پر خود میکند طاوسی به دشت ** یک حکیمی رفته بود آنجا بگشت
Bir tavus kuşu, ovada kanatlarını yolmaktaydı. Hakimin biri gezmeye çıkmıştı.
گفت طاوسا چنین پر سنی ** بیدریغ از بیخ چون برمیکنی
Onu görüp dedi ki: Ey tavus böyle güzelim kanatları nasıl oluyor da kökünden yolup atıyorsun? Hiç acımıyor musun?
خود دلت چون میدهد تا این حلل ** بر کنی اندازیش اندر وحل
Bu süsü koparıp balçığa atmana gönlün nasıl razı oluyor?
هر پرت را از عزیزی و پسند ** حافظان در طی مصحف مینهند
Hafızlar o tüyleri beğendiklerinden alıp mushafların arasına koyuyorlar.
بهر تحریک هوای سودمند ** از پر تو بادبیزن میکنند 540
Halk, havalanmak için tüylerinden yelpazeler yapıyorlar.
این چه ناشکری و چه بیباکیست ** تو نمیدانی که نقاشش کیست
Bu ne nankörlük bu ne cüret! Bilmiyor musun ki nakkaşın kim?
یا همیدانی و نازی میکنی ** قاصدا قلع طرازی میکنی
Yahut da biliyor da nazlanıyor; mahsustan o süsleri yoluyorsun.
ای بسا نازا که گردد آن گناه ** افکند مر بنده را از چشم شاه
Birçok naz vardır ki suç olur; kulu, padişahın gözünden düşürür.
ناز کردن خوشتر آید از شکر ** لیک کم خایش که دارد صد خطر
Nazlanmak, şekerden tatlıdır ama az çiğne, yüzlerce tehlikesi vardır.
ایمن آبادست آن راه نیاز ** ترک نازش گیر و با آن ره بساز 545
Niyaz yolu emin bir yoldur. Nazı bırak da o yola düş.
ای بسا نازآوری زد پر و بال ** آخر الامر آن بر آن کس شد وبال
Nice nazlananlar vardır ki kol kanat çırpar ama nihayet o hal adama vebal olur.
خوشی ناز ار دمی بفرازدت ** بیم و ترس مضمرش بگدازدت
Nazın güzelliği seni bir an yüceltse bile onun gizli korkusu, seni eritir mahveder.
وین نیاز ار چه که لاغر میکند ** صدر را چون بدر انور میکند
Bu yalvarışa gelince: Seni zayıflatır. Zayıflatır ama parlak ayın on dördü gibi baş köşeye geçirir.
چون ز مرده زنده بیرون میکشد ** هر که مرده گشت او دارد رشد
Ölüden diriyi çekip çıkarınca ölen, doğru yolu bulur.
چون ز زنده مرده بیرون میکند ** نفس زنده سوی مرگی میتند 550
Diriden ölüye çıkarınca da diri nefis, ölüm tarafına yönelir, ölüm tarafına dönüp dolaşır.
مرده شو تا مخرج الحی الصمد ** زندهای زین مرده بیرون آورد
Öl ki hiçbir şeye ihtiyacı olmayan diri Allah, ölüden diri meydana getirsin. Allah, bu ölü bedenden meydana bir diri getirsin.
دی شوی بینی تو اخراج بهار ** لیل گردی بینی ایلاج نهار
Kış olursan baharın gelişini, gece kesilirsen gündüzün oluşunu görürsün.
بر مکن آن پر که نپذیرد رفو ** روی مخراش از عزا ای خوبرو
O kanatları yolma ki bir daha yerine yapışmaz. Ey güzel yüzlü, yasa düşüp yüzünü yırtma.
آنچنان رویی که چون شمس ضحاست ** آنچنان رخ را خراشیدن خطاست
Kuşluk güneşine benzeyen o güzelim yüzü yırtmak, yanlış bir iştir.
زخم ناخن بر چنان رخ کافریست ** که رخ مه در فراق او گریست 555
Böyle bir yüzü tırnakla yaralamak kafirliktir. Ay bile onun ayrılığı ile ağlamada.
یا نمیبینی تو روی خویش را ** ترک کن خوی لجاج اندیش را
Yoksa yüzünü görmüyor musun? Bırak bu inatçılığı, bırak bu düşünceyi!
در بیان آنک صفا و سادگی نفس مطمنه از فکرتها مشوش شود چنانک بر روی آینه چیزی نویسی یا نقش کنی اگر چه پاک کنی داغی بماند و نقصانی
Nefsi mutmainne’nin saflığı ve temizliği, düşüncelerle bulanır. Nitekim aynanın yüzüne bir şey yazar, yahut bir şekil yaparsın, sonra temizlesen de yine bir iz, bir noksan kalır.
روی نفس مطمنه در جسد ** زخم ناخنهای فکرت میکشد
Bedende Nefsi Mutmainne’nin yüzünü düşünce tırnakları yaralar.
فکرت بد ناخن پر زهر دان ** میخراشد در تعمق روی جان
Kötü düşünceyi zehirli tırnak bil. Bu tırnak, derinleştikçe can yüzünü tırmalar.
تا گشاید عقدهی اشکال را ** در حدث کردست زرین بیل را
Müşkül düğümleri açmak ister; fakat bu, adeta altın bir kaba aptes bozmaya benzer.
عقده را بگشاده گیر ای منتهی ** عقدهی سختست بر کیسهی تهی 560
Ey işin sonuna varan düğümü çözülmüş say. Bu düğüm, boş keseye vurulmuş kuvvetli ve çözülmez bir düğümdür.
دز گشاد عقدهها گشتی تو پیر ** عقدهی چندی دگر بگشاده گیر
Düğümleri açmakla uğraşa uğraşa kocaldın, başka birkaç düğümü de çözülmüş sayıver!
