از منش وا خر چو میسوزد دلت ** بیمنت حل نگردد مشکلت
önlün yanıyorsa onu benden satın al. Müşkülün parasız hallolmaz.
گفت صد خدمت کنم پانصد سجود ** بندهای دارم تن اسپید و جهود
Ebubekir, yüzlerce hizmette bulunur, Allah’ya karşı da beş yüz kere şükür secdesine kapanırım. Güzel bir kulum var, fakat kâfir.
تن سپید و دل سیاهستش بگیر ** در عوض ده تن سیاه و دل منیر
Vücudu beyaz ama gönlü kara, gönlü nurlu kulu ver bana.
پس فرستاد و بیاورد آن همام ** بود الحق سخت زیبا آن غلام
Birisini gönderip kölesini getirtti, hakikatten o köle pek güzeldi.
آنچنان که ماند حیران آن جهود ** آن دل چون سنگش از جا رفت زود 1030
Bir derece ki o kâfir, hayran oldu, taşa benzeyen yüreği âdeta yerinden oynadı.
حالت صورتپرستان این بود ** سنگشان از صورتی مومین بود
Surete tapanların hali budur. Taş gibi yürekleri, bir suret gördüler mi mum gibi erir.
باز کرد استیزه و راضی نشد ** که برین افزون بده بیهیچ بد
Fakat yine dayandı, inat etti, bu hiçbir şey değil, bundan başka daha para vermelisin dedi.
یک نصاب نقره هم بر وی فزود ** تا که راضی گشت حرص آن جهود
Ebubekir, o kâfirin, hırsı yatışıncaya, gönlü razı oluncaya kadar da para verip Bilâl’i satın aldı.
خندیدن جهود و پنداشتن کی صدیق مغبونست درین عقد
Bu alışverişte Sıddıyk aldandı sanarak kâfir gülmeye koyuldu
قهقهه زد آن جهود سنگدل ** از سر افسوس و طنز و غش و غل
O taş yürekli kâfir acıklanarak, eğlenerek, alay ederek bir kahkaha attı.
گفت صدیقش که این خنده چه بود ** در جواب پرسش او خنده فزود 1035
Sıddıyk dedi ki: Bu kahkaha neden? Herif cevap vereceği yerde büsbütün gülmeye kahkahasını arttırmaya başladı.
گفت اگر جدت نبودی و غرام ** در خریداری این اسود غلام
Dedi ki: Bu kara köleyi almaya bu kadar düşmesen, bu kadar sevdalanmasan,
من ز استیزه نمیجوشیدمی ** خود به عشر اینش بفروشیدمی
Ben de ısrar etmezdim , bu verdiğin paranın onda biriyle almış olurdun.
کو به نزد من نیرزد نیم دانگ ** تو گران کردی بهایش را به بانگ
Bence o yarım akça bile etmez. Fakat pahasını bağıra çağıra sen arttırdın.
پس جوابش داد صدیق ای غبی ** گوهری دادی به جوزی چون صبی
Sıddıyk, a ahmak diye cevap verdi, çocuk gibi bir cevize karşılık bir inci verdin.
کو به نزد من همیارزد دو کون ** من به جانش ناظرستم تو بلون 1040
Bence o iki cihana değer. Ben cana bakıyorum sen renge bakıyorsun.
زر سرخست او سیهتاب آمده ** از برای رشک این احمقکده
O kızıl altın, fakat şu ahmaklar yurdunda oturanların hasedi yüzünden kara görünmede.
دیدهی این هفت رنگ جسمها ** در نیابد زین نقاب آن روح را
Cisimlerin şu yedi rengini gören baş gözü, bu perde ardından o ruhu göremez.
گر مکیسی کردیی در بیع بیش ** دادمی من جمله ملک و مال خویش
Eğer satışta biraz daha nekeslik etseydin bütün malımı mülkümü verirdim.
ور مکاس افزودیی من ز اهتمام ** دامنی زر کردمی از غیر وام
Daha ziyade üstüne düşseydin başkalarından bir etek dolusu altın borç alır, onu da verirdim.
سهل دادی زانک ارزان یافتی ** در ندیدی حقه را نشکافتی 1045
Fakat bedava buldun da ucuz verdin. Hokkayı açıp da içindeki inciyi görmedin.
حقه سربسته جهل تو بداد ** زود بینی که چه غبنت اوفتاد
Cahilliğinden üstü kapalın okkayı verdin, yakında görürsün sen ne zarara girdin!
حقهی پر لعل را دادی به باد ** همچو زنگی در سیهرویی تو شاد
Lâl dolu hokkayı yele verdin. Zenci gibi kara yüzlü oluşuna da seviniyorsun.
عاقبت وا حسرتا گویی بسی ** بخت ودولت را فروشد خود کسی
Sonunda çok eyvah dersin. Hiçbir kimse bahtı, devleti satar mı?
بخت با جامهی غلامانه رسید ** چشم بدبختت به جز ظاهر ندید
Baht sana köle elbiselerini bürünmüş de gelmişti. Fakat talihsiz gözün, zâhirden başka bir şey görmedi ki.
او نمودت بندگی خویشتن ** خوی زشتت کرد با او مکر و فن 1050
O sana kulluğunu gösterdi, fakat çirkin huyun onunla hileye, düzene girişti.
این سیهاسرار تناسپید را ** بتپرستانه بگیر ای ژاژخا
A herzevekil bu bedeni ak, gönlü kara köleyi puta taparcasına al bakalım.
