-
چون پسر چشم خرد را بر گشاد ** زود بابا رخت بر گردون نهاد 2775
- Oğul, akıl gözünü açtı mı baba, hemencecik yükünü kağnıya koyuyor.
-
جادهی شاهست آن زین سو روان ** وآن از آن سو صادران و واردان
- O âlemden buraya bir ana yol var. Oradan buraya geliyorlar, buradan oraya gidiyorlar.;
-
نیک بنگر ما نشسته میرویم ** مینبینی قاصد جای نویم
- İyi dikkat et. Oturmuşuz ama gidiyoruz, yeni bir yere hareket etmişiz, fakat görmüyorsun sen.
-
بهر حالی مینگیری راس مال ** بلک از بهر غرضها در مل
- Sermayeni ağzını bugün için değil, ilerisi için, ileride bir iş yapmak için hazırlarsın.
-
پس مسافر این بود ای رهپرست ** که مسیر و روش در مستقبلست
- Ey yola tapan, yolcu odur ki yüzü ve gidişi, ileriyedir.
-
همچنانک از پردهی دل بیکلال ** دم به دم در میرسد خیل خیال 2780
- Nitekim gönül perdesi ardından da anbean yorulmadan, usanmadan hayal alayı gelip durur.
-
گر نه تصویرات از یک مغرساند ** در پی هم سوی دل چون میرسند
- O düşünceler, hep bir fidanlıktan kopup gelmese nasıl olur da hepsi yol bulur, gönle gelip çatar?
-
جوق جوق اسپاه تصویرات ما ** سوی چشمهی دل شتابان از ظما
- Bölük, bölük düşünce ordumuz, susamış bir halde gönül çeşmesine geliyor.
-
جرهها پر میکنند و میروند ** دایما پیدا و پنهان میشوند
- Testilerini doldurup gidiyorlar. Daima meydanda ve daima gizli bunlar.
-
فکرها را اختران چرخ دان ** دایر اندر چرخ دیگر آسمان
- Düşünceleri, gökyüzünün yıldızları say. Fakat bunlar, başka bir gökyüzünde dönmedeler.
-
سعد دیدی شکر کن ایثار کن ** نحس دیدی صدقه و استغفار کن 2785
- Kutluluk gördün mü şükret, ihsanda bulun. Kötülük gördün mü sadaka ver, yargılanma dile! Çark vur.
-
ما کییم این را بیا ای شاه من ** طالعم مقبل کن و چرخی بزن
- Padişahım biz kimiz ki devlete, kutluluğa layık olalım? Sen gel, talihimi devlete döndür.
-
روح را تابان کن از انوار ماه ** که ز آسیب ذنب جان شد سیاه
- Ayın nuru ile ruhu parlat. Çünkü tutulma yerine geldi, zararlar gördü, can simsiyah oldu.
-
از خیال و وهم و ظن بازش رهان ** از چه و جور رسن بازش رهان
- Onu yine hayalden vehimden, zandan kurtar. Yine kuyudan çıkar, cefa ipinden halâs et.
-
تا ز دلداری خوب تو دلی ** پر بر آرد بر پرد ز آب و گلی
- Bu suretle de bir gönül, senin güzel gönül alışınla kanatlansın, uçsun, şu balçıktan kurtulsun!
-
ای عزیز مصر و در پیمان درست ** یوسف مظلوم در زندان تست 2790
- Ey Mısır azizi, ey ahdinde duran zat,mazlum Yusuf, senin zindanındadır.
-
در خلاص او یکی خوابی ببین ** زود که الله یحب المحسنین
- Onu kurtarmak için çabucak bir rüya görüver, Tanrı, ihsan sahiplerini sever.
-
هفت گاو لاغری پر گزند ** هفت گاو فربهش را میخورند
- Yedi arık ve hasta öküz, yedi semiz öküzü yutmada.
-
هفت خوشهی خشک زشت ناپسند ** سنبلات تازهاش را میچرند
- Yedi kuru ve çirkin beğenilmeyecek başak, yedi taze ve yemyeşil başağı otlamada.
-
قحط از مصرش بر آمد ای عزیز ** هین مباش ای شاه این را مستجیز
- Ey aziz, gönül Mısırında kıtlık başlıyor. Aman padişahım bunu caiz görme.
-
یوسفم در حبس تو ای شه نشان ** هین ز دستان زنانم وا رهان 2795
- Padişahım, senin hapsinde bir Yusuf’um ben. Lûtfet, beni kadınlardan kurtar.
-
از سوی عرشی که بودم مربط او ** شهوت مادر فکندم که اهبطوا
- Arşta oturup duruyordum. Anamın şehveti “inin” emri ile beni buraya attı.
-
پس فتادم زان کمال مستتم ** از فن زالی به زندان رحم
- O tam yücelikten bir kocakarının hilesiyle rahim zindanına düştüm.
-
روح را از عرش آرد در حطیم ** لاجرم کید زنان باشد عظیم
- Ruhu ta arştan bu yurda getirdi. Hasılı kadınların hilesi pek büyük.
-
اول و آخر هبوط من ز زن ** چونک بودم روح و چون گشتم بدن
- İnişim, önce de kadın yüzünden, sonra da kadın yüzünden. Ruhtum, nasıl oldu da bedene büründüm?
-
بشنو این زاری یوسف در عثار ** یا بر آن یعقوب بیدل رحم آر 2800
- Ya bu düşkün Yusuf’un ağlayıp inlemesini duy, yahut o âşık Yakub’a merhamet et.
