همتی میدار در پر حسرتت ** ای همایون روی و دست و همتت
Seni hasretinle iştiyakınla dolu olan kuluna bir himmet et ey yüzü de eli de himmeti de kutlu zat!
آمدم بر چشمه و اصل عیون ** یافتم در وی به جای آب خون
Kaynağın, ırmakların başına geldim, fakat orada su yerine kan buldum.
چرخ آن چرخست آن مهتاب نیست ** جوی آن جویست آب آن آب نیست
Gök, o gök, fakat ay ışığı o ay ışığı değil. Irmak o ırmak, fakat su o su değil!
محسنان هستند کو آن مستطاب ** اختران هستند کو آن آفتاب
İhsan sahipleri var ama o tertemiz ihsan sahibi nerede? Yıldızlar var ama hani o güneş?
تو شدی سوی خدا ای محترم ** پس به سوی حق روم من نیز هم 3330
Ey saygı değer zat, en Tanrı’ya gittin, bari ben de Tanrıya gideyim.
مجمع و پای علم ماوی القرون ** هست حق کل لدینا محضرون
Bütün devirlerde gelip geçenlerin toplandıkları yer, bayrağın dibidir, orası ne güzel bir topluluk yeridir. Tanrı “ Her şey tapımızda toplanır” der. Tanrı topluluk yeridir.
نقشها گر بیخبر گر با خبر ** در کف نقاش باشد محتصر
Resimler ister haberdar olsunlar, ister olmasınlar, hepsi de ressamın elinde toplanır.
دم به دم در صفحهی اندیشهشان ** ثبت و محوی میکند آن بینشان
O nişansız Tanrı anbean onların düşünce sahifesinde bir şeyler yazar, yazdıklarından bir kısmını siler durur.
خشم میآرد رضا را میبرد ** بخل میآرد سخا را میبرد
نیم لحظه مدرکاتم شام و غدو ** هیچ خالی نیست زین اثبات و محو 3335
Aklım fikrim, zihnim yarım lahza bile bu yazıyı bozmadan hali değil.
کوزهگر با کوزه باشد کارساز ** کوزه از خود کی شود پهن و دراز
Testici testi ile uğraşıp durdukça testi hiç kendiliğinden genişleyebilir, büyür mü?
چوب در دست دروگر معتکف ** ورنه چون گردد بریده و متلف
Tahta dülgerin elindedir. Yoksa nasıl olur da kesilir, yahut başka bir tahtayla birleşir?
جامه اندر دست خیاطی بود ** ورنه از خود چون بدوزد یا درد
Kumaş, bir terzinin elinde olmadıkça kendiliğinden nasıl dikilir yahut biçilir?
مشک با سقا بود ای منتهی ** ورنه از خود چون شود پر یا تهی
Su kabı, ey akıllı adam sakanın elindedir. Öyle olmasa kendi kendine nasıl dolar, boşalır?
هر دمی پر میشوی تی میشوی ** پس بدانک در کف صنع ویی 3340
Sen de her an dolmada boşalmadasın. Bil ki onun sanat elindesin.
چشمبند از چشم روزی کی رود ** صنع از صانع چه سان شیدا شود
Gözündeki bu bağ kalktı mı sanatın sanatkarın elinde halden hale girmekte olduğunu anlarsın.
چشمداری تو به چشم خود نگر ** منگر از چشم سفیهی بیخبر
Gözün varsa kendi gözünle bir bak. Hiçbir şeyden haberi olmayan bir ahmağın gözüyle bakma.
گوش داری تو به گوش خود شنو ** گوش گولان را چرا باشی گرو
Kulağın varsa kendi kulağınla dinle duy. Neden sersemlerin kulağına kapılıyorsun?
بی ز تقلیدی نظر را پیشه کن ** هم برای عقل خود اندیشه کن
Taklide uymaksızın bakmayı adet edin, kendi aklını koru, onu düşün sen.
دیدن خوارزمشاه رحمه الله در سیران در موکب خود اسپی بس نادر و تعلق دل شاه به حسن و چستی آن اسپ و سرد کردن عمادالملک آن اسپ را در دل شاه و گزیدن شاه گفت او را بر دید خویش چنانک حکیم رحمةالله علیه در الهینامه فرمود چون زبان حسد شود نخاس یوسفی یابی از گزی کرباس از دلالی برادران یوسف حسودانه در دل مشتریان آن چندان حسن پوشیده شد و زشت نمودن گرفت کی و کانوا فیه من الزاهدین
(BASLIK YOK)
بود امیری را یکی اسپی گزین ** در گلهی سلطان نبودش یک قرین 3345
Bir beyin pek güzel bir atı vardı. Padişahın at sürülerinde eşi yoktu.
او سواره گشت در موکب به گاه ** ناگهان دید اسپ را خوارزمشاه
Bir gün o ata binip padişahın alayına katıldı. Harzemşah’ın gözü, ansızın ona ilişti.
چشم شه را فر و رنگ او ربود ** تا به رجعت چشم شه با اسپ بود
Atın çalımı, rengi padişahın gözünü aldı. Dönünceye kadar o attan gözünü ayıramadı.
بر هر آن عضوش که افکندی نظر ** هر یکش خوشتر نمودی زان دگر
Hangi uzvuna baksa öbüründen daha güzel görünüyordu.
غیر چستی و گشی و روحنت ** حق برو افکنده بد نادر صفت
Çevikliğinden, güzelliğinden ruhaniyetinden başka Tanrı ona eşsiz bir güzellik vermişti.
پس تجسس کرد عقل پادشاه ** کین چه باشد که زند بر عقل راه 3350
Padişah aklıyla şöyle bir, araştırdı. Bu nedir ki aklımı çeldi? Dedi.
