان گویند در اصل عقول جز وی برابرند این افزونی و تفاوت از تعلم است و ریاضت و تجربه
Mutezile, akıllar esasen birdir, buçukluk azlık, bilgiden, uğraşmadan ve sınamadan meydana gelir derler. Onların hilafına olarak akılların, yaradılışta birbirine uygun olmaması
این تفاوت عقلها را نیک دان ** در مراتب از زمین تا آسمان
Akıllardaki bu aykırılık, bil ki mertebe bakımından yerden göğe kadardır.
هست عقلی همچو قرص آفتاب ** هست عقلی کمتر از زهره و شهاب 460
Akıl vardır güneş gibi. Akıl vardır, zuhre yıldızından da aşağıdır, yıldız akmasından da.
هست عقلی چون چراغی سرخوشی ** هست عقلی چون ستارهی آتشی
Akıl vardır, bir sarhoş mumu gibi, akıl vardır, bir ateş kıvılcımı gibi.
زانک ابر از پیش آن چون وا جهد ** نور یزدانبین خردها بر دهد
O güneş gibi aklın önünden bulut kalktı mı Allah’nın nurunu gören akıllar faydalanırlar.
عقل جزوی عقل را بدنام کرد ** کام دنیا مرد را بیکام کرد
Aklı cüzi aklın adını kötüye çıkarmıştır. Dünya muradı insanı muratsız bir hale getirmiştir.
آن ز صیدی حسن صیادی بدید ** وین ز صیادی غم صیدی کشید
O, bir avdan avcının güzelliğini görmüştür. Bu avcılığa düşmüş, bu yüzden bir avın derdine uğramıştır.
آن ز خدمت ناز مخدومی بیافت ** وآن ز مخدومی ز راه عز بتافت 465
O, hizmetle hizmet edilme nazına erişmiştir; bu, kendisine hizmet edilmeyi dilemiş, yüce yolundan geri dönmüştür.
آن ز فرعونی اسیر آب شد ** وز اسیری سبط صد سهراب شد
O Firavunlukta suya tutsak olmuş, İsrailoğlu, tutsaklık yüzünden yüzlerce Suhrab kuvvetini elde etmiştir.
لعب معکوسست و فرزینبند سخت ** حیله کم کن کار اقبالست و بخت
Bu aykırı bir oyundur, yaman bir ferzin-benttir. Hileye az başvur, devlet ve baht işidir bu.
بر حیال و حیله کم تن تار را ** که غنی ره کم دهد مکار را
Hayal ve hileyi az doku. Çünkü, gani Allah hileciye az yol gösterir.
مکر کن در راه نیکو خدمتی ** تا نبوت یابی اندر امتی
Hile edeceksen iyi hizmet etme yolunda hile et de bir ümmet içinde peygamberlik elde edesin.
مکر کن تا وا رهی از مکر خود ** مکر کن تا فرد گردی از جسد 470
Hile et de kendi hilenden kurtul. Hile et de bedenden ayrıl tek kal!
مکر کن تا کمترین بنده شوی ** در کمی رفتی خداونده شوی
Hile et de en aşağı bir kul ol. Aşağılıkla yürü de efendi kesil.
روبهی و خدمت ای گرگ کهن ** هیچ بر قصد خداوندی مکن
Ey koca kurt, tilkiliğe kalkışma, hile ve hizmetle efendilik etmeyi umma.
لیک چون پروانه در آتش بتاز ** کیسهای زان بر مدوز و پاک باز
Fakat pervane gibi ateşe atıl, o ateşi kesene doldurup ağzını büzme, her şeyden kurtul.
زور را بگذار و زاری را بگیر ** رحم سوی زاری آید ای فقیر
Gücü kuvveti bırak, ağlamaya giriş. A yoksul, ağlayışa acınır.
حکایت آن اعرابی کی سگ او از گرسنگی میمرد و انبان او پر نان و بر سگ نوحه میکرد و شعر میگفت و میگریست و سر و رو میزد و دریغش میآمد لقمهای از انبان به سگ دادن
Köpeği açlıktan ölen ve dağarcığı ekmekle dolu olduğu halde köpeğine bir lokma bile vermeyip de ölümüne ağlıyan, şiirler söyliyen, başına yüzüne vuran Arap
آن سگی میمرد و گریان آن عرب ** اشک میبارید و میگفت ای کرب
Arab’ın birinin köpeği ölmek üzereydi. Arap yağmur gibi gözyaşı dökmede, başıma ne dertler geldi demedeydi.
سایلی بگذشت و گفت این گریه چیست ** نوحه و زاری تو از بهر کیست
Bir dilenci geçiyordu. Dedi ki: Niye ağlıyorsun? Kimin için feryat ve figan ediyorsun?
گفت در ملکم سگی بد نیکخو ** نک همیمیرد میان راه او
Arap bir köpeğim vardı dedi, pek iyi huyluydu. İşte şuracıkta yol üstünde ölüyor.
روز صیادم بد و شب پاسبان ** تیزچشم و صیدگیر و دزدران 480
Gündüz avcımdı, gece bekçim. Gözü pekti, avı hemen yakalardı. Hırsızı derhal kovardı.
گفت رنجش چیست زخمی خورده است ** گفت جوع الکلب زارش کرده است
Adam derdi ne yaralandı mı? Diye sordu. Arap, hayır dedi, açlık onu bu hale getirdi.
