هست در خانهی فلانی رو بجو ** نام خانه و نام او گفت آن عدو
Bekçi sözüne devam etti: Yürü derler, filanın evinde o define. Adam büsbütün ayıldı. Çünkü o düşman, kendisinin evini ve adını söylemekteydi.
دیدهام خود بارها این خواب من ** که به بغدادست گنجی در وطن
Bekçi söylüyordu: Ben defalarca bu rüyayı gördüm. Bağdat’ta böyle bir define var dediler de,
هیچ من از جا نرفتم زین خیال ** تو به یک خوابی بیایی بیملال
Bu hayale kapılıp yerimden bile kıpırdamadım. Sense hiç usanmadan bir rüyaya kapılıp buralara kadar geliyorsun.
خواب احمق لایق عقل ویست ** همچو او بیقیمتست و لاشیست
Ahmak adamın rüyası da aklınca olur; aklı gibi değersizdir, bir şeye yaramaz.
خواب زن کمتر ز خواب مرد دان ** از پی نقصان عقل و ضعف جان 4320
Bil ki aklı ve ruhu da zayıf olduğu için kadının rüyası, erkeğin rüyasından daha aşağıdır, daha değersizdir.
خواب ناقصعقل و گول آید کساد ** پس ز بیعقلی چه باشد خواب باد
Aklı kıt ve ahmak adamın rüyasında bir kıymet olmaz. Akılsızlıktan ne çıkar? Yel gibi bir rüya!
گفت با خود گنج در خانهی منست ** پس مرا آنجا چه فقر و شیونست
Adam kendi kendine, define evimdeymiş de neden yoksulluktan feryad ederim?
بر سر گنج از گدایی مردهام ** زانک اندر غفلت و در پردهام
Definenin başında yoksulluktan ölüyormuşum. Ne kadar da gaflet içindeymişim, ne kadar da perde ardındaymışım, gözüm örtülüymüş, dedi.
زین بشارت مست شد دردش نماند ** صد هزار الحمد بی لب او بخواند
Bu muştuluktan sarhoş oldu, derdi kalmadı. Dilsiz, dudaksız yüz binlerce hamd okudu.
گفت بد موقوف این لت لوت من ** آب حیوان بود در حانوت من 4325
İçinden nasibine ermek için bu sıkıntıya uğramam lazımmış. Halbuki abıhayat, benim meyhanemdeymiş.
رو که بر لوت شگرفی بر زدم ** کوری آن وهم که مفلس بدم
Yürü, ben yüce bir nimete nail oldum. Kendimi müflis sanıyordum, o körlüğe rağmen bu nimeti buldum.
خواه احمقدان مرا خواهی فرو ** آن من شد هرچه میخواهی بگو
İster bana ahmak de, ister aşağılık bir adam. O define benim oldu ya, sen dilediğini söyle.
من مراد خویش دیدم بیگمان ** هرچه خواهی گو مرا ای بددهان
Ben şüphesiz olarak muradımı gördüm. A kötü ağızlı, sen ne istersen söyle.
تو مرا پر درد گو ای محتشم ** پیش تو پر درد و پیش خود خوشم
Ey ulu er, sen bana dertli de. Sence dertliyim ama kendimce hoşum ben.
وای اگر بر عکس بودی این مطار ** پیش تو گلزار و پیش خویش راز 4330
Eğer bu iş aksine olsaydı da sana gül bahçesi, bana hor hakir bir yet kesilseydi ne yapardım, vay bana dedi.
مثل
Örnek
گفت با درویش روزی یک خسی ** که ترا اینجا نمیداند کسی
Aşağılık bir adam, bir gün yoksulun birine dedi ki: Burada seni kimse bilmiyor.
گفت او گر مینداند عامیم ** خویش را من نیک میدانم کیم
Yoksul, "Yabancıyım, bilmiyebilir. Fakat ben kim olduğunu biliyorum ya.
وای اگر بر عکس بودی درد و ریش ** او بدی بینای من من کور خویش
İş aksi olsaydı, dertlere, yaralara uğr asaydı m, o görseydi de ben kör olsaydım, kendimi görmeseydim ne yapardım?
