در هوا بر داشت آن بند قصیل ** اشتر بختی سبک بیقال و قیل 2480
Havaya kaldırdı. Hiçbir söz söylemeden o esrik deve,otu yedi, sonra dedi kİ:
که مرا خود حاجت تاریخ نیست ** کین چنین جسمی و عالی گردنیست
Benim için doğum tarihine zaten hacet yok. Bende bu çeşit gövde ve bu uzun boy varken buna ne hacet?
خود همه کس داند ای جان پدر ** که نباشم از شما من خردتر
Yavrum, herkes bilir ki ben, sizden küçük değilim.
داند این را هرکه ز اصحاب نهاست ** که نهاد من فزونتر از شماست
Akıl, fikir sahipleri, bilirler ki yaratılışım sizden üstündür.
جملگان دانند کین چرخ بلند ** هست صد چندان که این خاک نژند
Hıristiyan da, hepiniz bilirsiniz ki dedi bu yüce gök, şu eski yeryüzünden yüzlerce defa geniştir.
کو گشاد رقعههای آسمان ** کو نهاد بقعههای خاکدان 2485
Nerede gökyüzünün acayip genişlikleri, nerede şu yerin köşeleri, bucakları?
جواب گفتن مسلمان آنچ دید به یارانش جهود و ترسا و حسرت خوردن ایشان
Müslümanın, arkadaşları olan Yahudi ve Hıristiyana gördüğü rüyayı söylemesi ve onların hayıflanmaları
پس مسلمان گفت ای یاران من ** پیشم آمد مصطفی سلطان من
Müslüman, bunu üzerine dedi ki: Dostlar, sultanım Mustafa zuhur etti.
پس مرا گفت آن یکی بر طور تاخت ** با کلیم حق و نرد عشق باخت
Bana dedi ki: Onların birisi Tur’a gitti, Tanrı Kelim’ine arkadaş oldu, aşk tavlası oynamaya girişti.
وان دگر را عیسی صاحبقران ** برد بر اوج چهارم آسمان
Öbürünü de sahip kıran İsa aldı, dördüncü kat göğe çıkardı.
خیز ای پس ماندهی دیده ضرر ** باری آن حلوا و یخنی را بخور
Kalk a arda kalmış zarar görmüş adam! Bari o helva ile yahniyi sen ye.
آن هنرمندان پر فن راندند ** نامهی اقبال و منصب خواندند 2490
O hünerli, sanatlı kişiler, koştular; devlet ve mevki mektubunu okudular.
آن دو فاضل فضل خود در یافتند ** با ملایک از هنر در بافتند
O iki faziletli er, lûtuf ve ihsanlar buldular, meleklere karıştılar.
ای سلیم گول واپس مانده هین ** بر جه و بر کاسهی حلوا نشین
Ey arda kalmış sâf ve bön! Kalk, sıçra da helva kâsesinin başına otur!
پس بگفتندش که آنگه تو حریص ** ای عجیب خوردی ز حلوا و خبیص
Bu sözü duyunca Hıristiyan’la Yahudi a haris dediler, yoksa helvayı yedin mi?
گفت چون فرمود آن شاه مطاع ** من کی بودم تا کنم زان امتناع
Müslüman, “O emrine itaat edilen padişah, emredince ben kimim ki buyruğuna uymayayım?
تو جهود از امر موسی سر کشی ** گر بخواند در خوشی یا ناخوشی 2495
Sen Yahudi’sin Musa’nın emrinden baş çekebilir misin? Seni iyi ve kötü bir şeye koşsa emrinden nasıl olur da dışarı çıkabilirsin?
تو مسیحی هیچ از امر مسیح ** سر توانی تافت در خیر و قبیح
Sen de Mesih’e tâbisin, hayır veya şer, herhangi bir işte Mesih’in emrine karşı durabilir misin?
