باز رو در کان چو زر دهدهی ** تا رهد دستان تو از دهدهی
Halis altın gibi dükkâna çık da ilenmeden, kınamadan kurtul.
صورتی را چون بدل ره میدهند ** از ندامت آخرش ده میدهند
Bir suret, gönüle girdi mi insan, sonunda nedamete düşer, o suretten bezer.
توبه میآرند هم پروانهوار ** باز نسیان میکشدشان سوی کار 345
Sonunda herkes, kapıldığı suretten tövbe eder, fakat yine unutuş gelir, onu o yana çeker.
همچو پروانه ز دور آن نار را ** نور دید و بست آن سو بار را
Pervane gibi uzaktan o ateşi nur görür, yükünü o tarafa çeker.
چون بیامد سوخت پرش را گریخت ** باز چون طفلان فتاد و ملح ریخت
Fakat geldi mi kanadı yanıp kaçar. Kaçar ama çocuklar gibi yine gelir, yaraya tuz eker.
بار دیگر بر گمان طمع سود ** خویش زد بر آتش آن شمع زود
Yine zanna, tamaha düşer, derhal kendisini o ateşe atar.
بار دیگر سوخت هم واپس بجست ** باز کردش حرص دل ناسی و مست
Yine yanar, sıçrar. Fakat yine gönlündeki hırs, kendisine yandığını unutturur, sarhoş eder.
آن زمان کز سوختن وا میجهد ** همچو هندو شمع را ده میدهد 350
Hintli köle gibi bezdi de o işten vazgeçti mi işte o zaman yanmaktan kurtulur.
که ای رخت تابان چون ماه شبفروز ** وی به صحبت کاذب و مغرورسوز
Ey geceleri aydınlatan ay gibi yüzü parlak güzel, ey konuşup görüşmesine aldananı yakan yalancı, der.
باز از یادش رود توبه و انین ** کاوهن الرحمن کید الکاذبین
Fakat yine tövbe ve sızlanma, hatırından çıkar. Çünkü Allah, yalancıların düzenini zayıf bir hale getirir, bozar gider.
در عموم تاویل این آیت کی کلما اوقدوا نارا للحرب
“Savaş ateşini yaktılar mı Allah söndürür” âyetinin herkese ait oluşu
کلما هم اوقدوا نار الوغی ** اطفاء الله نارهم حتی انطفا
Onlar, savaş ateşini yaktılar mı Allah, onların ateşini tamamiyle söndürür.
عزم کرده که دلا آنجا مهایست ** گشته ناسی زانک اهل عزم نیست
İnsan azmeder der ki: Gönül, orada durma. Fakat yine unutur, çünkü azim ehli değildir ki.
چون نبودش تخم صدقی کاشته ** حق برو نسیان آن بگماشته 355
Doğruluk tohumunu ekmemiş olduğundan Allah, ona o unutkanlığı verir.
گرچه بر آتشزنهی دل میزند ** آن ستارهش را کف حق میکشد
Gönül çakmağını çakmak ister ama Allah, o kıvılcımı söndürüverir.
قصهای هم در تقریر این
Bunu anlatan bir hikâye
شرفهای بشنید در شب معتمد ** برگرفت آتشزنه که آتش زند
Bir adam, geceleyin bir ayak pıtırtısı işitti. Mumu yakmak için çakmağı kavradı.
دزد آمد آن زمان پیشش نشست ** چون گرفت آن سوخته میکرد پست
Hırsız gelip adamın önüne oturdu, kav ateş aldıkça söndürmeye başladı.
مینهاد آنجا سر انگشت را ** تا شود استارهی آتش فنا
Kav ateş almasın diye boyuna kavı, yandıkça parmağı ile söndürüyordu.
خواجه میپنداشت کز خود میمرد ** این نمیدید او که دزدش میکشد 360
Adam, kavı kendi kendine sönüyor sanmakta, hırsızın söndürdüğünü görmemekteydi.
خواجه گفت این سوخته نمناک بود ** میمرد استاره از تریش زود
Tuhaf şey dedi, bu kav, ıslak olmalı ki ateşlenirken hemen sönmede.
بس که ظلمت بود و تاریکی ز پیش ** میندید آتشکشی را پیش خویش
Pek karanlık olduğundan önünde oturan ve ateşi söndüren hırsızı göremiyordu.
این چنین آتشکشی اندر دلش ** دیدهی کافر نبیند از عمش
Senin de gönlünde böyle bir ateş söndüren var da kâfir gözün, körlüğünden görmüyor.
چون نمیداند دل دانندهای ** هست با گردنده گردانندهای
Bilen duyan gönül, nasıl olur da dönen şeyi bir döndüren var, bunu bilmez?
چون نمیگویی که روز و شب به خود ** بیخداوندی کی آید کی رود 365
Nasıl olur da kendi kendine geceyle gündüz, sahipsiz olarak nasıl gelir, nasıl gider demezsin?
گرد معقولات میگردی ببین ** این چنین بیعقلی خود ای مهین
A aşağılık kişi, aklın aldığı şeylerin etrafında döner dolaşırsın ha... Bir de gel de şu akılsızlığını gör!