احمقم گیر احمقم من نیکبخت ** بخت بهتر از لجاج و روی سخت
İstersen beni ahmak say. Ahmağım, fakat talihini iyi. Talihli olmak, inattan, ısrardan daha iyidir.
این سخن بر وفق ظنت میجهد ** ورنه بختم داد عقلم هم دهد 4335
Bu söylediğin söz, senin zannına göre. Yoksa talihim, aklıma da yardım eder benim" dedi.
بازگشتن آن شخص شادمان و مراد یافته و خدای را شکر گویان و سجده کنان و حیران در غرایب اشارات حق و ظهور تاویلات آن در وجهی کی هیچ عقلی و فهمی بدانجا نرسد
Adamın, muradını bulduğundan ve işin hiçbir aklın ve fikrin eremeyeceği bir tarzda düzeldiğine şaşarak sevine sevine, Tanrı' ya şükrede ede memleketine dönmesi
باز گشت از مصر تا بغداد او ** ساجد و راکع ثناگر شکرگو
Adam, Tanrı'ya secdeler, rükûlar ederek, hamiklerde, şükürlerde bulunarak Mısır' dan ta Bağdat' a döndü.
جمله ره حیران و مست او زین عجب ** ز انعکاس روزی و راه طلب
Bütün yolda muradına böyle ters taraftan eriştiğine, maksadının böyle tuhaf bir tarzda elde edildiğine şaşıyor, sarhoş bir halde yol yürüyordu.
کر کجا اومیدوارم کرده بود ** وز کجا افشاند بر من سیم و سود
Diyordu ki: Beni nereden ümitlendirdi, nereden mal mülk verdi?
این چه حکمت بود که قبلهی مراد ** کردم از خانه برون گمراه و شاد
Bu ne hikmetti ki murat kıblemi başka yerde sandım, yolumu yitirim, neşeli bir halde evimden çıktım.
تا شتابان در ضلالت میشدم ** هر دم از مطلب جداتر میبدم 4340
Koşa koşa sapıklık yoluna düştüm. Her an dileğimden biraz daha uzaklaşıyormuşum meğerse.
باز آن عین ضلالت را به جود ** حق وسیلت کرد اندر رشد و سود
Sonradan yine Tanrı, o sapıklığı, keremiyle lütuf haline getirdi, beni doğru yola götürmeye vesile etti.
گمرهی را منهج ایمان کند ** کژروی را محصد احسان کند
Sapıklığı iman yolu yapar, eğri gidişi ihsan mahsulünün devşirme çağı kılar.
تا نباشد هیچ محسن بیوجا ** تا نباشد هیچ خاین بیرجا
Bu suretle de hiçbir ihsan sahibinin korkudan emin olmamasını, hiçbir hainin de ricadan el çekmemesini diler.
اندرون زهر تریاق آن حفی ** کرد تا گویند ذواللطف الخفی
Kendisine gizli lütuf sahibi densin diye zehir içine tiryak gizler.
نیست مخفی در نماز آن مکرمت ** در گنه خلعت نهد آن مغفرت 4345
Namazda bile gizli olmayan lütuf ve keremi, namazda bile bulunmayan o yargılamayı günaha vermiştir.
منکران را قصد اذلال ثقات ** ذل شده عز و ظهور معجزات
İnkâr edenler, güvenilir, yüce kişileri aşağılamayı kasdettiler. Fakat bu aşağılama, yüceliğin tâ kendisi oldu, mucizelerin zuhuruna sebep kesildi.
قصدشان ز انکار ذل دین بده ** عین ذل عز رسولان آمده
Onların inkârdan kasıtları, dini aşağılamaydı; fakat bu aşağılamanın ta kendisi, peygamberlerin yüceliğini izhar etti.
گر نه انکار آمدی از هر بدی ** معجزه و برهان چرا نازل شدی
Kötü kişilerin inkârı olmasaydı mucizenin meydana gelmesine ne lüzum vardı?
خصم منکر تا نشد مصداقخواه ** کی کند قاضی تقاضای گواه