میدرد میدوزد این درزی عام ** جامهی صدسالگان طفل خام
Herkesin terzisi olan felek, yüz yaşındaki ham bebeklerin elbiselerini yırtar, diker!
لاغ او گر باغها را داد داد ** چون دی آمد داده را بر باد داد 1715
Lâtifesi, bahçelere bir letafet verir ama kış gelince verdiğin şeylerin hepsini yele verir!
پیرهطفلان شسته پیشش بهر کد ** تا به سعد و نحس او لاغی کند
Halbuki ihtiyar oğlancıklar, ihtiyaçları yüzünden onun kutlu, kutsuz devriyle alay etmek, eğlenmek için önüne oturmuşlardır!
گفتن درزی ترک را هی خاموش کی اگر مضاحک دگر گویم قبات تنگ آید
Terzinin,kendine gel,sus,yoksa bir gülünecek şey daha söylersem kaftanın dar gelir demesi.
گفت درزی ای طواشی بر گذر ** وای بر تو گر کنم لاغی دگر
Terzi dedi ki: A hadım ağası, vazgeç. Bir lâtife daha söylersem vay haline.
پس قبایت تنگ آید باز پس ** این کند با خویشتن خود هیچ کس
Sonra kaftanın dapdaracık olur. Hiç kimse kendi kendine böyle iş işler mi?
خندهی چه رمزی ار دانستیی ** تو به جای خنده خون بگرستیی
Gülüyorsun ama gülmenin yeri mi?Eğer bilseydin güleceğin yerde kan ağlardın.
بیان آنک بیکاران و افسانهجویان مثل آن ترکاند و عالم غرار غدار همچو آن درزی و شهوات و زبان مضاحک گفتن این دنیاست و عمر همچون آن اطلس پیش این درزی جهت قبای بقا و لباس تقوی ساختن
İşsizlerle masal arayanlar, o Türk’e benzerler, gaddar ve aldatıcı âlem de o terziye benzer. Şehvetler ve kadınlar,bu dünyanın gülünç şey söylemesidir .Ömür, ebedilik kaftanı ve takva elbisesi dikilmek üzere o terzinin önüne verilmiş atlas kumaştır.
اطلس عمرت به مقراض شهور ** برد پارهپاره خیاط غرور 1720
Ömrünün atlasını, ay makasıyla gurur terzisi kesip parça parça ediyor.
تو تمنا میبری که اختر مدام ** لاغ کردی سعد بودی بر دوام
Sense yıldızım, hep beni güldürseydi, hep kutlu olsaydı der, bunu istersin.
سخت میتولی ز تربیعات او ** وز دلال و کینه و آفات او
Onun terbilerine pek kızar, cilvesinden, kininden, aletlerinden hiddetlenirsin.
سخت میرنجی ز خاموشی او ** وز نحوس و قبض و کینکوشی او
Susmasından, kutsuzluğundan, tutukluluğundan, kinciliğinden incinirsin.
که چرا زهرهی طرب در رقص نیست ** بر سعود و رقص سعد او مهایست
Neden Zühre çalıp çığırmıyor dersin. Fakat onun kutluluğuna, oynayışına, çağırışına pek güvenme.
اخترت گوید که گر افزون کنم ** لاغ را پس کلیت مغبون کنم 1725
Yıldızın der ki: Lâtifeyi biraz daha fazlalaştırırsam seni tamamı ile aldatır, borçlu çıkarırım.
تو مبین قلابی این اختران ** عشق خود بر قلبزن بین ای مهان
Bu yıldızların işvesine bakma da ey hor hakîr kişi, erkeklere olan aşkına bak!
مثل
آن یکی میشد به ره سوی دکان ** پیش ره را بسته دید او از زنان
Birisi yola düşmüş, dükkâna gidiyordu. Gördü ki kadınlar yolu kapamış.
پای او میسوخت از تعجیل و راه ** بسته از جوق زنان همچو ماه
Hızlı yürümeden ayağı yanmaktaydı. Yolsa ay gibi kadınlarla doluydu, yol açmaya âdeta imkân yoktu.
