ابتلاام میکنی آه الغیاث ** ای ذکور از ابتلاات چون اناث
Medet ey feryada yetişen Allahm, sen beni dertlere müptelâ etmektesin. Senin verdiğin dertlerle erler bile kadınlara döner.
تا بکی این ابتلا یا رب مکن ** مذهبیام بخش و دهمذهب مکن
Bu derde uğratış niceye dek, yapma Yarabbi. Bana bir yol bağışla, on yol verme bana.
اشتریام لاغری و پشت ریش ** ز اختیار همچو پالانشکل خویش
Sırtı yaralı arık bir deveyim; sırtımda bir semere benzeyen ihtiyar yüzünden sırtım yaralandı.
این کژاوه گه شود این سو گران ** آن کژاوه گه شود آن سو کشان 215
Arkamdaki bu mahfe, gâh ağır gelip beni bu yana çekmede, gâh öbür tarafa yanlayıp beni o yana sürüklemede.
بفکن از من حمل ناهموار را ** تا ببینم روضهی ابرار را
Bu uygunsuz yükü sırtımdan al da iyi kişilerin bahçelerini göreyim.
همچو آن اصحاب کهف از باغ جود ** میچرم ایقاظ نی بل هم رقود
Uyanık olarak değil de Ashabı Kehf gibi uykuda olarak cömertlik bahçesinde yayılayım.
خفته باشم بر یمین یا بر یسار ** برنگردم جز چو گو بیاختیار
Sağıma, soluma yatıp uyuyayım, fakat ancak top gibi ihtiyarsız olarak yuvarlanayım.
هم به تقلیب تو تا ذات الیمین ** یا سوی ذات الشمال ای رب دین
Ey din Allahsı, sağıma da dönersem senin döndürmenle döneyim, soluma da dönersem senin döndürmenle.
صد هزاران سال بودم در مطار ** همچو ذرات هوا بیاختیار 220
Yüz binlerce yıllardır havadaki zerreler gibi ihtiyarsızdım.
گر فراموشم شدست آن وقت و حال ** یادگارم هست در خواب ارتحال
O zamanı ve o hali unuttum ama uykuda bu âlemden göçüp gitmem, bana o âlemden bir armağan.
میرهم زین چارمیخ چارشاخ ** میجهم در مسرح جان زین مناخ
Uyku zamanı bu dört unsur çarmıhından kurtulur, şu daracık yurttan can yaylasına sıçrar, çıkarım.
شیر آن ایام ماضیهای خود ** میچشم از دایهی خواب ای صمد
Uyku dadısından o geçmiş günlerin sütünü içerim ey bir şeye ihtiyacı olmayan ve herkes kendisine muhtaç olan Allah.
جمله عالم ز اختیار و هست خود ** میگریزد در سر سرمست خود
Bütün âlem, kendi ihtiyarından, kendi varlığından sarhoşluk âlemine kaçmaktadır.
تا دمی از هوشیاری وا رهند ** ننگ خمر و زمر بر خود مینهند 225
Bu suretle herkes, şarap, çalgı gibi şeylere düşer de kendi aklından bir an olsun kurtulmaya çalışır.
جمله دانسته کای این هستی فخ است ** فکر و ذکر اختیاری دوزخ است
Herkes bilir ki bu varlık tuzaktır. İnsanın kendi ihtiyarı ile bir şeyi düşünmesi, bir şeyi anması cehennemdir âdeta.
میگریزند از خودی در بیخودی ** یا به مستی یا به شغل ای مهتدی
Onun için herkes varlığından, kendiliğinden geçme âlemine, yahut sarhoşluğa kaçar, yahut da bir işe koyulup kendini unutur.
نفس را زان نیستی وا میکشی ** زانک بیفرمان شد اندر بیهشی
Fakat yine bu âlemden kendini çeker, varlık âlemine gelirsin. Çünkü o kendini unutma âlemine Allah fermanı olmadan gitmiştik.
لیس للجن و لا للانس ان ** ینفذوا من حبس اقطار الزمن
Ne cin, zaman kaydının hapsinden kurtulabilir, ne insan.
لا نفوذ الا بسلطان الهدی ** من تجاویف السموات العلی 230
Yüce göklere çıkmak, ancak doğru yolu bulma kuvvetiyle olabilir.
لا هدی الا بسلطان یقی ** من حراس الشهب روح المتقی
İnsan, doğru yolu ancak Allah’dan çekinen kulun ruhunu, göklerden şeytanları kovan şahaplardan koruyan kuvvetle bulabilir.
هیچ کس را تا نگردد او فنا ** نیست ره در بارگاه کبریا
Yok olmadıkça hiç kimseye ululuk tapısına varmaya yol yoktur.
چیست معراج فلک این نیستی ** عاشقان را مذهب و دین نیستی
Göklere yücelme nedir? Şu yokluk. Âşıkların yolu da yokluktur, dini de.
پوستین و چارق آمد از نیاز ** در طریق عشق محراب ایاز
Aşk yolunda yalvarma bakımından pöstekiyle çarık, Eyaz’a mihrap olmuştur.
گرچه او خود شاه را محبوب بود ** ظاهر و باطن لطیف و خوب بود 235
Gerçi onu padişah severdi.. İçi de güzeldi, dışı da.
گشته بیکبر و ریا و کینهای ** حسن سلطان را رخش آیینهای
Fakat kendisi de kibirsiz riyasız, kinsiz bir hale gelmişti. Yüzü, padişahın güzelliğine bir anda kesilmişti.
چونک از هستی خود او دور شد ** منتهای کار او محمود بد
Varlığından uzaklaştığı için işinin sonu da Mahmut oldu.
