لطف مه بنگر که این هم لطف اوست ** که بگفت او ابرها ما را عدوست
Ayın lutfuna bak ki bu da onun lutfudur, çünkü bize, bulutlar düşmanımızdır demiştir.
مه فراغت دارد از ابر و غبار ** بر فراز چرخ دارد مه مدار
Ay, ne buluta aldırış eder, ne toza. O, göğün yücesindedir.
ابر ما را شد عدو و خصم جان ** که کند مه را ز چشم ما نهان 690
Bulut bizim canımıza düşmandır. Bulut bizim gözümüzden ayı gizler.
حور را این پرده زالی میکند ** بدر را کم از هلالی میکند
Bu perde, huriyi Zâl gibi kuvvetlendirir, dolunayı yeni aydan daha noksan bir hale getirir.
ماه ما را در کنار عز نشاند ** دشمن ما را عدوی خویش خواند
Ay bizi yücelik kucağına oturtmuş, düşmanımızı kendi düşmanı saymıştır.
تاب ابر و آب او خود زین مهست ** هر که مه خواند ابر را بس گمرهست
Bulutun letafeti ve parlaklığı da yandandır. Fakat buluta ay diyen hayli yol sapıtmıştır.
نور مه بر ابر چون منزل شدست ** روی تاریکش ز مه مبدل شدست
Ayın nuru buluta vurdu mu onun kara yüzünü ay gibi parlatır.
گرچه همرنگ مهست و دولتیست ** اندر ابر آن نور مه عاریتیست 695
Gerçi ayla aynı renge boyanmıştır. Bu da bir devlettir ama buluttaki o nur, eğretidir.
در قیامت شمس و مه معزول شد ** چشم در اصل ضیا مشغول شد
Kıyamette güneş de kalmaz, ay da. Göz ışığın aslı ile meşgul olur.
تا بداند ملک را از مستعار ** وین رباط فانی از دارالقرار
Bu suretle temelli mülkle eğreti mülk seçilir. Şu fani konak, karar yurdundan ayrılır.
دایه عاریه بود روزی سه چار ** مادرا ما را تو گیر اندر کنار
Dadı, bir kaç gün içindir. Ey ana sen bizi kucağına al.
پر من ابرست و پردهست و کثیف ** ز انعکاس لطف حق شد او لطیف
Kanadım buluttur. O, perdedir ve önümdekini göstermez. O yalnız Allah lütfiyle letafet kazanır.
بر کنم پر را و حسنش را ز راه ** تا ببینم حسن مه را هم ز ماه 700
Kanadımı yolayım, onu güzelliğini yolumdan atayım da aynı güzelliğini yine aydan seyredeyim.
من نخواهم دایه مادر خوشترست ** موسیام من دایهی من مادرست
Ben dadı istemem, ana daha hoş. Ben Musa’yım benim dadım anamdır.
من نخواهم لطف مه از واسطه ** که هلاک قوم شد این رابطه
Ben, aynı lutfunu vasıtayla elde etmek istemem. Çünkü bu ilgi, nicelerin helakine sebep oldu.
یا مگر ابری شود فانی راه ** تا نگردد او حجاب روی ماه
Yahut da bulut, Tanrı yolunda yok olur da artık ayın yüzüne perdelik etmez.
صورتش بنماید او در وصف لا ** همچو جسم انبیا و اولیا
Suretini yokluk şeklinde gösterir. Peygamberlerle velilerin tenleri gibi.
آنچنان ابری نباشد پردهبند ** پردهدر باشد به معنی سودمند 705
O çeşit bulut, perdelik etmez. Hatta mana bakımından perdelik etmesi bile faydalıdır.
آنچنان که اندر صباح روشنی ** قطره میبارید و بالا ابر نی
Nitekim aydın sabahta katralar yağar, fakat gökte bulut yoktur.
معجزهی پیغامبری بود آن سقا ** گشته ابر از محو همرنگ سما
O yağmur yağışı Peygamberin mucizesi idi. Bulut mahvoldu, gökyüzü rengini aldı.
بود ابر و رفته از وی خوی ابر ** این چنین گردد تن عاشق به صبر
Buluttu ama ondan bulut huyu gitmişti. Aşığın bedeni de sabırla böyle olur işte.
تن بود اما تنی گم گشته زو ** گشته مبدل رفته از وی رنگ و بو
Bedendir ama bedenliği kaybolmuştur, değişmiştir, ondan renk de gitmiştir, koku da.
پر پی غیرست و سر از بهر من ** خانهی سمع و بصر استون تن 710
Kanat başkasının, baş bana lazım. Baş, duygu, görgü yurdudur ve bedenin direğidir.
جان فدا کردن برای صید غیر ** کفر مطلق دان و نومیدی ز خیر
Başkasının avı için can feda etmeyi mutlak küfür, hayırdan ümitsizlik bil.
هین مشو چون قند پیش طوطیان ** بلک زهری شو شو آمن از زیان
Kendine gel, dudu kuşlarının önündeki şekere benzeme. Zehire benze de ziyandan kurtul.
یا برای شادباشی در خطاب ** خویش چون مردار کن پی کلاب
Yahut da neşelen hitabını duymak için kendini köpeklerin önündeki ölüye benzet.
پس خضر کشتی برای این شکست ** تا که آن کشتی ز غاصب باز رست
Hızır da bu gemiyi, zaptedecek kimseden kurtarmak için deldi.
فقر فخری بهر آن آمد سنی ** تا ز طماعان گریزم در غنی 715
“Yokluk benim iftiharımdır” sözü, onun için yüce bir söz oldu, tamahkarlardan gani Tanrı’ya kaçmama yol açtı.
