خواجه هم در نور خواجهآفرین ** فانیست و مرده و مات و دفین
Efendi de efendiyi yaratanın nurunda yok olmuş, ölüp gitmiş gömülmüştür.
چون جدا بینی ز حق این خواجه را ** گم کنی هم متن و هم دیباجه را
Bu efendiyi Tanrı’dan ayrı bildin mi metni de kaybedersin, dibaceyi de.
چشم و دل را هین گذاره کن ز طین ** این یکی قبلهست دو قبله مبین
Gözünü gönlünü topraktan çevir. Bu, bir tek kıbledir, iki kıble görme.
چون دو دیدی ماندی از هر دو طرف ** آتشی در خف فتاد و رفت خف
İki gördün mü iki taraftan kalırsın. Pabuca bir ateştir düşer, pabuç da yanar gider.
مثل دوبین همچو آن غریب شهر کاش عمر نام کی از یک دکانش به سبب این به آن دکان دیگر حواله کرد و او فهم نکرد کی همه دکان یکیست درین معنی کی به عمر نان نفروشند هم اینجا تدارک کنم من غلط کردم نامم عمر نیست چون بدین دکان توبه و تدارک کنم نان یابم از همه دکانهای این شهر و اگر بیتدارک همچنین عمر نام باشم ازین دکان در گذرم محرومم و احولم و این دکانها را از هم جدا دانستهام
İki gören, kaş şehrindeki garibe benzer. Adı Ömer’di. Bu sebeple onu, bir dükkândan öbür dükkâna gönderiyorlardı. Bütün dükkânların, Ömer’e ekmek satmamak bakımından bir olduğunu anlamıyordu. Ben yanlış söyledim, adını Ömer değil diyeyim de tövbe edeyim, şu dükkâna varır böyle dersem yalnız o dükkândan değil, bütün dükkânlardan ekmek alabilirim.. Fakat böyle demez de yine adım Ömer kalırsa bu dükkândan başka yere başvursam da faydasız. Hepsinden de mahrum kalırım. Çünkü şaşıyım, bu dükkânları birbirinden ayrı sandım demedi.
گر عمر نامی تو اندر شهر کاش ** کس بنفروشد به صد دانگت لواش 3220
Kâş şehrinde adın Ömer olursa yüz kuruş versen kimse sana lavaş satmaz.
چون به یک دکان بگفتی عمرم ** این عمر را نان فروشید از کرم
Bir dükkâna gidip ben Ömer’im kerem edin de bu Ömer’e ekmek satın dedin mi.
او بگوید رو بدان دیگر دکان ** زان یکی نان به کزین پنجاه نان
Dükkâncı der ki: yürü öbür dükkâna git oradaki bir ekmek buradaki elli ekmekten iyidir.
گر نبودی احول او اندر نظر ** او بگفتی نیست دکانی دگر
Adam şaşı olmasa başka dükkân yok ki derdi.
پس ردی اشراق آن نااحولی ** بر دل کاشی شدی عمر علی
Onun şaşılığı gitse de nuru, Kâş’lının gönlüne vursaydı o vakit de Ömer, Ali olurdu.
این ازینجا گوید آن خباز را ** این عمر را نان فروش ای نانبا 3225
Fakat bu dükkâncı buradan oradaki ekmekçiye ekmekçi diye bağırır bu Ömer’e ekmek sat.
چون شنید او هم عمر نان در کشید ** پس فرستادت به دکان بعید
O da Ömer adını duydu mu ekmeği gizler onu başka ve uzak bir dükkâna yollar.
کین عمر را نان ده ای انباز من ** راز یعنی فهم کن ز آواز من
Arkadaş diye bağırır bu Ömer’e ekmek ver. Yani sesimi duyda sırrımı anla demek ister.
او همت زان سو حواله میکند ** هین عمر آمد که تا بر نان زند
O da seni ekmek almak için Ömer geliyor diye oradan başka bir dükkâna yollar.
چون به یک دکان عمر بودی برو ** در همه کاشان ز نان محروم شو
Bir dükkânda Ömer’im dedin mi yürü bütün Kâşan’ı gez, ekmekten mahrumsun.
