چون به یک دکان بگفتی عمرم ** این عمر را نان فروشید از کرم
Bir dükkâna gidip ben Ömer’im kerem edin de bu Ömer’e ekmek satın dedin mi.
او بگوید رو بدان دیگر دکان ** زان یکی نان به کزین پنجاه نان
Dükkâncı der ki: yürü öbür dükkâna git oradaki bir ekmek buradaki elli ekmekten iyidir.
گر نبودی احول او اندر نظر ** او بگفتی نیست دکانی دگر
Adam şaşı olmasa başka dükkân yok ki derdi.
پس ردی اشراق آن نااحولی ** بر دل کاشی شدی عمر علی
Onun şaşılığı gitse de nuru, Kâş’lının gönlüne vursaydı o vakit de Ömer, Ali olurdu.
این ازینجا گوید آن خباز را ** این عمر را نان فروش ای نانبا 3225
Fakat bu dükkâncı buradan oradaki ekmekçiye ekmekçi diye bağırır bu Ömer’e ekmek sat.
چون شنید او هم عمر نان در کشید ** پس فرستادت به دکان بعید
O da Ömer adını duydu mu ekmeği gizler onu başka ve uzak bir dükkâna yollar.
کین عمر را نان ده ای انباز من ** راز یعنی فهم کن ز آواز من
Arkadaş diye bağırır bu Ömer’e ekmek ver. Yani sesimi duyda sırrımı anla demek ister.
او همت زان سو حواله میکند ** هین عمر آمد که تا بر نان زند
O da seni ekmek almak için Ömer geliyor diye oradan başka bir dükkâna yollar.
چون به یک دکان عمر بودی برو ** در همه کاشان ز نان محروم شو
Bir dükkânda Ömer’im dedin mi yürü bütün Kâşan’ı gez, ekmekten mahrumsun.
ور به یک دکان علی گفتی بگیر ** نان ازینجا بیحواله و بیزحیر 3230
Fakat bir dükkânda Ali’yin dedin mi oracıkta ekmeği parasız zahmetsiz alıver.
احول دو بین چو بیبر شد ز نوش ** احول ده بینی ای مادر فروش
Biri iki gören şaşı bile zevkten mahrum olur. Halbuki sen biri on görüyorsun ey anasını satan!
اندرین کاشان خاک از احولی ** چون عمر میگرد چو نبوی علی
Kâşan olan bir yeryüzünde şaşkınlığından Ali olmadınsa Ömer gibi gez dolan gayrı.
هست احول را درین ویرانه دیر ** گوشه گوشه نقل نو ای ثم خیر
Hadi hayra karşı bu yıkık manastırda şaşıya yeniden yeniye göçler vardır.
ور دو چشم حقشناس آمد ترا ** دوست پر بین عرصهی هر دو سرا
Fakat hakkı tanıyan gören iki göze sahip olursan iki âlemde dostla dolu görürsün.
وا رهیدی از حوالهی جا به جا ** اندرین کاشان پر خوف و رجا 3235
Bu korku ve ümitle dolu Kâşan’da oradan oraya yollanmadan kurtulursun.
اندرین جو غنچه دیدی یا شجر ** همچو هر جو تو خیالش ظن مبر
Bu ırmakta konca, yahut ağaç gördün meselâ her ırmakta olduğu gibi onu hayal sanma.
که ترا از عین این عکس نقوش ** حق حقیقت گردد و میوهفروش
Bu nakışların aksi, doğrudur ve Tanrı bunlardan sana meyve satar.
چشم ازین آب از حول حر میشود ** عکس میبیند سد پر میشود
Göz, bu su yüzünden şaşkınlıktan azat olur. Oradaki akisleri görür sepeti meyvelerle dolar.
پس به معنی باغ باشد این نه آب ** پس مشو عریان چو بلقیس از حباب
Şu halde hakikatte bu su değildir bağdır. Artık sende Belkıs gibi happeleri görüp soyunmaya kalkışma.
بار گوناگونست بر پشت خران ** هین به یک چون این خران را تو مران 3240
Eşeklerin sırtında çeşit çeşit yükler var kendine gel, bu eşekleri bir sopayla sürme.
بر یکی خر بار لعل و گوهرست ** بر یکی خر بار سنگ و مرمرست
Eşeğin birindeki yük Lâal ve mücevherdir öbüründeki yük taş ve mermer.
بر همه جوها تو این حکمت مران ** اندرین جو ماه بین عکسش مخوان
Her ırmağı da bir sanma. Bu ırmakta ay gör, ayın aksi deme.
آب خضرست این نه آب دام و دد ** هر چه اندر روی نماید حق بود
Bu, hayvanların içtiği su değil Hızır’ın içtiği Abıhayat. Onda ne görünürse doğrudur.
زین تگ جو ماه گوید من مهم ** من نه عکسم همحدیث و همرهم
Bu ırmağın dibinde görünen ay, ben ayım, ayın aksi değilim, seninle konuşan seninle yol arkadaşlığı eden benim der.
اندرین جو آنچ بر بالاست هست ** خواه بالا خواه در وی دار دست 3245
Bu suyun üstünde ne varsa diler onlara el at, diler, suyun içine vuran akislerine.
از دگر جوها مگیر این جوی را ** ماه دان این پرتو مهروی را
Bu suyu, başka sulara kıyas etme. Bu ay yüzlünün ışığına ay de.
این سخن پایان ندارد آن غریب ** بس گریست از درد خواجه شد کیب
Bu sözün sonu gelmez o garip muhtesibin derdi ile dertlendi, bir hayli ağladı.