رو به یک زن کرد و گفت ای مستهان ** هی چه بسیارید ای دخترچگان
Bir kadına yüz çevirdi de dedi ki: A bayağı mahlûklar, a kızcağızlar, ne de çoksunuz.
رو بدو کرد آن زن و گفت ای امین ** هیچ بسیاری ما منکر مبین 1730
Kadın, ona yüzünü döndü, ey emniyet sahibi dedi, bizim bolluğumuzu kötü görme.
بین که با بسیاری ما بر بساط ** تنگ میآید شما را انبساط
Bu kadar çoğuz ama öyle olduğu halde size bu çokluk bile az gelmede.
در لواطه میفتید از قحط زن ** فاعل و مفعول رسوای زمن
Kadın kıtlığından oğlancılığa düşüyorsunuz da yapan da dünyaya rezil rüsva oluyor, yaptıran da!
تو مبین این واقعات روزگار ** کز فلک میگردد اینجا ناگوار
Zamanın hâdiselerine bakma. Feleğin acılıklarını, hazım olunmaz şeylerini görme.
تو مبین تحشیر روزی و معاش ** تو مبین این قحط و خوف و ارتعاش
Rızkın, geçimin darlığına, şu kıtlığına, korkuya, titreyişe bakma.
بین که با این جمله تلخیهای او ** مردهی اویید و ناپروای او 1735
Şuna bak sen: Bu kadar acılıklarıyla beraber yine de onun için ölüyor, ondan bir türlü kendinizi çekemiyorsunuz.
رحمتی دان امتحان تلخ را ** نقمتی دان ملک مرو و بلخ را
Acı imtihanı bir rahmet bil, Belh ve Merv ülkelerine sahip olmayı bir gazap say.
آن براهیم از تلف نگریخت و ماند ** این براهیم از شرف بگریخت و راند
O İbrahim, telef olmaktan çekinmedi, ateşe atıldı, fakat yanmadı, bu İbrahim, şereften saltanattan kaçtı, kendisini ateşe attı.
آن نسوزد وین بسوزد ای عجب ** نعل معکوس است در راه طلب
Şaşılacak şey. Ateş onu yakmadı, bunu yaktı. İstek yolunda böyle tersine nallar vardır işte!
باز مکرر کردن صوفی سال را
Sofinin tekrar sual sorması
گفت صوفی قادرست آن مستعان ** که کند سودای ما را بی زیان
Sofi dedi ki: Yardımı dilenen Allah, kârımızı ziyansız etmeye kadirdir.
آنک آتش را کند ورد و شجر ** هم تواند کرد این را بیضرر 1740
Ateşi gül ve ağaç haline getiren, bunu da zararsız bir hale getirebilir.
آنک گل آرد برون از عین خار ** هم تواند کرد این دی را بهار
Dikenden gül çıkaran şu kışı da bahar edebilir.
آنک زو هر سرو آزادی کند ** قادرست ار غصه را شادی کند
Her serviyi hür bir halde sere serpe yücelten, derdi de neşe haline getirir.
آنک شد موجود از وی هر عدم ** گر بدارد باقیش او را چه کم
Onun lûtfuyla her şey, yokluktan var oldu. Var ettiğini ebedî kılarsa nesi eksilir ki?
آنک تن را جان دهد تا حی شود ** گر نمیراند زیانش کی شود
Bedene can verip dirilten, dirilttiğini öldürmezse ziyana mı girer?
خود چه باشد گر ببخشد آن جواد ** بنده را مقصود جان بیاجتهاد 1745
O cömert Allah, kulunun isteğini çalışmadan verse ne çıkar?
دور دارد از ضعیفان در کمین ** مکر نفس و فتنهی دیو لعین
Artık kullarından pusuda bekleyen nefis hilesiyle melûn şeytanın hilesini uzak tutsa ne olur ki?