عقدهای که آن بر گلوی ماست سخت ** که بدانی که خسی یا نیکبخت
Asıl boğazımızdaki çözülmez düğüm şudur: Sen kendini bil, bakalım, aşağılık bir adam mısın, yoksa bahtı yaver bir adam mı?
حل این اشکال کن گر آدمی ** خرج این کن دم اگر آدمدمی
Adamsan bu müşkülü çöz. İnsan nefsine sahipsen nefsini bu yolda sarf et.
حد اعیان و عرض دانسته گیر ** حد خود را دان که نبود زین گزیر
Ayan ve arazı bildin tut, ne çıkar? Asıl, kendi haddini bil ki bundan kaçıp kurtulmaya imkan yok.
چون بدانی حد خود زین حدگریز ** تا به بیحد در رسی ای خاکبیز 565
Kendi haddini bilince de artık bu hadden kaç da ey toprak eleyen, hadsiz aleme ulaş.
عمر در محمول و در موضوع رفت ** بیبصیرت عمر در مسموع رفت
Ömrün mahmul ve mevzu derdiyle geçti. Gözün açılmadı, hayatın, duyduğun şeylerle geçip gitti.
هر دلیلی بینتیجه و بیاثر ** باطل آمد در نتیجهی خود نگر
Neticesiz ve tesirsiz olan her delil boş çıktı. Sen kendi neticene bak.
جز به مصنوعی ندیدی صانعی ** بر قیاس اقترانی قانعی
Yapanı ancak yapılan şeylerle görebildin; iktirani kıyas’la kanaat ettin.
میفزاید در وسایط فلسفی ** از دلایل باز برعکسش صفی
Filozof davasında delilleri çoğaltıp durur. Halbuki kalbi temiz Allah kulu, onun aksine delillere bakmaz bile.
این گریزد از دلیل و از حجاب ** از پی مدلول سر برده به جیب 570
Delil ve hicaptan kaçar, delalet edilenin peşine düşer, başını yakasının içine çeker.
گر دخان او را دلیل آتشست ** بیدخان ما را در آن آتش خوشست
Filozofa göre duman, ateşe delildir ama bizce dumansız olarak o ateşe atılmak daha hoştur.
خاصه این آتش که از قرب ولا ** از دخان نزدیکتر آمد به ما
Hele yakılıktan, sevgiden meydana gelen şu ateş yok mu? O, bize dumandan daha yakındır.
پس سیهکاری بود رفتن ز جان ** بهر تخییلات جان سوی دخان
Hasılı cana ariz olan hayallere kapılıp dumana koşmak ve bu yüzden candan olmak, pek kötü bir iştir, pek bahtsızlıktır.
در بیان قول رسول علیهالسلام لا رهبانیة فیالاسلام
Peygamber Aleyhisselam’ın “Müslümanlıkta papazlık yoktur” hadisi
بر مکن پر را و دل بر کن ازو ** زانک شرط این جهاد آمد عدو
Kanadını yolma, onun sevgisini gönlünden sök, çıkar. Çünkü, savaşmak için düşmanın bulunması şarttır.
چون عدو نبود جهاد آمد محال ** شهوتت نبود نباشد امتثال 575
Düşman olamadıkça savaş imkanı yoktur. Şehvetin olmazsa ondan kaçınma emrine uyman mümkün değildir.
صبر نبود چون نباشد میل تو ** خصم چون نبود چه حاجت حیل تو
Meylin olmazsa sabrın manası yok. Düşman yoksa ordu sahibi olmana ne hacet?
هین مکن خود را خصی رهبان مشو ** زانک عفت هست شهوت را گرو
Kendine gel de kendini hadım etme, papaz olma. Çünkü, çekinmek ve temiz durmak, şehvetin zıddıdır.
بیهوا نهی از هوا ممکن نبود ** غازیی بر مردگان نتوان نمود
Hava ve heves olmadıkça hava ve hevesten çekinin denmesi mümkün değildir. Ölülere gazilik taslanmaz ya!
انفقوا گفتست پس کسپی بکن ** زانک نبود خرج بیدخل کهن
“Yoksullara verin onları doyurun “ denmiştir, şu halde kazan. Çünkü elinde eskiden kazandığın bir şey olmadıkça harcayamazsın ki.
گر چه آورد انفقوا را مطلق او ** تو بخوان که اکسبوا ثم انفقوا 580
Gerçi o mutlak olarak “Yoksulları doyurun” demiştir ama sen “Kazanın da sonra yoksulları doyurun” diye oku’
همچنان چون شاه فرمود اصبروا ** رغبتی باید کزان تابی تو رو
Yine böyle o padişah “Sabredin” buyurdu. Bir istek olmalı ki ondan yüz çeviresin.
پس کلوا از بهر دام شهوتست ** بعد از آن لاتسرفوا آن عفتست
“Yeyin” emri şehvet için bir tuzaktır, ondan sonra gelen “İsraf etmeyin” emriyse temizliktir.
چونک محمول به نبود لدیه ** نیست ممکن بود محمول علیه
Şehvet olmasa ondan kaçınmaya imkan olabilir mi?
چونک رنج صبر نبود مر ترا ** شرط نبود پس فرو ناید جزا
Sabretme ezasına uğramadıkça karşılığında bir hayır ve mükafat elde edemezsin.
حبذا آن شرط و شادا آن جزا ** آن جزای دلنواز جانفزا 585
Ne hoştur o şart ve ne sevinçli şeydir o mükafat. O gönüller açan, canlara canlar katan mükafat!
در بیان آنک ثواب عمل عاشق از حق هم حق است
Aşıkın Allah’dan kazandığı sevap da Allah’dır