توزیع کردن پایمرد در جملهی شهر تبریز و جمع شدن اندک چیز و رفتن آن غریب به تربت محتسب به زیارت و این قصه را بر سر گور او گفتن به طریق نوحه الی آخره
Tebriz Kethüdasının, o adamın borcunu bütün Tebrizlilere taksimi, pek az bir para toplanışı. O garibin, muhtesibin mezarına gidip mezar başında halini anlatması ve teveccüh yoluyla ona ahvalini bildirmesi
واقعهی آن وام او مشهور شد ** پای مرد از درد او رنجور شد
O adamın borç alışı halka yayıldı. Kethüda onun derdi ile dertlendi.
از پی توزیع گرد شهر گشت ** از طمع میگفت هر جا سرگذشت
Borcunu para toplayıp vermek üzere şehirde dolaşmaya her yerde hararetli hararetli o adamın halini anlatmaya başladı.
هیچ ناورد از ره کدیه به دست ** غیر صد دینار آن کدیهپرست 3250
Fakat bu dilencilikle o para dileyen adamcağızın eline ancak yüz altın girdi.
پای مرد آمد بدو دستش گرفت ** شد بگور آن کریم بس شگفت
Gelip adama hali anlattı. Adam, Kethüdanın iki eline yapışıp kalktı, onun delaletiyle o şaşılacak derecede ihsan sahibi olan Muhtesibin mezarına gitti.
گفت چون توفیق یابد بندهای ** که کند مهمانی فرخندهای
Dedi ki: bir kula Tanrı muvaffakiyet verir de kutlu bir adama konuk olursa
مال خود ایثار راه او کند ** جاه خود ایثار جاه او کند
Ev sahibi onun yoluna bütün malını mülkünü kor mevkiini bile onun mevkiine feda eder.
شکر او شکر خدا باشد یقین ** چون به احسان کرد توفیقش قرین
Artık ona şükretmek Tanrı’ya şükretmekten ibarettir. Çünkü Tanrı, o ihsan sahibine ihsana eş etmiştir.
ترک شکرش ترک شکر حق بود ** حق او لا شک به حق ملحق بود 3255
Buna şükretmemek Tanrı’ya şükretmemektir. Onun hakkı şüphe yok ki Tanrı hakkı demektir.
شکر میکن مر خدا را در نعم ** نیز میکن شکر و ذکر خواجه هم
Nimet ve ihsanlarına karşılık Tanrı’ya şükret fakat ihsan edene de şükret, onu da an.
رحمت مادر اگر چه از خداست ** خدمت او هم فریضهست و سزاست
Ananın merhameti Tanrı’dandır ama ona kulluk etmek, hizmette bulunmak da hem farzdır, hem de yerinde bir iş.
زین سبب فرمود حق صلوا علیه ** که محمد بود محتال الیه
Tanrı işte bu yüzden “ Muhammed’e salavat getirin” dedi. Çünkü Muhammed, inananların dönüp başvurdukları zattır.
در قیامت بنده را گوید خدا ** هین چه کردی آنچ دادم من ترا
Tanrı kıyamette kula “ Ne getirdin, sana verdiğim nimetlere karşılık ne yaptın?” der.
گوید ای رب شکر تو کردم به جان ** چون ز تو بود اصل آن روزی و نان 3260
Kul der ki: Yarabbi sana can ve gönülden şükrettim. Çünkü o rızık ve ekmek, asıl bakımından sendendi.
گویدش حق نه نکردی شکر من ** چون نکردی شکر آن اکرامفن
Tanrı der ki: hayır, sana ihsan edene şükretmediğin için bana da şükretmedin.
بر کریمی کردهای ظلم و ستم ** نه ز دست او رسیدت نعمتم
Bir kerem sahibine zulmettin, sitemde bulundun. Halbuki onun yüzünden benim nimetlerime nail olmadın mı?
چون به گور آن ولینعمت رسید ** گشت گریان زار و آمد در نشید
Hâsılı o garip de velinimetinin mezarına gelince ağlayıp inlemeye koyuldu.
گفت ای پشت و پناه هر نبیل ** مرتجی و غوث ابناء السبیل
Dedi ki: ey her yoksulun dayandığı güvendiği zat. Ey himmeti umulan ey yolda kalanların imdadına erişen!
ای غم ارزاق ما بر خاطرت ** ای چو رزق عام احسان و برت 3265
Ey rızıklarımız için gam yiyen bizi hatırlayan ey ihsanı, lûtfu, Tanrı rızkı gibi umumi olan!
ای فقیران را عشیره و والدین ** در خراج و خرج و در ایفاء دین
Ey yoksullara aşiret ve ana baba olan ey onlara geçinmek harcanmak ve borçlarını vermek için ana baba gibi yardım eden!
ای چو بحر از بهر نزدیکان گهر ** داده و تحفه سوی دوران مطر
Ey deniz gibi yakınlarına inci uzaklarına yağmur hediye eden!
پشت ما گرم از تو بود ای آفتاب ** رونق هر قصر و گنج هر خراب
Ey güneş, sırtımız senin hararetinle ısınmıştı. Her köşkün parlaklığı sendendi, her yıkık yerin definesi sendin.
ای در ابرویت ندیده کس گره ** ای چو میکائیل راد و رزقده
Kaşının çatıldığını kimsecikler görmemişti ey Mikâil gibi rızık ve azık veren!
ای دلت پیوسته با دریای غیب ** ای به قاف مکرمت عنقای غیب 3270