جواب دادن قاضی صوفی را
Kadının sofiye cevap vermesi
گفت قاضی گر نبودی امر مر ** ور نبودی خوب و زشت و سنگ و در
Kadı dedi ki: Acı emir olmasaydı, dünyada çirkin, güzel taş ve inci bulunmasaydı,
ور نبودی نفس و شیطان و هوا ** ور نبودی زخم و چالیش و وغا
Nefis, şeytan heva ve hevese... Zahmet, meşakkat, savaş olmasaydı,
پس به چه نام و لقب خواندی ملک ** بندگان خویش را ای منهتک
A perdesi, yırtılmış adam; padişah kullarına ne ad takardı?
چون بگفتی ای صبور و ای حلیم ** چون بگفتی ای شجاع و ای حکیم 1750
Nasıl ey sabırlı, ey hilim sahibi, ey yiğitlik, ey hikmet ıssı diyebilirdi?
صابرین و صادقین و منفقین ** چون بدی بی رهزن و دیو لعین
Yol kesen ve melûn şeytan olmasaydı sabırlılar, doğrular ve yoksulları doyuranlar, nasıl belli olurdu?
رستم و حمزه و مخنث یک بدی ** علم و حکمت باطل و مندک بدی
Rüstem ve Hamza’yla namussuz, aynı ve bir olsaydı bilgi ve hikmet bâtıl olurdu.
علم و حکمت بهر راه و بیرهیست ** چون همه ره باشد آن حکمت تهیست
Bilgi ve hikmet, doğru yolla yolsuzluğu göstermek içindir. Her taraf yoldan ibaret olsaydı hikmet, abes ve boş bir şey olurdu.
بهر این دکان طبع شورهآب ** هر دو عالم را روا داری خراب
Sense bu acı sulu tabiat dükkânı için iki âleminde yıkılmasını hoş görüyorsun.
من همیدانم که تو پاکی نه خام ** وین سالت هست از بهر عوام 1755
Ben bilip duruyorum ki sen paksın, ham değilsin. Bu soruşunda aşağılık kişilerin anlaması için.
جور دوران و هر آن رنجی که هست ** سهلتر از بعد حق و غفلتست
Devranın cefası ile âlemdeki bütün eziyetler, Allah’dan uzak olmadan ve gafil bulunmadan daha kolaydır.
زآنک اینها بگذرند آن نگذرد ** دولت آن دارد که جان آگه برد
Çünkü bunlar hep geçer de onlar geçmez. Devlet, ona derler ki insanın canı uyanık olsun!
حکایت در تقریر آنک صبر در رنج کار سهلتر از صبر در فراق یار بود
Zahmete sabretmek ,sevgilinin ayrılığına sabretmetken kolaydır.
آن یکی زن شوی خود را گفت هی ** ای مروت را به یک ره کرده طی
Kadının biri kocasına dedi ki: Ey adamlığı bir adımda aşan!
هیچ تیمارم نمیداری چرا ** تا بکی باشم درین خواری چرا
Bana hiç bakmıyorsun, neden? Ne vaktedek bu horlukta kalacağım?
گفت شو من نفقه چاره میکنم ** گرچه عورم دست و پایی میزنم 1760
Kocası dedi ki: Boğazına bakıyorum, çıplağım ama elim ayağım var, çalışıp çabalıyorum.
نفقه و کسوهست واجب ای صنم ** از منت این هر دو هست و نیست کم
Güzelim, ere kadının boğazına ve elbisesine bakmak farzdır. Ben ikisine de bakıyorum. Bu hususlarda eksiğin, gediğin yok.
آستین پیرهن بنمود زن ** بس درشت و پر وسخ بد پیرهن
Kadın, gömleğinin yenini gösterdi. Pek kaba ve kirliydi.
گفت از سختی تنم را میخورد ** کس کسی را کسوه زین سان آورد
Dedi ki: Kabalığından bedenimi yiyor. Kimse kimseye bu çeşit elbise verir mi?