این ترا و آن مرا بردیم سود ** هین لکم دین ولی دین ای جهود
Bu senin, o da benim. İkimiz kârlıyız a kâfir. Senin dinin senin, benimki benim!
خود سزای بتپرستان این بود ** جلش اطلس اسپ او چوبین بود
Puta tapanların lâyığı budur zaten. Çulu atlas olur atı sopa.
همچو گور کافران پر دود و نار ** وز برون بر بسته صد نقش و نگار
Kâfirlerin mezarı gibi dumanla ateşle doludur içi, fakat dışarısı yüzlerce nakışla, ziynetle bezenmiştir.
همچو مال ظالمان بیرون جمال ** وز درونش خون مظلوم و وبال 1055
Zâlimlerim malları gibi hani. Dışarıdan güzel görünür ama hakikatte mazlûm kanıdır, vebalidir.
چون منافق از برون صوم و صلات ** وز درون خاک سیاه بینبات
Münafık gibi görünüşte orucu, namazı görünür de hakikatte otsuz, çimensiz kapkara topraktır.
همچو ابری خالیی پر قر و قر ** نه درو نفع زمین نه قوت بر
Gar gur edip duran boş buluta benzer. Ondan ne yeryüzünde bir fayda vardır, ne buğdaya bir kuvvet.
همچو وعدهی مکر و گفتار دروغ ** آخرش رسوا و اول با فروغ
Hileli ve yalan vâde gibi hani. Sonu rüsvaylıktır, fakat önü parlak görünür.
بعد از آن بگرفت او دست بلال ** آن ز زخم ضرس محنت چون خلال
Ondan sonra Bilâl’in elini tuttu, o mihmetin dişlerinde bir hilâle dönmüş olan dostun eline yapıştı, yola düştüler.
شد خلالی در دهانی راه یافت ** جانب شیرینزبانی میشتافت 1060
O bir hilâle dönmüş de ağza yol bulmuştu, tatlı dilli birine gitmekteydi.
چون بدید آن خسته روی مصطفی ** خر مغشیا فتاد او بر قفا
Zayıf, hasta bir haldeydi. Mustafa’nın yüzünü görünce sırt üstü düşüp bayıldı.
تا بدیری بیخود و بیخویش ماند ** چون به خویش آمد ز شادی اشک راند
Uzun müddet kendisinden geçmiş olarak öyle baygın kaldı. Kendine gelince sevincinden gözyaşları dökmeye başladı.
مصطفیاش در کنار خود کشید ** کس چه داند بخششی کو را رسید
Mustafa onu kucakladı. Ona ne bağışladı, ne ihsanlarda bulundu kim bilir?
چون بود مسی که بر اکسیر زد ** مفلسی بر گنج پر توفیر زد
Sanki bir bakırdı, iksire kavuşmuş. Sanki bir müflisti, bol bir define elde etmiş.
ماهی پژمرده در بحر اوفتاد ** کاروان گم شده زد بر رشاد 1065
Perişan balık denize düşmüştü, yolunu kaybetmiş kervan yol bulmuştu.
آن خطاباتی که گفت آن دم نبی ** گر زند بر شب بر آید از شبی
Peygamberin o anda söylediği sözler, geceye söylenseydi gecelikten çıkar,
روز روشن گردد آن شب چون صباح ** من نتوانم باز گفت آن اصطلاح
Sabah gibi apaydın olurdu. Ben, o sözleri anlatamam ki!
خود تو دانی که آفتابی در حمل ** تا چه گوید با نبات و با دقل
Hamel burcundaki güneş, otlara ve henüz olmamış hurmalara ne yapar? Bilirsin ya.
خود تو دانی هم که آن آب زلال ** می چه گوید با ریاحین و نهال
Arı duru su, çiçeklerle fidanlara neler söyler? Onu da bilirsin.
صنع حق با جمله اجزای جهان ** چون دم و حرفست از افسونگران 1070
Allah’nın sanatı, cihanın bütün cüzilerine karşı âdeta afsuncuların ağzından çıkan soluğun, harfin tesirini yapar.
جذب یزدان با اثرها و سبب ** صد سخن گوید نهان بیحرف و لب
Allah çekişi, tesir ve sebeplerle olur. Harfsiz, dudaksız yüzlerce söz söyler Allah.
نه که تاثیر از قدر معمول نیست ** لیک تاثیرش ازو معقول نیست
Tesir ediş de kaderden değil midir? Fakat tesiri, akılla anlaşılmaz.
چون مقلد بود عقل اندر اصول ** دان مقلد در فروعش ای فضول
Akıl, asıllarda mukallit olduğu için bil ki ferilerinde de mukallittir.
گر بپرسد عقل چون باشد مرام ** گو چنانک تو ندانی والسلام
Akıl peki, ben aslı bilmede de mukallidim, fer’i bilmede de fakat asıl maksat nedir, diye sorarsa de ki: Asıl maksat öyle bir şeydir ki sen onu bilemezsin vesselâm!
معاتبهی مصطفی علیهالسلام با صدیق رضی الله عنه کی ترا وصیت کردم کی به شرکت من بخر تو چرا بهر خود تنها خریدی و عذر او
Mustafa aleyhisselâm’ın Allah razı olsun Sıddıyk’a “Ben sana beni de ortak et dememiş miydim ? Neye yalnız aldın? Diye darılması onun da özür getirmesi
گفت ای صدیق آخر گفتمت ** که مرا انباز کن در مکرمت 1075
Peygamber dedi ki: Ey Sıddıyk, sana demedim mi ki bu ihsanda beni de ortak et.