من ز فخر انبیا سر چون کشم ** خوردهام حلوا و این دم سرخوشم
E... Artık ben nasıl olur da peygamberlerin övündüğü Peygamberimin emrinden dışarı çıkabilirim? Helvayı yedim tabiî, şimdi de sarhoşum işte!” dedi.
پس بگفتندش که والله خواب راست ** تو بدیدی وین به از صد خواب ماست
Bunun üzerine vallahi dediler, rüya, senin rüyan. Bu gördüğün rüya, bizim yüzlerce rüyamızdan üstün.
خواب تو بیداریست ای بو بطر ** که به بیداری عیانستش اثر
Ey neşeli zat, senin uykun, uyanıklık. Rüyanın eserini uyanıklıkla bile görüyorsun.
در گذر از فضل و از جهدی و فن ** کار خدمت دارد و خلق حسن 2500
Sen de faziletten, yiğitlikten, hünerden geç, iş hizmette ve güzel huydadır.
بهر این آوردمان یزدان برون ** ما خلقت الانس الا یعبدون
Tanrı, bizi bunun için meydana getirdi. “İnsanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım, cinleri de” dedi.
سامری را آن هنر چه سود کرد ** کان فن از باب اللهش مردود کرد
Samiri’nin hüneri, neyini fazlalaştırdı ki? O hüner kendisini Tanrı kapısından sürdürdü.
چه کشید از کیمیا قارون ببین ** که فرو بردش به قعر خود زمین
Kaarun’un başına kimya bilgisinden neler geldi? Seyret de bak. Yer, onu ta dibine kadar çekti.
بوالحکم آخر چه بر بست از هنر ** سرنگون رفت او ز کفران در سقر
Ebülhakem, hünerinden ne elde etti? Küfrüyle inkârıyle baş aşağı cehenneme gitti.
خود هنر آن داد که دید آتش عیان ** نه کپ دل علی النار الدخان 2505
Hüner odur ki ateşi apaçık göresin; duman ateşe delalet eder demeyesin bunu böyle bil!
ای دلیلت گندهتر پیش لبیب ** در حقیقت از دلیل آن طبیب
Senin delilin hakikatte hekimin delilinden daha kokmuştur.
چون دلیلت نیست جز این ای پسر ** گوه میخور در کمیزی مینگر
Oğul, senin delilin bundan başka bir şey değilse pislik ye, sidiğe bak dur.
ای دلیل تو مثال آن عصا ** در کفت دل علی عیب العمی
Delilin, asâya benzer senin. Elindedir de körlüğünden göremediğin şeyleri, güya onunla anlarsın.
غلغل و طاق و طرنب و گیر و دار ** که نمیبینم مرا معذور دار
Bu gürültüyü, bu kap tutu göremiyorum, beni mazur tut diyorsun âdeta.
منادی کردن سید ملک ترمد کی هر کی در سه یا چهار روز به سمرقند رود به فلان مهم خلعت و اسپ و غلام و کنیزک و چندین زر دهم و شنیدن دلقک خبر این منادی در ده و آمدن به اولاقی نزد شاه کی من باری نتوانم رفتن
Tirmiz padişahı Seyyid’in “ Kim filân işi görmek üzere Semerkand’a üç yahut dört günde gidebilirse ona elbise, at, köle ce cariyeyle şu kadar altın vereceğim” diye tellâl çağırtması, köyde bulunan Delkak’ın bunu duyup “Ben gidemem, bu iş benim işim değil” diye padişaha müracaat etmesi
سید ترمد که آنجا شاه بود ** مسخرهی او دلقک آگاه بود 2510
Delkak, Tirmiz’de padişah olan Seyyid’in her şeyi bilen akıllı bir maskarasıydı.
داشت کاری در سمرقند او مهم ** جستالاقی تا شود او مستتم
Padişahın Semerkant’da mühim bir işi vardı. O işi derhal yapıp gelecek bir adam aradı.
