مشورت کن با گروه صالحان ** بر پیمبر امر شاورهم بدان
İyi kişilerle danış, görüş. Peygamber “İşlerini meşveretle yapar onlar” dedi, bunu böyle bil!
امرهم شوری برای این بود ** کز تشاور سهو و کژ کمتر رود
İşleri meşveretle yapmak, şunun içindir: Meşveretten hata ve eğrilik, az meydana gelir.
این خردها چون مصابیح انورست ** بیست مصباح از یک روشنترست
Bu akıllar, aydın kandillere benzer. Elbette yirmi kandil bir kandilden daha ziyade aydınlık verir.
بوک مصباحی فتد اندر میان ** مشتعل گشته ز نور آسمان
Belki aralarına gökyüzünün nurundan yanmış bir kandil düşüverir.
غیرت حق پردهای انگیختست ** سفلی و علوی به هم آمیختست 2615
Tanrı gayreti, ortaya bir perde salmıştır. Aşağılık ve yücelik âlemine mensup olanları birbirine karıştırmış, karmıştır.
گفت سیروا میطلب اندر جهان ** بخت و روزی را همیکن امتحان
“Yürüyün âlemi gezin” demiştir. Sen de gez, dolaş da bahtını, rızkını sınaya dur.
در مجالس میطلب اندر عقول ** آن چنان عقلی که بود اندر رسول
Meclislerde, peygamber de bulunan akıl gibi bir akıl ara.
زانک میراث از رسول آنست و بس ** که ببیند غیبها از پیش و پس
Çünkü peygamberden, miras kalan ancak odur. Bu akıl, gaypları önden de görür, arttan da.
در بصرها میطلب هم آن بصر ** که نتابد شرح آن این مختصر
Bu kısa kesilen kitapta anlatılmasına imkan bulunmayan gözü de gözler arasında ara.
بهر این کردست منع آن با شکوه ** از ترهب وز شدن خلوت به کوه 2620
İşte o azametli peygamber, rahipliği, dağlara çekilip yalnızca ibadet etmeyi bunun için menetmiştir.
تا نگردد فوت این نوع التقا ** کان نظر بختست و اکسیر بقا
İnsanlar birbirleri ile buluşsunlar diye bunu kaldırmıştır. Çünkü böyle bir göze sahip adamın bakışı bahttır, ebedilik iksiridir.
در میان صالحان یک اصلحیست ** بر سر توقیعش از سلطان صحیست
Temiz kişiler arasında tertemiz biri vardır ki padişah, onun fermanının üstüne “Şah” çekmiştir.
کان دعا شد با اجابت مقترن ** کفو او نبود کبار انس و جن
Onun duası, icabet edilir. İnsanların, cinlerin en ulularının içinde bile ona eşit yoktur.
در مریاش آنک حلو و حامض است ** حجت ایشان بر حق داحض است
Onunla inada girişen, ister tatlı olsun, ister ekşi; Tanrı’ya karşı hiçbir delili yoktur.
که چو ما او را به خود افراشتیم ** عذر و حجت از میان بر داشتیم 2625
Çünkü biz onu yücelttik... Özrü, delili ortadan kaldırdık.
قبله را چون کرد دست حق عیان ** پس تحری بعد ازین مردود دان
Tanrı, kıbleyi ortaya apaçık bir surette çıkardı mı bil ki artık kıble aramak abestir.
هین بگردان از تحری رو و سر ** که پدید آمد معاد و مستقر
Kendine gel, araştırmadan yüz çevir, başını döndürüp durma artık. Döneceğin yer ve konaklayacağın mekân, meydanda işte.
یک زمان زین قبله گر ذاهل شوی ** سخرهی هر قبلهی باطل شوی
Bu kıbleden bir an gafil oldun mu her batıl kıblenin maskarası oldun gitti.
چون شوی تمییزده را ناسپاس ** بجهد از تو خطرت قبلهشناس
Sana temyiz verene hamd etmezsen kıbleyi tanıma kabiliyetini kaybedersin.
گر ازین انبار خواهی بر و بر ** نیمساعت هم ز همدردان مبر 2630
Bu ambardan bir şey elde etmek, bir ihsana uğramak niyetindeysen seninle hemdert olanlardan bir an bile ayrılma.
که در آن دم که ببری زین معین ** مبتلی گردی تو با بس القرین
Çünkü bu yardımcıdan ayrıldığın an kötü bir arkadaşın derdine uğrarsın.
حکایت تعلق موش با چغز و بستن پای هر دو به رشتهای دراز و بر کشیدن زاغ موش را و معلق شدن چغز و نالیدن و پشیمانی او از تعلق با غیر جنس و با جنس خود ناساختن
Farenin kurbağayla arkadaş olması, ayaklarını uzun bir iple bağlamaları, karganın fareyi yakalaması kurbağanın da ona bağlı olarak havalanması, feryat ve figana başlaması, kendi cinsinden olmayan bir hayvanla dost olduğuna pişman olması
از قضا موشی و چغزی با وفا ** بر لب جو گشته بودند آشنا
Tesadüf bu ya, bir fare, vefalı bir kurbağa ile su başında tanıştılar.
هر دو تن مربوط میقاتی شدند ** هر صباحی گوشهای میآمدند
Her ikisi de bir buluşma zamanı tayin ettiler. Her sabah bir bucaktan çıkıyorlar,
نرد دل با همدگر میباختند ** از وساوس سینه میپرداختند
Birbirleri ile gönül tavlası, oynuyorlar, gönüllerini vesveseden arıtıyorlardı.
هر دو را دل از تلاقی متسع ** همدگر را قصهخوان و مستمع 2635
Bu buluşmadan ikisinin de gönlü ferahlıyor, birbirlerine hikâyeler anlatıyorlar, birini söylediğini öbürü dinliyordu.
رازگویان با زبان و بیزبان ** الجماعه رحمه را تاویل دان
Gâh baş diliyle, gâh hal diliyle sırlarını ortaya koyuyorlar. “Topluluk rahmettir” sözünü tevil diyorlardı.
آن اشر چون جفت آن شاد آمدی ** پنج ساله قصهاش یاد آمدی
O kötü mahlûk, kurbağa ile eş oldu mu neşeleniyor, beş yıllık vakaları hatırlıyordu.
جوش نطق از دل نشان دوستیست ** بستگی نطق از بیالفتیست
Sözün coşması, ulanıp gitmesi, dostluk nişanesidir. Söz söyleyememekte ülfetsizliktendir.
دل که دلبر دید کی ماند ترش ** بلبلی گل دید کی ماند خمش
Gönül, dilberi gördü mü nasıl olur da suratı ekşi bir halde kalır? Bülbül, gül görür de nasıl susar?
ماهی بریان ز آسیب خضر ** زنده شد در بحر گشت او مستقر 2640
Kızarmış balık bile, Hızır’ın himmetiyle dirildi, denize sıçradı, orada karar kıldı.
یار را با یار چون بنشسته شد ** صد هزاران لوح سر دانسته شد
Sevgili, sevgilisiyle beraber oturdu mu yüz binlerce sır levhini bilir.
لوح محفوظ است پیشانی یار ** راز کونینش نماید آشکار
Sevgilinin alnı Levhi mahfuzdur. Dost, onun alnından iki âlemin sırrını da apaçık görür.