چون یکی حرفی فراق سین و بیست ** خامشی اینجا مهمتر واجبیست
Bir harf bile sin’le be’yi ayırıyor. Burada susmak, en lüzumlu bir şey.
چون الف از خود فنا شد مکتنف ** بی و سین بی او همیگویند الف 2245
Elif, varlığından yok olmuştur ama o harfi olmaksızın da be’yle sin, elifi söyler durur.
ما رمیت اذ رمیت بی ویست ** همچنین قال الله از صمتش بجست
“Sen atmadın attığın vakit, o attı” âyeti Peygamberin varlığı olmadan inmiştir. Peygamber de kendi varlığından geçmiş, susmuş, Tanrı diliyle söylemeye koyulmuştur da ondan sonra “Allah dedi” demiştir.
تا بود دارو ندارد او عمل ** چونک شد فانی کند دفع علل
İlâç, ilâç olarak kaldıkça tesirsizdir. Fakat içildi, yendi de varlığından geçti mi tesir eder.
گر شود بیشه قلم دریا مداد ** مثنوی را نیست پایانی امید
Ormanlar kalem olsa, denizler mürekkep olsa yine Mesnevi’nin biteceğini umma.
چارچوب خشتزن تا خاک هست ** میدهد تقطیع شعرش نیز دست
Toprak oldukça ve kerpiç dökücü, toprağı karıp dört sopadan meydana gelen kalıba döktükçe bu kitabın şiiri de uzar gider.
چون نماند خاک و بودش جف کند ** خاک سازد بحر او چون کف کند 2250
Hatt3a toprak kalmasa, yapılan kerpiç kurusa yine onun denizi coşar, köpürür... Köpüklerden toprak düzer.
چون نماند بیشه و سر در کشد ** بیشهها از عین دریا سر کشد
Orman kalmasa, ağaçlar tükense ormanlık, bu sefer denizin içinden biter, baş gösterir.
بهر این گفت آن خداوند فرج ** حدثوا عن بحرنا اذ لا حرج
Onun için sıkıntıları gideren o zat, “Bizim denizimizden zuhur eden sözleri rivayet edin. Bu hususta size bir teklif yoktur” dedi.
باز گرد از بحر و رو در خشک نه ** هم ز لعبت گو که کودکراست به
Denizden dön, yüzünü karaya ko. Oyundan oyuncaktan bahset, çocuğa bu daha iyi!
تا ز لعبت اندک اندک در صبا ** جانش گردد با یم عقل آشنا
Çocukluğunda oyunla oynarsa da yavaş yavaş akıl denizine âşina olur, o denize dalar, yüzer.
عقل از آن بازی همییابد صبی ** گرچه با عقلست در ظاهر ابی 2255
Çocuk, oyunla akıllanır, oynaya oynaya aklı başına gelir onun. Oyun, görünüşte akla uymaz ama iş böyledir işte:
کودک دیوانه بازی کی کند ** جزو باید تا که کل را فی کند
Deli çocuk, oyun oynar mı? Cüzü lâzım ki külle dönsün.
رجوع کردن به قصهی قبه و گنج
Kubbe ve define hikâyesi
نک خیال آن فقیرم بیریا ** عاجز آورد از بیا و از بیا
İşte o yoksulun hayali, riyasız olarak gel, gel demekle beni âciz bıraktı.
بانگ او تو نشنوی من بشنوم ** زانک در اسرار همراز ویم
Onun sesini sen duymazsın ama ben duyarım. Çünkü gizlilik âleminde onun sırdaşıyım ben.
طالب گنجش مبین خود گنج اوست ** دوست کی باشد به معنی غیر دوست
Onu define arıyor sanma. Define kendisi. Dost, mânada dosttan başka bir şey olabilir mi?
سجده خود را میکند هر لحظه او ** سجده پیش آینهست از بهر رو 2260
Her lâhza o, kendisine secde etmede. Yüzünü görmek için önüne bir ayna koymuş secde ediyor.
گر بدیدی ز آینه او یک پشیز ** بیخیالی زو نماندی هیچ چیز
Aynada hakikati bir habbecik görseydi ondan bir hayalden başka bir şey kalmazdı.
هم خیالاتش هم او فانی شدی ** دانش او محو نادانی شدی
Hayalleri de yok olurdu, kendisi de. Bilgisi, bilgisizlikte mahvolmak olurdu.
دانشی دیگر ز نادانی ما ** سر برآوردی عیان که انی انا
Bizim bilgisizliğimizden başka bir bilgi, şüphe yok ki benim diye apaçık baş gösterirdi.
اسجدوا لادم ندا آمد همی ** که آدمید و خویش بینیدش دمی
Âdem’e secde edin diye ses gelip durmada. Âdem’seniz bir an olsun kendinizi görün!
احولی از چشم ایشان دور کرد ** تا زمین شد عین چرخ لاژورد 2265
Bu ses, meleklerin gözünden şaşılığı giderdi de yeryüzü, onlarca lâcivert gökyüzünün aynı oldu.
لا اله گفت و الا الله گفت ** گشت لا الا الله و وحدت شکفت
Tanrı’dan başka tapacak yoktur dedi, tapacak yalnız Tanrı’dır demekle ondan başka varlık yoktur demiş oldu ve birlik açıldı.
آن حبیب و آن خلیل با رشد ** وقت آن آمد که گوش ما کشد
O dostun, o doğru yolu bulmuş sevgilinin kulağımızı çekmesi zamanı geldi.
سوی چشمه که دهان زینها بشو ** آنچ پوشیدیم از خلقان مگو
Kulağımızı tutup çeşmeye götürerek ağzını burada, bu suyla yıka, halktan gizlediğin şeyleri söyleme demesinin tam vakti.
