Dost kudümiyle âdeta yol kılavuzudur. Mustafa, bunun için, “Sahabem yıldıza benzer” demiştir.
نجم اندر ریگ و دریا رهنماست ** چشم اندر نجم نه کو مقتداست
Yıldız çölde de kılavuzdur, denizde de. Yıldıza göz dik, o kılavuzdur, yol gösterir.
چشم را با روی او میدار جفت ** گرد منگیزان ز راه بحث و گفت 2645
Gözünü onun yüzüne eş et. Onunla bahse girişmeye kalkma, bu çeşit hareketlerle toz koparma.
زانک گردد نجم پنهان زان غبار ** چشم بهتر از زبان با عثار
Çünkü o tozla yıldız, görünmez olur. Halbuki göz, sürçen dilden elbette daha iyidir.
تا بگوید او که وحیستش شعار ** کان نشاند گرد و ننگیزد غبار
Yalnız Tanrı’dan vahiy alan kişi söylerse o başka. Çünkü o toz koparmaz, tozu yatıştırır.
چون شد آدم مظهر وحی و وداد ** ناطقهی او علم الاسما گشاد
Âdem, vahiy ve sevgiye mazhar olunca sözü “Allemel esmâ” sırrını açtı.
نام هر چیزی چنانک هست آن ** از صحیفهی دل روی گشتش زبان
Her şeyin adı nasılsa öylece gönül sahifesinden diline aktı, her şeyi bildirdi.
فاش میگفتی زبان از ریتش ** جمله را خاصیت و ماهیتش 2650
Her şeyi gönül gözü görmüştü, onun için hepsinin hassasını ve mahiyetini apaçık söylüyordu.
آنچنان نامی که اشیا را سزد ** نه چنانک حیز را خواند اسد
Her şeye lâyık olan adı söyledi, puşta aslan demedi.
نوح نهصد سال در راه سوی ** بود هر روزیش تذکیر نوی
Nuh da tam dokuz yüz yıl doğru yolda vaaz etti. Her gün yeni bir öğüt verdi.
لعل او گویا ز یاقوت القلوب ** نه رساله خوانده نه قوت القلوب
Lâal dudakları, kalplerin yakutuydu. Ne risale okumuştu, ne de “Kuutül kulûb!”
وعظ را ناموخته هیچ از شروح ** بلک ینبوع کشوف و شرح روح
Vaazlarını şerhlerden öğrenmiyordu. Sözleri, keşifler kaynağından coşuyordu, ruh şerhiydi.
زان میی کان می چو نوشیده شود ** آب نطق از گنگ جوشیده شود 2655
Bir şarap var. O içildi mi söz suyu dilsizden bile kaynar, köpürür.
طفل نوزاده شود حبر فصیح ** حکمت بالغ بخواند چون مسیح
Yeni doğan çocuk fasih söz söyler bir edip olur, Mesih gibi, ergen adamların hikmetini okur.
از کهی که یافت زان می خوشلبی ** صد غزل آموخت داود نبی
O şaraptan içip dudağını hoş bir hale getiren dağ, Davut peygamber gibi yüzlerce gazel öğrenir.
جمله مرغان ترک کرده چیک چیک ** همزبان و یار داود ملیک
Bütün kuşlar, cik cik ötüşlerini bırakmışlar, padişah olan Davut’a uymuşlar, ona dost olmuşlar, onunla ırlamaya başlamışlardı.
چه عجب که مرغ گردد مست او ** هم شنود آهن ندای دست او
Kuş bile onu duyup sarhoş olduktan sonra demir, onun sesini duymuş, bunda şaşılacak ne var?
صرصری بر عاد قتالی شده ** مر سلیمان را چو حمالی شده 2660
Kasırga, Âd kavmini kırmış geçirmiş, fakat Süleyman’a hamal olmuş, onu sırtında taşımıştır.
صرصری میبرد بر سر تخت شاه ** هر صباح و هر مسا یک ماهه راه
Kasırga, o padişahın tahtını yüklenmiş, her sabah, her akşam bir aylık yol götürmüştür.
هم شده حمال و هم جاسوس او ** گفت غایب را کنان محسوس او
Hem ona hamal olmuş, hem casusluk yapmıştır. Uzakta olan birisini sözünü duydu mu,
باد دم که گفت غایب یافتی ** سوی گوش آن ملک بشتافتی
Derhal gelir, o sözü Süleyman’ın kulağına fıslardı.