زد منادی هر که اندر پنج روز ** آردم زانجا خبر بدهم کنوز
“Beş günde oraya gidip gelecek ve bana haber getirecek olana hazineler vereceğim” diye tellal çağırttı.
دلقک اندر ده بد و آن را شنید ** بر نشست و تا بترمد میدوید
Delkak, köydeydi. Bunu duyunca eşeğine bindi. Tirmiz’e doğru koşturmaya başladı.
مرکبی دو اندر آن ره شد سقط ** از دوانیدن فرس را زان نمط
Öyle koşturuyordu ki eşek sakatlandı. Ata bindi at da çatladı.
پس به دیوان در دوید از گرد راه ** وقت ناهنگام ره جست او به شاه 2515
Nihayet yol tozlarına bulanmış bir halde Tirmiz’e gelip divana girdi. Vakitsiz olmakla beraber padişahın huzuruna girmek istedi.
فجفجی در جملهی دیوان فتاد ** شورشی در وهم آن سلطان فتاد
Divana bir fısıltıdır düştü. Padişah da vehimlendi âdeta.
خاص و عام شهر را دل شد ز دست ** تا چه تشویش و بلا حادث شدست
Şehrin ileri gelenleri de ürktüler, geri kalanları da. Acaba diyorlardı, ne fitne ne kötülük çıktı?
یا عدوی قاهری در قصد ماست ** یا بلایی مهلکی از غیب خاست
Kuvvetli bir düşman mı kast etti bize, yoksa kaza ve kaderden helâk edici bir felakete mi uğradık?
که ز ده دلقک به سیران درشت ** چند اسپی تازی اندر راه کشت
Ne oldu da Delkak, köyden kalktı, böyle aceleyle yola düştü, yolda birkaç tane Arap atını çatlattı?
جمع گشته بر سرای شاه خلق ** تا چرا آمد چنین اشتاب دلق 2520
Halk, padişahın sarayının kapısına toplandı. Bakalım Delkak, böyle acele niçin geldi diye bekliyorlardı.
از شتاب او و فحش اجتهاد ** غلغل و تشویش در ترمد فتاد
Onun acelesinden, o telaşından Tirmiz’de bir gürültüdür koptu.
آن یکی دو دست بر زانوزنان ** وآن دگر از وهم واویلیکنان
Biri iki eliyle dizlerini dövüyor, öbürü eyvahlar olsun, başımıza gelenler nedir, diye bağırıyordu.
از نفیر و فتنه و خوف نکال ** هر دلی رفته به صد کوی خیال
Herkes, korkudan, gürültüden bir felaket düşünmede, bir başka çeşit düşünceye kapılmada, yüzlerce hayallere düşmedeydi.
هر کسی فالی همیزد از قیاس ** تا چه آتش اوفتاد اندر پلاس
Hırkamıza düşen bu ateş nedir, diye herkes aklınca bir şeyler kuruyordu.
راه جست و راه دادش شاه زود ** چون زمین بوسید گفتش هی چه بود 2525
Delkak, huzuruna gitmek istedi. Padişah derhal izin verdi. Yeri öpünce padişah “Ne oldu yahu” dedi.
هرکه میپرسید حالی زان ترش ** دست بر لب مینهاد او که خمش
Kim, o ekşi suratlı adama bir şey sorduysa parmağını ağzına götürüp sus demekteydi.
وهم میافزود زین فرهنگ او ** جمله در تشویش گشته دنگ او
Bu hareketinden halkın, vehmi artıyor, herkes derleniyor, şaşırıp kalıyordu.
کرد اشارت دلق که ای شاه کرم ** یکدمی بگذار تا من دم زنم
Delkak, padişahın emri üzerine ey kerem sahibi padişahım dedi, bir an dur da nefes alayım.
تا که باز آید به من عقلم دمی ** که فتادم در عجایب عالمی
Aklım başıma gelsin. Çünkü acayip bir âleme düştüm.