-
عمر و مرگ این هر دو با حق خوش بود ** بیخدا آب حیات آتش بود
- Hakla olunca ömür de, ölüm de... ikisi de hoştur. Fakat Tanrı’sız abıhayat bile ateştir.
-
آن هم از تاثیر لعنت بود کو ** در چنان حضرت همیشد عمرجو
- Öyle bir tapıdan daima ömür istemesi de lanet tesiriyledir.
-
از خدا غیر خدا را خواستن ** ظن افزونیست و کلی کاستن
- Tanrı’dan, ondan başkasını istemek, görünüşte istenen şeyin artmasını stemektir, ama hakikatte onun tamamı ile eksilmesini dilemektir.
-
خاصه عمری غرق در بیگانگی ** در حضور شیر روبهشانگی
- Hele ayrılık ve yabancılıkla geçen ömür yok mu? Bu adeta aslanın huzurunda tilkilik taslamaya benzer.
-
عمر بیشم ده که تا پستر روم ** مهلم افزون کن که تا کمتر شوم 775
- Bana daha fazla ömür ver de daha gerisin geri gideyim; mühletini uzat da daha aşağılık bir hale geleyim demektir.
-
تا که لعنت را نشانه او بود ** بد کسی باشد که لعنتجو بود
- Nihayet o, lanete nişane olur. Lanet isteyen kişiyse kötü bir kişidir.
-
عمر خوش در قرب جان پروردنست ** عمر زاغ از بهر سرگین خوردنست
- Hoş ömür, yakınlık aleminden can beslemektir. Kuzgunun ömrü ise pislik yemek içindir.
-
عمر بیشم ده که تا گه میخورم ** دایم اینم ده که بس بدگوهرم
- Bana fazla ömür ver ki pislik yiyeyim, daima bana bunu ver ki benim yaradılışım kötüdür demektedir.
-
گرنه گه خوارست آن گندهدهان ** گویدی کز خوی زاغم وا رهان
- O ağzı kokan kuzgun, eğer pislik yemeseydi beni kuzgun huyundan kurtar diye yalvarırdı.
-
مناجات
- Münacat
-
ای مبدل کرده خاکی را به زر ** خاک دیگر را بکرده بوالبشر 780
- Ey toprağı altına çeviren, bir başka toprağı da insanlar babası yapan Tanrı!
-
کار تو تبدیل اعیان و عطا ** کار من سهوست و نسیان و خطا
- Senin işin, eşyayı olduğu halden çevirmek, ihsan ve lutüflarda bulunmaktır, benim işimse yanlışa düşmek, unutmak ve hata etmektir.
-
سهو و نسیان را مبدل کن به علم ** من همه خلمم مرا کن صبر و حلم
- Bilginle yanlışımı noksanı mı döndür. Ben baştan aşağıya kadar sümükten ibaretim, sen beni sabırdan, hilimden ibaret bir hale getir.
-
ای که خاک شوره را تو نان کنی ** وی که نان مرده را تو جان کنی
- Ey çorak toprağı ekmek haline getiren, ey ölü ekmeği canlandıran, can eden.
-
ای که جان خیره را رهبر کنی ** وی که بیره را تو پیغمبر کنی
- Ey şaşırmış cana rehberlik eden, ey yolunu sapıtmışı peygamber yapan!
-
میکنی جزو زمین را آسمان ** میفزایی در زمین از اختران 785
- Yeryüzünün bir cüzünü gök yaparsın. Yeryüzünün neşesini yıldızlarla artırırsın.
-
هر که سازد زین جهان آب حیات ** زوترش از دیگران آید ممات
- Kim bu alemden bir abıhayat elde ederse ölüm, ona başkalarından daha çabuk gelir çatar.
-
دیدهی دل کو به گردون بنگریست ** دید که اینجا هر دمی میناگریست
- Kâinata bakan gönül gözü, görür ki burada daima yeniden yeniye bozulup düzelen şeyler var.
-
قلب اعیانست و اکسیری محیط ** ایتلاف خرقهی تن بیمخیط
- Şu ten hırkasının iğnesiz, ipliksiz dikilmesinden ve bakırı altın yapan iksirden başka bir şey değildir.
-
تو از آن روزی که در هست آمدی ** آتشی یا بادی یا خاکی بدی
- Sen, var olduğun gün, ya ateştin, ya yel, yahut da toprak.
-
گر بر آن حالت ترا بودی بقا ** کی رسیدی مر ترا این ارتقا 790
- Eğer o halde ebediyen kalman mümkün olsaydı hiç sana bu yücelik nasip olur muydu?
-
از مبدل هستی اول نماند ** هستی بهتر به جای آن نشاند
- Tanrı seni değiştirdi. Önceki varlığın kalmadı. Onun yerine sana daha iyi varlık verdi.
-
همچنین تا صد هزاران هستها ** بعد یکدیگر دوم به ز ابتدا
- Böylece yüz binlerce varlığa büründün ki daima ikinci varlık, ilkinden iyidir.
-
از مبدل بین وسایط را بمان ** کز وسایط دور گردی ز اصل آن
- Bunları değiştiren Tanrı’dan gör de vasıtaları bırak. Çünkü vasıtalara kapıldın da aslından uzaklaştın.
-
واسطه هر جا فزون شد وصل جست ** واسطه کم ذوق وصل افزونترست
- Nerede vasıta çoğalırsa ulaşma kaybolur gider.