ور بگویی خود نگردد آشکار ** تو به قصد کشف گردی جرمدار
Fakat söylesen de o meydana çıkmaz ki. Yalnız sen açmayı kastetmekle suçlu olursun, o kadar.
لیک من اینک بریشان میتنم ** قایل این سامع این هم منم 2270
Fakat ben, onların etrafında dönüp duruyorum işte. Bunu söyleyen de benim dinleyen de.
صورت درویش و نقش گنج گو ** رنج کیشاند این گروه از رنج گو
Yoksulun ve definenin suretini söyle. Bunlar, eziyet çekenlerdir, o eziyeti anlat bakalım!
چشمهی راحت بریشان شد حرام ** میخورند از زهر قاتل جامجام
Rahmet çeşmesi, onlara haram oldu. Öldürücü zehri kadeh kadeh içiyorlar.
خاکها پر کرده دامن میکشند ** تا کنند این چشمهها را خشکبند
Eteklerine toprak doldurmuşlar, şu kaynakları doldurmaya geliyorlar.
کی شود این چشمهی دریامدد ** مکتنس زین مشت خاک نیک و بد
Denizden yardım gören bu kaynak, şu iyi kötü bir avuç toprağın çalışıp çabalaması ile dolar mı hiç?
لیک گوید با شما من بستهام ** بیشما من تا ابد پیوستهام 2275
Fakat sizi bıraktım, size karşı kurudum, ebediyen de akmayacağım der…
قوم معکوساند اندر مشتها ** خاکخوار و آب را کرده رها
Halk, iştah bakımından ters tabiatlıdır. Öyleleri vardır ki suyu bırakır, içmez de toprak yer.
ضد طبع انبیا دارند خلق ** اژدها را متکا دارند خلق
Halk peygamberlerin tabiatlarına zıttır, tutar ejderhaya dayanır.
چشمبند ختم چون دانستهای ** هیچ دانی از چه دیده بستهای
Tanrı’nın göze mühür vurmasını, gözü kapatmasını bildin, fakat neden göz yumdun, bunu da bildin mi?
بر چه بگشادی بدل این دیدهها ** یک به یک بس البدل دان آن ترا
Gözünü yumdun da onun yerine şu gözlerini neye açtın? Bir bir, bil ki kapadığın gözün yerine gelen kötü gözlerdir onlar.
لیک خورشید عنایت تافتهست ** آیسان را از کرم در یافتهست 2280
Fakat inayet güneşi parlayıp doğmuş, ümidini kesenlere lûtfetmiştir.
نرد بس نادر ز رحمت باخته ** عین کفران را انابت ساخته
Rahmetiyle görülmemiş bir tavla oyununa girişir. Küfrün ta kendisini tövbe haline kor.
هم ازین بدبختی خلق آن جواد ** منفجر کرده دو صد چشمهی وداد
O cömert Tanrı halkın bu bahtsızlığını görüp iki yüz tane sevgi çeşmesi akıtmıştır.
غنچه را از خار سرمایه دهد ** مهره را از مار پیرایه دهد
O, koncaya dikenden sermaye verir, dikenden gonca bitirir. Yılan boynuzu ile yılanı süsler, bezer.
Gece karanlığından gündüzü çıkarır. Yoksulun elinden zenginlik izhar eder.
آرد سازد ریگ را بهر خلیل ** کو با داود گردد هم رسیل 2285
Halil’e kumu un yapar, Davut’a dağı enis kılar.
کوه با وحشت در آن ابر ظلم ** بر گشاید بانگ چنگ و زیر و بم
O karanlık bulutların altındaki dağ, olanca vahşetiyle beraber ağız açar, zir ve bem perdelerinden çenk çalar.
خیز ای داود از خلقان نفیر ** ترک آن کردی عوض از ما بگیر
Ey halktan nefret eden Davut, kalk. Onları terk ettin, yerine bizi dinle, beraber çalalım der.
انابت آن طالب گنج به حق تعالی بعد از طلب بسیار و عجز و اضطرار کی ای ولی الاظهار تو کن این پنهان را آشکار
O define isteyen yoksulun bir çok araştırmadan sonra âciz kalıp ey her şeyi meydana çıkaran, sen bu gizli sırrı meydana çıkar diye ulu Tanrı’ya yalvarması
گفت آن درویش ای دانای راز ** از پی این گنج کردم یاوهتاز
O derviş dedi ki: Ey sırları bilen, bu define için ömrümü zây ettim.
دیو حرص و آز و مستعجل تگی ** نی تانی جست و نی آهستگی
Hırs şeytanı, acele ettirdi, bana. Ne yavaşlığım kaldı, ne tedbirim, ne ihtiyatım.
من ز دیگی لقمهای نندوختم ** کف سیه کردم دهان را سوختم 2290
Tencereden bir lokma bile yemedim. Yalnız avucum siyahlandı, ağzım yandı.
خود نگفتم چون درین ناموقنم ** زان گرهزن این گره را حل کنم
Bunu iyice bilmiyorum, bari bu düğümü bağlayana müracaat ederek çözeyim demedim.
قول حق را هم ز حق تفسیر جو ** هین مگو ژاژ از گمان ای سخترو
Tanrı’nın sözünü de Tanrı sözü ile tefsire kalkış. Kendine gel de zannına uyup hezeyan etme a pek yüzlü!
آن گره کو زد همو بگشایدش ** مهره کو انداخت او بربایدش
Düğümü kim bağladıysa o çözer. Bu nükteleri, bu sırları, yine söyleyen açar.