بر مکن آن پر که نپذیرد رفو ** روی مخراش از عزا ای خوبرو
O kanatları yolma ki bir daha yerine yapışmaz. Ey güzel yüzlü, yasa düşüp yüzünü yırtma.
آنچنان رویی که چون شمس ضحاست ** آنچنان رخ را خراشیدن خطاست
Kuşluk güneşine benzeyen o güzelim yüzü yırtmak, yanlış bir iştir.
زخم ناخن بر چنان رخ کافریست ** که رخ مه در فراق او گریست 555
Böyle bir yüzü tırnakla yaralamak kafirliktir. Ay bile onun ayrılığı ile ağlamada.
یا نمیبینی تو روی خویش را ** ترک کن خوی لجاج اندیش را
Yoksa yüzünü görmüyor musun? Bırak bu inatçılığı, bırak bu düşünceyi!
در بیان آنک صفا و سادگی نفس مطمنه از فکرتها مشوش شود چنانک بر روی آینه چیزی نویسی یا نقش کنی اگر چه پاک کنی داغی بماند و نقصانی
Nefsi mutmainne’nin saflığı ve temizliği, düşüncelerle bulanır. Nitekim aynanın yüzüne bir şey yazar, yahut bir şekil yaparsın, sonra temizlesen de yine bir iz, bir noksan kalır.
روی نفس مطمنه در جسد ** زخم ناخنهای فکرت میکشد
Bedende Nefsi Mutmainne’nin yüzünü düşünce tırnakları yaralar.
فکرت بد ناخن پر زهر دان ** میخراشد در تعمق روی جان
Kötü düşünceyi zehirli tırnak bil. Bu tırnak, derinleştikçe can yüzünü tırmalar.
تا گشاید عقدهی اشکال را ** در حدث کردست زرین بیل را
Müşkül düğümleri açmak ister; fakat bu, adeta altın bir kaba aptes bozmaya benzer.
عقده را بگشاده گیر ای منتهی ** عقدهی سختست بر کیسهی تهی 560
Ey işin sonuna varan düğümü çözülmüş say. Bu düğüm, boş keseye vurulmuş kuvvetli ve çözülmez bir düğümdür.
دز گشاد عقدهها گشتی تو پیر ** عقدهی چندی دگر بگشاده گیر
Düğümleri açmakla uğraşa uğraşa kocaldın, başka birkaç düğümü de çözülmüş sayıver!
عقدهای که آن بر گلوی ماست سخت ** که بدانی که خسی یا نیکبخت
Asıl boğazımızdaki çözülmez düğüm şudur: Sen kendini bil, bakalım, aşağılık bir adam mısın, yoksa bahtı yaver bir adam mı?
حل این اشکال کن گر آدمی ** خرج این کن دم اگر آدمدمی
Adamsan bu müşkülü çöz. İnsan nefsine sahipsen nefsini bu yolda sarf et.
حد اعیان و عرض دانسته گیر ** حد خود را دان که نبود زین گزیر
Ayan ve arazı bildin tut, ne çıkar? Asıl, kendi haddini bil ki bundan kaçıp kurtulmaya imkan yok.
چون بدانی حد خود زین حدگریز ** تا به بیحد در رسی ای خاکبیز 565
Kendi haddini bilince de artık bu hadden kaç da ey toprak eleyen, hadsiz aleme ulaş.
عمر در محمول و در موضوع رفت ** بیبصیرت عمر در مسموع رفت
Ömrün mahmul ve mevzu derdiyle geçti. Gözün açılmadı, hayatın, duyduğun şeylerle geçip gitti.
هر دلیلی بینتیجه و بیاثر ** باطل آمد در نتیجهی خود نگر
Neticesiz ve tesirsiz olan her delil boş çıktı. Sen kendi neticene bak.
جز به مصنوعی ندیدی صانعی ** بر قیاس اقترانی قانعی
Yapanı ancak yapılan şeylerle görebildin; iktirani kıyas’la kanaat ettin.
میفزاید در وسایط فلسفی ** از دلایل باز برعکسش صفی
Filozof davasında delilleri çoğaltıp durur. Halbuki kalbi temiz Allah kulu, onun aksine delillere bakmaz bile.
این گریزد از دلیل و از حجاب ** از پی مدلول سر برده به جیب 570
Delil ve hicaptan kaçar, delalet edilenin peşine düşer, başını yakasının içine çeker.
گر دخان او را دلیل آتشست ** بیدخان ما را در آن آتش خوشست
Filozofa göre duman, ateşe delildir ama bizce dumansız olarak o ateşe atılmak daha hoştur.
خاصه این آتش که از قرب ولا ** از دخان نزدیکتر آمد به ما
Hele yakılıktan, sevgiden meydana gelen şu ateş yok mu? O, bize dumandan daha yakındır.
پس سیهکاری بود رفتن ز جان ** بهر تخییلات جان سوی دخان
Hasılı cana ariz olan hayallere kapılıp dumana koşmak ve bu yüzden candan olmak, pek kötü bir iştir, pek bahtsızlıktır.
در بیان قول رسول علیهالسلام لا رهبانیة فیالاسلام
Peygamber Aleyhisselam’ın “Müslümanlıkta papazlık yoktur” hadisi
بر مکن پر را و دل بر کن ازو ** زانک شرط این جهاد آمد عدو
Kanadını yolma, onun sevgisini gönlünden sök, çıkar. Çünkü, savaşmak için düşmanın bulunması şarttır.
چون عدو نبود جهاد آمد محال ** شهوتت نبود نباشد امتثال 575
Düşman olamadıkça savaş imkanı yoktur. Şehvetin olmazsa ondan kaçınma emrine uyman mümkün değildir.