گنجها را در خرابی زان نهند ** تا ز حرص اهل عمران وا رهند
Mamurelerde oturanların hırsından kurtulmak için defineleri, yıkık yerlere gömerler.
پر نتانی کند رو خلوت گزین ** تا نگردی جمله خرج آن و این
Kanadını yolmayı bilmiyorsan yürü, halvete gir de bütün kanatlarını şuna buna harcatma.
زآنک تو هم لقمهای هم لقمهخوار ** آکل و ماکولی ای جان هوشدار
Çünkü sen hem lokmasın, hem lokmayı yiyen. Ey can, aklını başına al, hem yiyorsun hem yeniyorsun!
در بیان آنک ما سوی الله هر چیزی آکل و ماکولست همچون آن مرغی کی قصد صید ملخ میکرد و به صید ملخ مشغول میبود و غافل بود از باز گرسنه کی از پس قفای او قصد صید او داشت اکنون ای آدمی صیاد آکل از صیاد و آکل خود آمن مباش اگر چه نمیبینیش به نظر چشم به نظر دلیل و عبرتش میبین تا چشم نیز باز شدن
Tanrı’dan başka her şey hem yer hem yenir. Çekirge avlamakta olan ve ardında onu avlamaya kalkışan aç doğan kuşundan gafil bulunan kuş gibi. Şimdi ey Ademoğlu, sen yiyor ve avlanıyorsun ama seni de avlayacak ve yiyecek olandan emin olma. Onu baş gözüyle göremiyorsan can ve ibret gözüyle gör de sırrın gözü açılsın
مرغکی اندر شکار کرم بود ** گربه فرصت یافت او را در ربود
Bir kuşcağız kurt avlıyordu kedi fırsat bulup onu kapıverdi.
آکل و ماکول بود و بیخبر ** در شکار خود ز صیادی دگر 720
Yiyordu, yeniyordu, fakat kendisi avlanırken başka bir avcıdan haberi bile yoktu.
دزد گرچه در شکار کالهایست ** شحنه با خصمانش در دنبالهایست
Hırsız, bir kumaşı çalmaktadır ama şahne de, hırsızın düşmanları ile beraber ardındadır.
عقل او مشغول رخت و قفل و در ** غافل از شحنهست و از آه سحر
Hırsızın aklı, pılı pırtıda, kilitte ve kapıdadır. Şahneden ve seher çağından ah edeceğinden gafildir.
او چنان غرقست در سودای خود ** غافلست از طالب و جویای خود
Sevdasına öyle dalmıştır ki kendisini arayandan haberi bile yoktur.
گر حشیش آب و هوایی میخورد ** معدهی حیوانش در پی میچرد
Bir ot, arı duru bir suyu içti mi derhal bir hayvan gelir, onu otlar yer.
آکل و ماکول آمد آن گیاه ** همچنین هر هستیی غیر اله 725
O ot, hem yer, hem yenir. Tanrı’dan her varlık böyledir işte.
و هو یطعمکم و لا یطعم چو اوست ** نیست حق ماکول و آکل لحم و پوست
Tanrı “Sizi doyurur, fakat kendi yemek yemez” Tanrı ne yenir ne yer. O, et ve deri değildir.
آکل و ماکول کی ایمن بود ** ز آکلی که اندر کمین ساکن بود
Yiyen ve yenilen, pusuya gizlenmiş bulunan bir yiyiciden nasıl emin olabilir?
امن ماکولان جذوب ماتمست ** رو بدان درگاه کو لا یطعم است
Yenen şeylerin emin olması, sonunda yas ve matem verir. Yürü, yemeyen içmeyen Tanrı’nın tapısına git.
هر خیالی را خیالی میخورد ** فکر آن فکر دگر را میچرد
Her hayal, başka bir hayali yemekte, her düşünce, başka bir düşünceyi otlamaktadır.
تو نتانی کز خیالی وا رهی ** یا بخسپی که از آن بیرون جهی 730
Hayalden geçemiyorsun, yahut da uyuyup ondan kurtulamıyorsun.
فکر زنبورست و آن خواب تو آب ** چون شوی بیدار باز آید ذباب
Düşünce arıdır, uykunsa su. Uyusan bile uyandın mı yine başına üşüşür.
چند زنبور خیالی در پرد ** میکشد این سو و آن سو میبرد
Nice hayal arılar uçuşup durur, seni bu yana o yana çekiştirir.
کمترین آکلانست این خیال ** وآن دگرها را شناسد ذوالجلال
Bu hayal, yiyenlerin en aşağılığıdır. Öbürlerini ise ululuk ıssı Tanrı bilir.
هین گریز از جوق اکال غلیظ ** سوی او که گفت ما ایمت حفیظ
Kendine gel de o kaba ve haşin yiyiciler bölüğünden kaç. “Seni biz koruruz” diyen Tanrı’ya sığın.
یا به سوی آن که او آن حفظ یافت ** گر نتانی سوی آن حافظ شتافت 735
Yahut da o koruyucuya koşup kurtulmak elinden gelmiyorsa o koruma sıfatını kazanan kişiye kaç.
دست را مسپار جز در دست پیر ** حق شدست آن دست او را دستگیر
Elini pirden başkasına verme. Pirin elini tutan Tanrı’dır.
پیر عقلت کودکی خو کرده است ** از جوار نفس که اندر پرده است
Senin kocalmış aklın, çocukluğu huy edinmiştir, nefis civarında bu huyu kazanmıştır. O, perde altındadır.