-
از سببدانی شود کم حیرتت ** حیرت تو ره دهد در حضرتت 795
- Şaşkınlığın, her şeyi sebepten bilmendendir. Halbuki hayret, sana o tapıya yol açar.
-
این بقاها از فناها یافتی ** از فنااش رو چرا برتافتی
- Bu varlıkları yokluklardan buldun. Öyleyse neden yokluktan yüz çevirdin?
-
زان فناها چه زیان بودت که تا ** بر بقا چفسیدهای ای نافقا
- O yokluktan ne ziyana uğradın ki varlığa yapıştın a yer faresi!
-
چون دوم از اولینت بهترست ** پس فنا جو و مبدل را پرست
- Madem ki ikinci evvelkinden daha iyidir, yokluğu ara, insanı halden hale değiştirene tap.
-
صد هزاران حشر دیدی ای عنود ** تاکنون هر لحظه از بدو وجود
- A inatçı, varlığa düştüğün demden beri şimdiye kadar her lahza yüz binlerce haşir gördün.
-
از جماد بیخبر سوی نما ** وز نما سوی حیات و ابتلا 800
- Haberin yokken cemad aleminden yetişip gelişen nebat alemine geldin. Nebat aleminden de hayat ve iptila alemine düştün.
-
باز سوی عقل و تمییزات خوش ** باز سوی خارج این پنج و شش
- Sonra tekrar güzelim akıl ve temyiz alemine gider, bu beş duyguyla altı cihet aleminden kurtulursun.
-
تا لب بحر این نشان پایهاست ** پس نشان پا درون بحر لاست
- Bu ayak izleri, deniz kıyısına kadar gider. Sonra deniz içinde ayak izleri yok olur biter.
-
زانک منزلهای خشکی ز احتیاط ** هست دهها و وطنها و رباط
- Çünkü kuruluk menzillerinde ihtiyat için köyler vardır, yurtlar vardır, konaklar vardır.
-
باز منزلهای دریا در وقوف ** وقت موج و حبس بیعرصه و سقوف
- Deniz konakları da durup dinlenmeyen, sahası ve tavanı olmayan dalgalanmalardır.
-
نیست پیدا آن مراحل را سنام ** نه نشانست آن منازل را نه نام 805
- O menzillerin nişanesi adı sanı yoktur.
-
هست صد چندان میان منزلین ** آن طرف که از نما تا روح عین
- Nebat aleminden sırf ruh alemine kadar her iki konak arasında bunlar gibi yüzlerce konak vardır.
-
در فناها این بقاها دیدهای ** بر بقای جسم چون چفسیدهای
- Yokluklarda bu varlığı gördün de nasıl beden varlığına böyle yapıştın?
-
هین بده ای زاغ این جان باز باش ** پیش تبدیل خدا جانباز باش
- Kendine gel ey kuzgun, kendine gel de şu canı ver, doğan kuşu ol. Tanrı’nın halden hale döndürmesi karşısında canınla başınla oyna.
-
تازه میگیر و کهن را میسپار ** که هر امسالت فزونست از سه پار
- Yeniyi al, eskiyi bırak. Çünkü her yılın, geçen üç yıldan daha artıştır daha üstün.
-
گر نباشی نخلوار ایثار کن ** کهنه بر کهنه نه و انبار کن 810
- Hurma fidanı gibi ihsan sahibi olamazsam var, eskiyi eskiye kat ambarına yığ!
-
کهنه و گندیده و پوسیده را ** تحفه میبر بهر هر نادیده را
- O eski, kokmuş ve pörsümüş şeyi körlere hediye et.
-
آنک نو دید او خریدار تو نیست ** صید حقست او گرفتار تو نیست
- Yeniyi gören seni almaz. O Tanrı’ya av olur, sana tutulmaz.
-
هر کجا باشند جوق مرغ کور ** بر تو جمع آیند ای سیلاب شور
- Ey kara ve tuzlu su, nerede kör kuş varsa bölük, bölük senin başına toplanır.
-
تا فزاید کوری از شورابها ** زانک آب شور افزاید عمی
- Bu suretle de körlükleri artar. Çünkü kara su, körlüğü arttırır.
-
اهل دنیا زان سبب اعمیدلاند ** شارب شورابهی آب و گلاند 815
- Dünya ehlinin bu sebeple gönül gözleri kördür; onlar, balçıkla bulanmış su içerler.
-
شور میده کور میخر در جهان ** چون نداری آب حیوان در نهان
- Madem ki gizli bir alemde abıhayatın yok, şu halde kara ve tuzlu suyu ver, kötülüğü al bu alemde!
-
با چنین حالت بقا خواهی و یاد ** همچو زنگی در سیهرویی تو شاد
- Bu halle bir de varlık istiyor, onu anıyorsun ha. Halbuki sen, zenci gibi kara yüzlü olmakla neşelisin.
-
در سیاهی زنگی زان آسوده است ** کو ز زاد و اصل زنگی بوده است
- Zenci aslından öyle doğduğundan, aslından zenci olduğundan o kara renkten hoşlanır, rahattır.
-
آنک روزی شاهد و خوشرو بود ** گر سیهگردد تدارکجو بود
- Fakat bir gün güzelleşse, güzel yüzlü bir hale gelse de sonra kararsa çaresini aramaya koyulur.
-
مرغ پرنده چو ماند در زمین ** باشد اندر غصه و درد و حنین 820
- Uçar kuş, yeryüzünde kalsa derde, eleme düşer, feryat etmeye başlar.