ور به یک دکان علی گفتی بگیر ** نان ازینجا بیحواله و بیزحیر 3230
Fakat bir dükkânda Ali’yin dedin mi oracıkta ekmeği parasız zahmetsiz alıver.
احول دو بین چو بیبر شد ز نوش ** احول ده بینی ای مادر فروش
Biri iki gören şaşı bile zevkten mahrum olur. Halbuki sen biri on görüyorsun ey anasını satan!
اندرین کاشان خاک از احولی ** چون عمر میگرد چو نبوی علی
Kâşan olan bir yeryüzünde şaşkınlığından Ali olmadınsa Ömer gibi gez dolan gayrı.
هست احول را درین ویرانه دیر ** گوشه گوشه نقل نو ای ثم خیر
Hadi hayra karşı bu yıkık manastırda şaşıya yeniden yeniye göçler vardır.
ور دو چشم حقشناس آمد ترا ** دوست پر بین عرصهی هر دو سرا
Fakat hakkı tanıyan gören iki göze sahip olursan iki âlemde dostla dolu görürsün.
وا رهیدی از حوالهی جا به جا ** اندرین کاشان پر خوف و رجا 3235
Bu korku ve ümitle dolu Kâşan’da oradan oraya yollanmadan kurtulursun.
اندرین جو غنچه دیدی یا شجر ** همچو هر جو تو خیالش ظن مبر
Bu ırmakta konca, yahut ağaç gördün meselâ her ırmakta olduğu gibi onu hayal sanma.
که ترا از عین این عکس نقوش ** حق حقیقت گردد و میوهفروش
Bu nakışların aksi, doğrudur ve Tanrı bunlardan sana meyve satar.
چشم ازین آب از حول حر میشود ** عکس میبیند سد پر میشود
Göz, bu su yüzünden şaşkınlıktan azat olur. Oradaki akisleri görür sepeti meyvelerle dolar.
پس به معنی باغ باشد این نه آب ** پس مشو عریان چو بلقیس از حباب
Şu halde hakikatte bu su değildir bağdır. Artık sende Belkıs gibi happeleri görüp soyunmaya kalkışma.
بار گوناگونست بر پشت خران ** هین به یک چون این خران را تو مران 3240
Eşeklerin sırtında çeşit çeşit yükler var kendine gel, bu eşekleri bir sopayla sürme.
بر یکی خر بار لعل و گوهرست ** بر یکی خر بار سنگ و مرمرست
Eşeğin birindeki yük Lâal ve mücevherdir öbüründeki yük taş ve mermer.
بر همه جوها تو این حکمت مران ** اندرین جو ماه بین عکسش مخوان
Her ırmağı da bir sanma. Bu ırmakta ay gör, ayın aksi deme.
آب خضرست این نه آب دام و دد ** هر چه اندر روی نماید حق بود
Bu, hayvanların içtiği su değil Hızır’ın içtiği Abıhayat. Onda ne görünürse doğrudur.
زین تگ جو ماه گوید من مهم ** من نه عکسم همحدیث و همرهم
Bu ırmağın dibinde görünen ay, ben ayım, ayın aksi değilim, seninle konuşan seninle yol arkadaşlığı eden benim der.
اندرین جو آنچ بر بالاست هست ** خواه بالا خواه در وی دار دست 3245
Bu suyun üstünde ne varsa diler onlara el at, diler, suyun içine vuran akislerine.
از دگر جوها مگیر این جوی را ** ماه دان این پرتو مهروی را
Bu suyu, başka sulara kıyas etme. Bu ay yüzlünün ışığına ay de.
این سخن پایان ندارد آن غریب ** بس گریست از درد خواجه شد کیب
Bu sözün sonu gelmez o garip muhtesibin derdi ile dertlendi, bir hayli ağladı.
توزیع کردن پایمرد در جملهی شهر تبریز و جمع شدن اندک چیز و رفتن آن غریب به تربت محتسب به زیارت و این قصه را بر سر گور او گفتن به طریق نوحه الی آخره
Tebriz Kethüdasının, o adamın borcunu bütün Tebrizlilere taksimi, pek az bir para toplanışı. O garibin, muhtesibin mezarına gidip mezar başında halini anlatması ve teveccüh yoluyla ona ahvalini bildirmesi
واقعهی آن وام او مشهور شد ** پای مرد از درد او رنجور شد
O adamın borç alışı halka yayıldı. Kethüda onun derdi ile dertlendi.