گفت صبری کن برین رنج و حرض ** صابران را فضل حق بخشد عوض
Adam, bu derde, bu mihnete sabret dedi, Allah, sabredenlere karşılık ihsanda bulunur.
بعد از آن گفتش کای سالار حر ** چیست اندر دستت این انبان پر
Ondan sonra dedi ki: Ey hür kişi, elindeki şu dolu dağarcıkta ne var?
گفت نان و زاد و لوت دوش من ** میکشانم بهر تقویت بدن
Arap, dün akşamdan artan ekmeğim, azığım. Bedeni kuvvetlendirmek için taşımaktayım dedi.
گفت چون ندهی بدان سگ نان و زاد ** گفت تا این حد ندارم مهر و داد 485
Adam dedi ki: Neden o köpeğe ekmek yemek vermedin? Arap o kadar merhametim yok.
دست ناید بیدرم در راه نان ** لیک هست آب دو دیده رایگان
Yolda parasız ekmek ele geçmez. Fakat gözyaşı bedava dedi.
گفت خاکت بر سر ای پر باد مشک ** که لب نان پیش تو بهتر ز اشک
Adam, a havayla dolu kırba, toprak başına! Demek ki sence ekmek, gözyaşından daha iyi ha?
اشک خونست و به غم آبی شده ** مینیرزد خاک خون بیهده
Gözyaşı, kandır, dertle su haline gelir. Topraktan meydana gelen ekmek, beyhude kan dökmeye değmez dedi.
کل خود را خوار کرد او چون بلیس ** پارهی این کل نباشد جز خسیس
Arap, iblis gibi bütün vücudunu hor hakir bir hale getirmişti. Bu bütünün parçası, anacak aşağılık ve bayağı bir şeydir.
من غلام آنک نفروشد وجود ** جز بدان سلطان با افضال و جود 490
Ben varlığını o ihsan ve cömertlik sahibinden başkasına satmayana kul, köle olayım.
چون بگرید آسمان گریان شود ** چون بنالد چرخ یا رب خوان شود
O ağlarsa gökyüzü de ağlar. O feryat ederse gökyüzü de Yarabbi demeye başlar.
من غلام آن مس همتپرست ** کو به غیر کیمیا نارد شکست
Ben o himmet sahibi bakıra kul, köle olayım ki kimyadan başka bir şeye eğilmez.
دست اشکسته برآور در دعا ** سوی اشکسته پرد فضل خدا
Dua ederken Allah’ya sınık bir halde el kaldır. Allah’nın merhamet ve ihsanı, sınık kişiye doğru uçar.
گر رهایی بایدت زین چاه تنگ ** ای برادر رو بر آذر بیدرنگ
Bu daracık kuyudan kurtulmak istiyorsan durmadan ateşe yüz çevir kardeş.
مکر حق را بین و مکر خود بهل ** ای ز مکرش مکر مکاران خجل 495
Allah’nın hilesini gör, kendi hileni bırak. Ey hilesine karşı hilebazların bile utanıp şaşırdıkları Allahm!
چونک مکرت شد فنای مکر رب ** برگشایی یک کمینی بوالعجب
Hilen Allah’nın hilesinde yok oldu mu kendine şaşılacak bu pusu elde edersin.
که کمینهی آن کمین باشد بقا ** تا ابد اندر عروج و ارتقا
Öyle bir pusu ki onun en aşağı vasfı, ebediliktir. Oradan ebedi bir surette boyuna yücelir ağarsın.
در بیان آنک هیچ چشم بدی آدمی را چنان مهلک نیست کی چشم پسند خویشتن مگر کی چشم او مبدل شده باشد به نور حق که بی یسمع و بی یبصر و خویشتن او بیخویشتن شده
İnsana kendini görüp beğenen kendi gözünden daha tehlikeli hiçbir kötü göz olamaz. Ancak gözü, Allah’nın nuru ile değişmiş ve “Benimle duyar, benimle görür” sırrına ermiş, varlığı, varlıksız bir hale gelmişse o başka
پر طاوست مبین و پای بین ** تا که س العین نگشاید کمین
Tavus kuşu gibi kanadına bakma, ayağını gör ki kötü göz, sana bir pusu kurmasın.
که بلغزد کوه از چشم بدان ** یزلقونک از نبی بر خوان بدان
Dağ bile kötülerin nazarıyla yerinden oynar. Kuran’da “Yüzlikunneke”yi oku da anla.
احمد چون کوه لغزید از نظر ** در میان راه بیگل بیمطر 500
Dağ gibi Ahmet bile yolda çamur ve yağmur yokken nazara uğradı da ayağı titremeye başladı.
در عجب درماند کین لغزش ز چیست ** من نپندارم که این حالت تهیست
Bu duraklama, sürçme, bu ayak titremesi de ne? Bu işin boş olmasına imkan yok diye hayrette kaldı.
تا بیامد آیت و آگاه کرد ** کان ز چشم بد رسیدت وز نبرد
Nihayet ayet geldi de, o hal sana kötü gözden erişti diye hikmetini bildirdi.
گر بدی غیر تو در دم لا شدی ** صید چشم و سخرهی افنا شدی
Allah eğer senden başka biri olsaydı derhal yok olur, o nazara avlanır erir giderdi.
لیک آمد عصمتی دامنکشان ** وین که لغزیدی بد از بهر نشان
Fakat benim korumam, eteğini çemreyip geldi de kurtuldun, yalnız bu titreyişin, bu sürçmen, bu sırrı sana bildirmek içindi dedi.