-
ناله از اخوان کنم یا از زنان ** که فکندندم چو آدم از جنان
- Kardeşlerimden mi feryat edeyim, kadınlardan mı? Âdem gibi cennetlerden düştüm ben!
-
زان مثال برگ دی پژمردهام ** کز بهشت وصل گندم خوردهام
- Kış yaprağı gibi soldum, çünkü vuslat cennetinde buğday yedim.
-
چون بدیدم لطف و اکرام ترا ** وآن سلام سلم و پیغام ترا
- Senin lûtfunu, ihsanını, o barış selâmını o güzel haberini duyunca,
-
من سپند از چشم بد کردم پدید ** در سپندم نیز چشم بد رسید
- Kötü göz değmesin diye ateşe çöreotu attım, fakat çöreotuma da kötü göz değdi.
-
دافع هر چشم بد از پیش و پس ** چشمهای پر خمار تست و بس 2805
- Önde de sonda da her kötü gözü def eden, ancak ve ancak mahmur gözlerindir.
-
چشم بد را چشم نیکویت شها ** مات و مستاصل کند نعم الدوا
- Padişahın kötü gözü, senin güzel gözlerin mat eder, mahveder; ne güzel ilâç bu.
-
بل ز چشمت کیمیاها میرسد ** چشم بد را چشم نیکو میکند
- Hattâ senin gözünden kimyalar erişti mi kötü göz bile iyi göz olur.
-
چشم شه بر چشم باز دل زدست ** چشم بازش سخت با همت شدست
- Padişahın gözü, doğanın gözüne değdi mi doğan, yücelir, himmetli bir göze sahip olur.
-
تا ز بس همت که یابید از نظر ** مینگیرد باز شه جز شیر نر
- O bakıştan öyle bir himmete sahip olur ki, öyle yücelir ki artık erkek aslandan başka bir şey avlamaz olur.
-
شیر چه کان شاهباز معنوی ** هم شکار تست و هم صیدش توی 2810
- Aslan da nedir ki? O mânevi yüce doğan, hem senin avındır, hem de seni avlar.
-
شد صفیر باز جان در مرج دین ** نعرههای لا احب الافلین
- Din çayırında can doğanının ıslığı “Ben batan şeyleri sevmem” nâraları olur.
-
باز دل را که پی تو میپرید ** از عطای بیحدت چشمی رسید
- Senin izinden uçup duran gönül doğanı da sayısız ihsanlarla uğradı, gözün, bir kerecik ona düştü.
-
یافت بینی بوی و گوش از تو سماع ** هر حسی را قسمتی آمد مشاع
- Burnu bir koku aldı, kulağı senin nağmelerini duydu. Her duygusu, muayyen olamayan nasipler elde etti.
-
هر حسی را چون دهی ره سوی غیب ** نبود آن حس را فتور مرگ و شیب
- Sen, hangi duyguya gayb âleminin yolunu açarsan o duygu, artık eskimez, yıpranmaz, ölmez.
-
مالک الملکی به حس چیزی دهی ** تا که بر حسها کند آن حس شهی 2815
- Mülk senindir. Duyguya bir şey ihsan edersin; o duygu, öbür duygulara padişahlık eder.
-
حکایت شب دزدان کی سلطان محمود شب در میان ایشان افتاد کی من یکیام از شما و بر احوال ایشان مطلع شدن الی آخره
- Sultan Mahmud’un bir gece, hırsızların arasına düşerek “ Ben de sizlerdenim “ demesi ve onların hallerini anlaması
-
شب چو شه محمود برمیگشت فرد ** با گروهی قوم دزدان باز خورد
- Sultan Mahmut, bir gece yalnız başına şehri dolaşırken bir bölük hırsıza rastladı.
-
پس بگفتندش کیی ای بوالوفا ** گفت شه من هم یکیام از شما
- Hırsızlar ey vefalı adam dediler, sen kimsin? Sultan Mahmut, ben de sizlerden biriyim diye cevap verdi.
-
آن یکی گفت ای گروه مکر کیش ** تا بگوید هر یکی فرهنگ خویش
- Hırsızların biri, ey daima hileye düzene baş vuranlar, hadi bakalım,her birimiz hünerini söylesin.
-
تا بگوید با حریفان در سمر ** کو چه دارد در جبلت از هنر
- Yaratılışta ne hüner ne marifet var? Şu gece vakti arkadaşlarına anlatsın dedi.
-
آن یکی گفت ای گروه فنفروش ** هست خاصیت مرا اندر دو گوش 2820
- Birisi dedi ki: Ey hünerini göstermeye kalkışan kavim, benim kulaklarımda bir hassa vardır.
-
که بدانم سگ چه میگوید به بانگ ** قوم گفتندش ز دیناری دو دانگ
- Köpek havladı mı, ne diyor, anlarım. Öbürleri, bu iki metelik eder ancak dediler.
-
آن دگر گفت ای گروه زرپرست ** جمله خاصیت مرا چشم اندرست
- Bir başkası ey altına tapanlar, benim bütün hassam gözümdedir.
-
هر که را شب بینم اندر قیروان ** روز بشناسم من او را بیگمان
- Geceleyin karanlıkta kimi görsem, hiç şüphe yok, onu gündüz tanırım dedi.
-
گفت یک خاصیتم در بازو است ** که زنم من نقبها با زور دست
- Başka biri, benim hünerim kolumdadır. Kolumun kuvvetiyle duvarları delerim dedi.