که فلانی این چنین گفت این زمان ** ای سلیمان مه صاحبقران
“Filan kişi, şimdi böyle söyledi ey Süleyman ey sahip kıran ay” derdi.
تدبیر کردن موش به چغز کی من نمیتوانم بر تو آمدن به وقت حاجت در آب میان ما وصلتی باید کی چون من بر لب جو آیم ترا توانم خبر کردن و تو چون بر سر سوراخ موشخانه آیی مرا توانی خبر کردن الی آخره
Farenin kurbağaya, “Seni görmek isteyince suya dalamıyorum. Aramızda bir vasıta lâzım. Su kıyısına gelip seni arayınca haber alabilmeliyim. Sen de benim deliğimin başına gelince bana haber verebilmelisin ve saire” demesi
این سخن پایان ندارد گفت موش ** چغز را روزی کای مصباح هوش 2665
Bu sözün sonu yoktur. Fare, bir gün kurbağaya ey akıl kandili dedi;
وقتها خواهم که گویم با تو راز ** تو درون آب داری ترکتاز
Zaman oluyor ki sana bir sır söylemek istiyorum. Halbuki sen suyun dibinde bulunuyorsun.
بر لب جو من ترا نعرهزنان ** نشنوی در آب نالهی عاشقان
Su kıyısında nâra atıyorum ama suyun içindeyken âşıkların nârasını duymuyorsun sen.
من بدین وقت معین ای دلیر ** مینگردم از محاکات تو سیر
Ey yiğit er, ben bu muayyen buluşma vakitleri ile kanaat edemiyor, senin sohbetine doyamıyorum.
پنج وقت آمد نماز و رهنمون ** عاشقان را فی صلاة دائمون
Namaz ve yol gösteren ibadet, beş vakit olarak farz edildi. Fakat âşıklar daima namazdadır.
نه به پنج آرام گیرد آن خمار ** که در آن سرهاست نی پانصد هزار 2670
Ve sarhoşluk o başlardaki mahmurluk, ne beş vakitle yatışır, ne beş yüz bin vakitle.
نیست زر غبا وظیفهی عاشقان ** سخت مستسقیست جان صادقان
“Beni az ziyaret et” sözü âşıklara göre değildir. Doğru özlü âşıkların canı, pek susuzdur.
“Beni az ziyaret et “sözü, balıklara göre değildir. Çünkü onların canları, deniz olmadıkça hiçbir şeyle ünsiyet edemez.
آب این دریا که هایل بقعهایست ** با خمار ماهیان خود جرعهایست
Bu denizin suyu pek korkunçtur ama balıkların mahmurluğuna göre bir yudumcuktur.
یک دم هجران بر عاشق چو سال ** وصل سالی متصل پیشش خیال
Âşığa bir an ayrılık, bir yıl gibi gelir. Bir yıllık vuslat bile onca bir hayalden ibarettir.
عشق مستسقیست مستسقیطلب ** در پی هم این و آن چون روز و شب 2675
Aşk susuzdur, susuzu arar. Bunlar, geceyle gündüz gibi birbirinin ardına düşmüşlerdir.
روز بر شب عاشقست و مضطرست ** چون ببینی شب برو عاشقترست
Gündüz geceye âşıktır, onsuz olamaz. Fakat bakarsan görürsün ki gece, ona, ondan ziyade âşıktır.
نیستشان از جستوجو یک لحظهایست ** از پی همشان یکی دم ایست نیست
Onlar,birbirlerini aramadan bir lâhza bile durmazlar. Daima, birbirlerinin ardından koşup dururlar.
این گرفته پای آن آن گوش این ** این بر آن مدهوش و آن بیهوش این
Bu onun ayağına yapışmıştır. O, bunun kulağına. Bu, ona hayrandır, o, buna âşık.
در دل معشوق جمله عاشق است ** در دل عذرا همیشه وامق است
Sevgilinin gönlünce herkes âşıktır, herkesi âşık görür o. Azra'nın gönlünde daima Vamık vardır.
در دل عاشق به جز معشوق نیست ** در میانشان فارق و فاروق نیست 2680
Âşığın gönlünde de sevgiliden başka kimse yoktur. Onların aralarında ne az, ne çok fark edici bir şey olamaz, onları birbirinden ayıracak kimse bulunamaz.
بر یکی اشتر بود این دو درا ** پس چه زر غبا بگنجد این دو را
Bu iki çan bir devededir. Artık buraya “Az ziyaret et” sözü nasıl sığar?