زان قویتر بود تمکین ایاز ** که ز خوف کبر کردی احتراز
Eyaz, kibir korkusundan çekinirdi de onun için temkini, pek kuvvetli bir hale gelmişti.
او مهذب گشته بود و آمده ** کبر را و نفس را گردن زده
O tertemiz bir hale gelmişti. Kibrin, nefsin boynunu vurmuştu.
یا پی تعلیم میکرد آن حیل ** یا برای حکمتی دور از وجل 240
Ya o düzenleri halka bir şey öğretmek için yapıyor, yahut korkudan uzak bir hikmet yüzünden böyle bir harekette bulunuyordu.
یا که دید چارقش زان شد پسند ** کز نسیم نیستی هستیست بند
Yahut varlık, yokluk rüzgârları ile esip gelen bir bağ olduğundan her gün çarığını görmeyi istiyor,
تا گشاید دخمه کان بر نیستیست ** تا بیاید آن نسیم عیش و زیست
Bu suretle de yokluk definesinin üstüne kurulan yapının kapısını açmak, o zevk yaşayışının yelini bulmak diliyordu.
ملک و مال و اطلس این مرحله ** هست بر جان سبکرو سلسله
Bu kaynağın malı, mülkü, atlası, çabuk yürüyüp giden cana bir zincirdir.
سلسلهی زرین بدید و غره گشت ** ماند در سوراخ چاهی جان ز دشت
Buna kapılan, şu altın zinciri gördü de kapıldı, ruhu bir delik içinde kaldı, ovalara çıkamadı.
صورتش جنت به معنی دوزخی ** افعیی پر زهر و نقشش گل رخی 245
Görünüşü cennet ama hakikatte bir cehennem. Üstü güllü nakışlarla bezenmiş bir zehirli yılan.
گرچه مؤمن را سقر ندهد ضرر ** لیک هم بهتر بود زانجا گذر
İnanan kişiye cehennem zarar vermez ama oradan geçmemek daha iyidir ya.
گرچه دوزخ دور دارد زو نکال ** لیک جنت به ورا فی کل حال
Cehennem ona bir zeval vermez. Vermez ama herhalde cennet, onun için daha hoştur ya.
الحذر ای ناقصان زین گلرخی ** که بگاه صحبت آمد دوزخی
Ey noksan kişiler, şu gül yüzlülerden sakının. Onlarla konuşmaya kalktınız, düşüp kalkmaya başladınız mı anlarsınız ki onlar cehennemdir.
حکایت غلام هندو کی به خداوندزادهی خود پنهان هوای آورده بود چون دختر را با مهتر زادهای عقد کردند غلام خبر یافت رنجور شد و میگداخت و هیچ طبیب علت او را در نمییافت و او را زهرهی گفتن نه
Bir Hintli köle, efendisinin kızına gizlice âşık olmuştu . Kızı, bir ulu adamın oğluna verdiler. Köle haber alınca hastalandı, yanıp yakılmaya başladı.Ne doktor,derdini anlıyordu,ne de onda söylemeye kudret vardı.
خواجهای را بود هندو بندهای ** پروریده کرده او را زندهای
Zengin bir adamın Hintli bir kölesi vardı. Onu beslemiş, büyütmüş, Âdeta ölüyken diriltmişti.
علم و آدابش تمام آموخته ** در دلش شمع هنر افروخته 250
Bilgi ve edep belletmiş, gönlünde hüner ışığını yakmıştı.
پروریدش از طفولیت به ناز ** در کنار لطف آن اکرامساز
Çocukluğundan beri nazla yetiştirilmiş, o iyilikçi adam, onu lütuf kucağında büyütmüştü.
بود هم این خواجه را خوش دختری ** سیماندامی گشی خوشگوهری
Bu zengin adamında güzel, gümüş bedenli, yaradılışı ahlâkı hoş bir kızı vardı.
چون مراهق گشت دختر طالبان ** بذل میکردند کابین گران
Kız, evlenme çağına girince kızı isteyenler, ona ağır nikâh parası vermeye başladılar.
میرسیدش از سوی هر مهتری ** بهر دختر دم به دم خوزهگری
Her ulu adamdan kız istemeye bir görücü geliyordu.
گفت خواجه مال را نبود ثبات ** روز آید شب رود اندر جهات 255
Adam, malın sebatı yoktur, gece gelir, gündüz dağılıverir.
حسن صورت هم ندارد اعتبار ** که شود رخ زرد از یک زخم خار
Güzelliğin de değeri yoktur. Bir diken yarası ile renk solup sararıverir.
سهل باشد نیز مهترزادگی ** که بود غره به مال و بارگی
Büyük bir adamın oğlu olmak da bir şey değil. Bu çeşit gençler mala mülke gururlanır.
ای بسا مهتربچه کز شور و شر ** شد ز فعل زشت خود ننگ پدر
Nice büyük adamların oğulları vardır ki kötülükte bulunur, yaptığı kötü iş yüzünden babasına bir âr olur.
پر هنر را نیز اگر باشد نفیس ** کم پرست و عبرتی گیر از بلیس
Hünerli, bilgili kişi iyidir ama İblisten ibret al, ona da az tap.
علم بودش چون نبودش عشق دین ** او ندید از آدم الا نقش طین 260
Onun da bilgisi vardı ama din aşkı yoktu, bu yüzden Âdem’in yalnız topraktan yaratılan suretini gördü.
گرچه دانی دقت علم ای امین ** زانت نگشاید دو دیدهی غیببین
Ey emin kişi, bilgide ne kadar ileri gidersen git onunla gaybı gören gözün açılmaz ki!