چشم من پرست و سیرست و غنی ** از دو صد خورشید دارد روشنی
Gözüm böyle atları çok gördü, toktur, ganidir. Belki böyle güneş gibi iki yüz at görmüş, aydınlanmıştır.
ای رخ شاهان بر من بیذقی ** نیم اسپم در رباید بی حقی
Şahların ruhları bence beydaktır. Böyle olduğu halde nasıl olur da bir yarım at, haksız olarak gözümü çeler?
جادوی کردست جادو آفرین ** جذبه باشد آن نه خاصیات این
Yoksa büyücüleri yaratan bir büyü mü yaptı? Bu, onun çekişi olmalı, atın hassası değil.
فاتحه خواند و بسی لا حول کرد ** فاتحهش در سینه میافزود درد
Fatiha okudu, bir hayli lahavle çekti. Fakat okuduğu fatiha gönlündeki derdi çoğalttı.
زانک او را فاتحه خود میکشید ** فاتحه در جر و دفع آمد وحید 3355
Çünkü padişahı çeken zaten fatihaydı. Fatiha bir muradın olmasında, bir kötülükten kurtulmada birebirdir, ama onu bu derde sokan, fatihanın sahibi Tanrıydı.
گر نماید غیر هم تمویه اوست ** ور رود غیر از نظر تنبیه اوست
Göze bir başkasını gösterirse bu onun işidir. Gözden kendisinden başkası kaybolur, göz yalnız Hakk’ı görürse bu da onun uyandırmasıdır.
پس یقین گشتش که جذبه زان سریست ** کار حق هر لحظه نادر آوریست
Padişah, iyice anladı ki gönlünün akması Tanrıdan. Tanrının işi her an eşsiz örneksiz şeyler yaratmaktır.
اسپ سنگین گاو سنگین ز ابتلا ** میشود مسجود از مکر خدا
Onun hilesiyle taştan öküze , taştan ata tapar, secde ederler.
پیش کافر نیست بت را ثانیی ** نیست بت را فر و نه روحانیی
Kafire göre putun bir ikincisi olamaz. Halbuki putta ne bir kudret vardır, ne bir ruhaniyet.
چست آن جاذب نهان اندر نهان ** در جهان تابیده از دیگر جهان 3360
Öyle olduğu halde o gizliden gizli gönülleri çekip duran nedir? O, bu aleme başka bir alemden parlamadadır.
عقل محجوبست و جان هم زین کمین ** من نمیبینم تو میتوانی ببین
Bu pusuyu akıl da görmez can da. Ben göremiyorum sen görebiliyorsan gör.
چونک خوارمشه ز سیران باز گشت ** با خواص ملک خود همراز گشت
Harzemşah, gezintiden dönünce saltanat erkanının ileri gelenlerine sırrını açtı.
پس به سرهنگان بفرمود آن زمان ** تا بیارند اسپ را زان خاندان
Derhal, çavuşlara o atı. Beyden alıp getirmelerini emretti.
همچو آتش در رسیدند آن گروه ** همچو پشمی گشت امیر همچو کوه
Çavuşlar ateş gibi koşup vardılar. Dağ gibi olan o bey yüne döndü adeta.
جانش از درد و غبین تا لب رسید ** جز عمادالملک زنهاری ندید 3365
Dertten elemden canı ağzına geldi. imadülmülk’ten başka derdine derman olacak kimseyi göremedi.
که عمادالملک بد پای علم ** بهر هر مظلوم و هر مقتول غم
İmadülmülk onun bayrağıydı. Herkes onun altına gelirdi; her zulüm gören dertten ölüm haline gelen koşar, ona başvururdu.
محترمتر خود نبد زو سروری ** پیش سلطان بود چون پیغامبری
Ulular içinde ondan daha saygılısı ondan daha üstünü yoktu. Padişahın tapısında adeta bir peygamberdi.
بیطمع بود او اصیل و پارسا ** رایض و شبخیز و حاتم در سخا
Vezirliğe tamahı yoktu. Soyu sopu temizdi zahitti, ibadet ehliydi, geceleri kalkar, Tanrıya ibadette bulunurdu, cömertlikte de sanki bir hatemdi.
بس همایونرای و با تدبیر و راد ** آزموده رای او در هر مراد
Rey ve tedbiri pek kutluydu. Her hususta reyi sınanmıştı.
هم به بذل جان سخی و هم به مال ** طالب خورشید غیب او چون هلال 3370
Can vermede de cömertti. Mal vermede de. Yeni ay gibi gayb güneşini dilerdi.
در امیری او غریب و محتبس ** در صفات فقر وخلت ملتبس
Beylikte garipti kimsesizdi. Yokluk ve Tanrı sevgisi sıfatlarında gizlenmişti.
بوده هر محتاج را همچون پدر ** پیش سلطان شافع و دفع ضرر
Her ihtiyaç sahibine baba gibiydi. Padişahın tapısında şefaatçiydi her zararı def ederdi.
مر بدان را ستر چون حلم خدا ** خلق او بر عکس خلقان و جدا
Kötüleri, Tanrı hilmi gibi örterdi. Hasılı huyu halkın huyundan bambaşka ve tamamıyla aykırıydı.
بارها میشد به سوی کوه فرد ** شاه با صد لابه او را دفع کرد
Kaç kere vezirliği bırakıp ibadet için yalnızca dağlara yönelmişti de padişah yüzlerce niyazlarda bulunarak onu önlemişti.
هر دم ار صد جرم را شافع شدی ** چشم سلطان را ازو شرم آمدی 3375
Her an yüzlerce suça şefaat etse padişah ondan utanır şefaatini kabul ederdi.