خانه با بنا بود معقولتر ** یا که بیبنا بگو ای کمهنر
Evi bir yapanın olması mı daha akla uygundur, yapıcısı olmayan kendi kendine yapılmış bir ev mi, a aklı kıt?
خط با کاتب بود معقولتر ** یا که بیکاتب بیندیش ای پسر
Yazıyı bir yazanın olması mı daha akla uyar, yoksa olmaması mı ey oğul?
جیم گوش و عین چشم و میم فم ** چون بود بیکاتبی ای متهم
Cim harfine benzeyen kulak, aynaya benzeyen göz, mime benzeyen ağız, nasıl olur da yazan olmadan yazılır, meydana gelir a kınanmaya değer adam?
شمع روشن بیز گیرانندهای ** یا بگیرانندهی دانندهای 370
Aydın bir mum, yakmayan oldukça mı bulunur, yoksa bilen bir yakıcı olunca mı?
صنعت خوب از کف شل ضریر ** باشد اولی یا بگیرایی بصیر
Güzel bir sanat kör ve çolak bir adamın elinden mi çıkar, yoksa her tarafı bütün bir gözlünün elinden mi?
پس چو دانستی که قهرت میکند ** بر سرت دبوس محنت میزند
Madem ki seni kahredeceğini, başına mihnet topuzunu vuracağını bildin;
پس بکن دفعش چو نمرودی به جنگ ** سوی او کش در هوا تیری خدنگ
Hadi Nemrut gibi savaş, havayı okla bakalım!
همچو اسپاه مغل بر آسمان ** تیر میانداز دفع نزع جان
Hani Moğol askerleri gibi... Onlar da biri hastalandı mı ölmesin diye göğe ok atarlar ya, sen de atadur.
یا گریز از وی اگر توانی برو ** چون روی چون در کف اویی گرو 375
Yahut da kaçabilirsen kaç, kurtul bakalım.İmkânı mı var? Onun eline bir kere rehin olmuşsun.
در عدم بودی نرستی از کفش ** از کف او چون رهی ای دستخوش
Yokluktayken bile elinden kurtulamadın, şimdi nasıl kurtulabilirsin a güzelim!
آرزو جستن بود بگریختن ** پیش عدلش خون تقوی ریختن
İstek yok mu? İşte o, sıçramak, kaçmaktır; onun adaletine karşı takvanın kanını dökmektir.
این جهان دامست و دانهآرزو ** در گریز از دامها روی آر زو
Bu dünya tuzaktır, tanesi de istek. Tuzaklardan kaç onlardan yüz çevir.
چون چنین رفتی بدیدی صد گشاد ** چون شدی در ضد آن دیدی فساد
Böyle hareket ettin mi yüzlerce ferahlık bulursun. Fakat istekten geçemedin mi fesatlıklara uğrarsın.
پس پیمبر گفت استفتوا القلوب ** گر چه مفتیتان برون گوید خطوب 380
Bunun için Peygamber “Müftüler sana kuvvetli fetvalar bile verseler sen, kalbine danış” dedi.
آرزو بگذار تا رحم آیدش ** آزمودی که چنین میبایدش
İsteği bırak da Allah acısın. Bunun böyle olması lâzım, bunu denedin, sınadın ya.
چون نتانی جست پس خدمت کنش ** تا روی از حبس او در گلشنش
Mademki kaçamıyorsun, ona kullukta bulun da hapsinden kurtul, gül bahçelerine git.
دم به دم چون تو مراقب میشوی ** داد میبینی و داور ای غوی
Her an kendini görür gözetirsin adaleti de görürsün, yüceliği de ey azgın.
ور ببندی چشم خود را ز احتجاب ** کار خود را کی گذارد آفتاب
Fakat perde ardına girer, gözünü kaparsan senin bu göz yummanla güneş, işinden gücünden kalır mı hiç?
وا نمودن پادشاه به امرا و متعصبان در راه ایاز سبب فضیلت و مرتبت و قربت و جامگی او بریشان بر وجهی کی ایشان را حجت و اعتراض نماند
Padişahın,Eyaz’ın hareketini beğenmiyen beylere onun yüceliğinin rütbesindeki üstünlüğün, maaşındaki fazlalığın sebeplerini, hiçbir delil getiremiyecekleri, hiçbir itirazda bulunamıyacakları bir tarzda bildirip göstermesi
چون امیران از حسد جوشان شدند ** عاقبت بر شاه خود طعنه زدند 385
Beyler, hasetten coşunca nihayet padişahı bile kınamaya başlayıp dediler ki:
کین ایاز تو ندارد سی خرد ** جامگی سی امیر او چون خورد
Bu senin Eyaz’ında otuz adamın aklı yokken nasıl olur da otuz beyin kaftan parasını yer?
شاه بیرون رفت با آن سی امیر ** سوی صحرا و کهستان صیدگیر
Padişah, otuz beyle avlanmak üzere dağlara, ovalara çıktı.
کاروانی دید از دور آن ملک ** گفت امیری را برو ای متفک
Uzaktan bir kervan gördü, beyin birisine git de,
رو بپرس آن کاروان را بر رصد ** کز کدامین شهر اندر میرسد
Sor bakalım, o kervan hangi şehirden geliyor? dedi.
رفت و پرسید و بیامد که ز ری ** گفت عزمش تا کجا درماند وی 390