از پی توزیع گرد شهر گشت ** از طمع میگفت هر جا سرگذشت
Borcunu para toplayıp vermek üzere şehirde dolaşmaya her yerde hararetli hararetli o adamın halini anlatmaya başladı.
هیچ ناورد از ره کدیه به دست ** غیر صد دینار آن کدیهپرست 3250
Fakat bu dilencilikle o para dileyen adamcağızın eline ancak yüz altın girdi.
پای مرد آمد بدو دستش گرفت ** شد بگور آن کریم بس شگفت
Gelip adama hali anlattı. Adam, Kethüdanın iki eline yapışıp kalktı, onun delaletiyle o şaşılacak derecede ihsan sahibi olan Muhtesibin mezarına gitti.
گفت چون توفیق یابد بندهای ** که کند مهمانی فرخندهای
Dedi ki: bir kula Tanrı muvaffakiyet verir de kutlu bir adama konuk olursa
مال خود ایثار راه او کند ** جاه خود ایثار جاه او کند
Ev sahibi onun yoluna bütün malını mülkünü kor mevkiini bile onun mevkiine feda eder.
شکر او شکر خدا باشد یقین ** چون به احسان کرد توفیقش قرین
Artık ona şükretmek Tanrı’ya şükretmekten ibarettir. Çünkü Tanrı, o ihsan sahibine ihsana eş etmiştir.
ترک شکرش ترک شکر حق بود ** حق او لا شک به حق ملحق بود 3255
Buna şükretmemek Tanrı’ya şükretmemektir. Onun hakkı şüphe yok ki Tanrı hakkı demektir.
شکر میکن مر خدا را در نعم ** نیز میکن شکر و ذکر خواجه هم
Nimet ve ihsanlarına karşılık Tanrı’ya şükret fakat ihsan edene de şükret, onu da an.
رحمت مادر اگر چه از خداست ** خدمت او هم فریضهست و سزاست
Ananın merhameti Tanrı’dandır ama ona kulluk etmek, hizmette bulunmak da hem farzdır, hem de yerinde bir iş.
زین سبب فرمود حق صلوا علیه ** که محمد بود محتال الیه
Tanrı işte bu yüzden “ Muhammed’e salavat getirin” dedi. Çünkü Muhammed, inananların dönüp başvurdukları zattır.
در قیامت بنده را گوید خدا ** هین چه کردی آنچ دادم من ترا
Tanrı kıyamette kula “ Ne getirdin, sana verdiğim nimetlere karşılık ne yaptın?” der.
گوید ای رب شکر تو کردم به جان ** چون ز تو بود اصل آن روزی و نان 3260
Kul der ki: Yarabbi sana can ve gönülden şükrettim. Çünkü o rızık ve ekmek, asıl bakımından sendendi.
گویدش حق نه نکردی شکر من ** چون نکردی شکر آن اکرامفن
Tanrı der ki: hayır, sana ihsan edene şükretmediğin için bana da şükretmedin.
بر کریمی کردهای ظلم و ستم ** نه ز دست او رسیدت نعمتم
Bir kerem sahibine zulmettin, sitemde bulundun. Halbuki onun yüzünden benim nimetlerime nail olmadın mı?
چون به گور آن ولینعمت رسید ** گشت گریان زار و آمد در نشید
Hâsılı o garip de velinimetinin mezarına gelince ağlayıp inlemeye koyuldu.
گفت ای پشت و پناه هر نبیل ** مرتجی و غوث ابناء السبیل
Dedi ki: ey her yoksulun dayandığı güvendiği zat. Ey himmeti umulan ey yolda kalanların imdadına erişen!
ای غم ارزاق ما بر خاطرت ** ای چو رزق عام احسان و برت 3265
Ey rızıklarımız için gam yiyen bizi hatırlayan ey ihsanı, lûtfu, Tanrı rızkı gibi umumi olan!