صبر نبود چون نباشد میل تو ** خصم چون نبود چه حاجت حیل تو
Meylin olmazsa sabrın manası yok. Düşman yoksa ordu sahibi olmana ne hacet?
هین مکن خود را خصی رهبان مشو ** زانک عفت هست شهوت را گرو
Kendine gel de kendini hadım etme, papaz olma. Çünkü, çekinmek ve temiz durmak, şehvetin zıddıdır.
بیهوا نهی از هوا ممکن نبود ** غازیی بر مردگان نتوان نمود
Hava ve heves olmadıkça hava ve hevesten çekinin denmesi mümkün değildir. Ölülere gazilik taslanmaz ya!
انفقوا گفتست پس کسپی بکن ** زانک نبود خرج بیدخل کهن
“Yoksullara verin onları doyurun “ denmiştir, şu halde kazan. Çünkü elinde eskiden kazandığın bir şey olmadıkça harcayamazsın ki.
گر چه آورد انفقوا را مطلق او ** تو بخوان که اکسبوا ثم انفقوا 580
Gerçi o mutlak olarak “Yoksulları doyurun” demiştir ama sen “Kazanın da sonra yoksulları doyurun” diye oku’
همچنان چون شاه فرمود اصبروا ** رغبتی باید کزان تابی تو رو
Yine böyle o padişah “Sabredin” buyurdu. Bir istek olmalı ki ondan yüz çeviresin.
پس کلوا از بهر دام شهوتست ** بعد از آن لاتسرفوا آن عفتست
“Yeyin” emri şehvet için bir tuzaktır, ondan sonra gelen “İsraf etmeyin” emriyse temizliktir.
چونک محمول به نبود لدیه ** نیست ممکن بود محمول علیه
Şehvet olmasa ondan kaçınmaya imkan olabilir mi?
چونک رنج صبر نبود مر ترا ** شرط نبود پس فرو ناید جزا
Sabretme ezasına uğramadıkça karşılığında bir hayır ve mükafat elde edemezsin.
حبذا آن شرط و شادا آن جزا ** آن جزای دلنواز جانفزا 585
Ne hoştur o şart ve ne sevinçli şeydir o mükafat. O gönüller açan, canlara canlar katan mükafat!
در بیان آنک ثواب عمل عاشق از حق هم حق است
Aşıkın Allah’dan kazandığı sevap da Allah’dır
عاشقان را شادمانی و غم اوست ** دستمزد و اجرت خدمت هم اوست
Aşıkların neşesi de odur, gamı da, hizmetlerine karşılık aldıkları ücret de.
غیر معشوق ار تماشایی بود ** عشق نبود هرزه سودایی بود
Aşık, sevgiliden başkasını seyre dalarsa bu, aşk değildir, aslı yok bir sevdadır.
عشق آن شعلهست کو چون بر فروخت ** هرچه جز معشوق باقی جمله سوخت
Aşk, o yalımdır ki parladı mı sevgiliden başka ne varsa hepsini yakar.
تیغ لا در قتل غیر حق براند ** در نگر زان پس که بعد لا چه ماند
La kılıcı, Allah’dan başka ne varsa hepsini keser silip süpürür. Bir bak hele, La’dan sonra ne kalır?
ماند الا الله باقی جمله رفت ** شاد باش ای عشق شرکتسوز زفت 590
İllallah kalır, hepsi gider. Neşelen, sevin ey ikiliği yakıp yandıran şiddetli aşk!
خود همو بود آخرین و اولین ** شرک جز از دیدهی احول مبین
Zaten evvelkiler de oydu, sonrakiler de. İkilik ancak şaşı gözün bir görüşüdür, bunu böyle gör.
ای عجب حسنی بود جز عکس آن ** نیست تن را جنبشی از غیر جان
Ne şaşılacak şey! Hiç onun aksinden başka bir güzel olur mu? Beden, ancak canla hareket edebilir.
آن تنی را که بود در جان خلل ** خوش نگردد گر بگیری در عسل
Canı olmayan bedeni istersen yağla, balla beslemeye kalk, yine beyhudedir.
این کسی داند که روزی زنده بود ** از کف این جان جان جامی ربود
Bunu, bir günceğiz olsun dirilip bu canlar canının elindeki kadehi alan, o şarabı içen bilir.
وانک چشم او ندیدست آن رخان ** پیش او جانست این تف دخان 595
Fakat gözü, o yüzleri göremeyene şu duman, can görünür.
چون ندید او عمر عبدالعزیز ** پیش او عادل بود حجاج نیز
Abdülaziz oğlu Ömer’i görmediğinden Haccac onca adalet sahibidir.
چون ندید او مار موسی را ثبات ** در حبال سحر پندارد حیات
O, Musa’nın ejderhasını görmemiştir de büyücülerin iplerinde can var sanır.
مرغ کو ناخورده است آب زلال ** اندر آب شور دارد پر و بال
Arı duru suyu içmeyen kuş, kara su içinde kanat çırpıp durur.
جز به ضد ضد را همی نتوان شناخت ** چون ببیند زخم بشناسد نواخت
Zıt olmadıkça zıttı tanınamaz. Yara görülünce onulmaya başlanır.
لاجرم دنیا مقدم آمدست ** تا بدانی قدر اقلیم الست 600
Hasılı Elest ikliminin kadrini bilesin diye dünya, önce gelmiştir.
چون ازینجا وا رهی آنجا روی ** در شکرخانهی ابد شاکر شوی
Fakat buradan kurtulup oraya vardın mı ebed şeker hanesinde şükreder durursun.
گویی آنجا خاک را میبیختم ** زین جهان پاک میبگریختم
Dersin ki: Sanki orada toprak elemişim. Bu tertemiz alemden kaçıp duruyormuşum.