Beş günlük dostları buldun da eski dostlardan yüz çevirdin.
کودکان گرچه که در بازی خوشند ** شب کشانشان سوی خانه میکشند
Çocuklar oyundan hoşlanırlar ama, geceleyin onları çeke çeke evlerine götürürler.
شد برهنه وقت بازی طفل خرد ** دزد از ناگه قبا و کفش برد
Küçük çocuk oyuna başlarken soyunur, hırkasını külâhını, ayakkabısını çıkarır atar. Hırsız da gelip ansızın onları kapıverir.
آن چنان گرم او به بازی در فتاد ** کان کلاه و پیرهن رفتش ز یاد 455
Çocuk, oyuna öyle bir dalar ki külâhı, gömleği aklına bile gelmez.
شد شب و بازی او شد بیمدد ** رو ندارد کو سوی خانه رود
Gece gelir çatar bir türlü oyunu bırakamaz. Eve bir türlü yüz çeviremez.
نی شنیدی انما الدنیا لعب ** باد دادی رخت و گشتی مرتعب
Duymadın mı, “Dünya ancak bir oyundan ibarettir” denmiştir. Sense oyuna daldın, elbiseni yele verdin, şimdi korkuya düştün.
پیش از آنک شب شود جامه بجو ** روز را ضایع مکن در گفت و گو
Gece gelmeden elbiseni ara, gündüzü dedikoduyla zayi etme.
من به صحرا خلوتی بگزیدهام ** خلق را من دزد جامه دیدهام
Hâsılı ben de ovada kendime halvet bir yer seçtim, halkı elbise hırsızı gördüm.
نیم عمر از آرزوی دلستان ** نیم عمر از غصههای دشمنان 460
Ömrün yarısı, sevgili isteğiyle geçti, yarısı düşmanların derdiyle.
جبه را برد آن کله را این ببرد ** غرق بازی گشته ما چون طفل خرد
O, cüppeyi aldı götürdü, bu, külâhı. Biz de küçücük çocuklar gibi oyuna daldık;
نک شبانگاه اجل نزدیک شد ** خل هذا اللعب به سبک لاتعد
Derken ecel gecesi yaklaştı. Artık bırak şu oyunu, yeter dönme oyuna gayrı.
هین سوار توبه شود در دزد رس ** جامهها از دزد بستان باز پس
Tövbe atına binde hırsıza yetiş, hırsızdan elbiselerini al, geri dön.
مرکب توبه عجاب مرکبست ** بر فلک تازد به یک لحظه ز پست
Tövbe atı acayip bir attır. Bir anda şu aşağılık âlemden ta göğün üstüne kadar sıçrayıp çıkar.
لیک مرکب را نگه میدار از آن ** کو بدزدید آن قبایت را نهان 465
Fakat atını da hırsızdan gözet ha. Biliyorsun ya, o, gizlice elbiseni de çaldı.
تا ندزدد مرکبت را نیز هم ** پاس دار این مرکبت را دم به دم
Aman şu atımı gözet de hırsız çalmasın.
حکایت آن شخص کی دزدان قوج او را بدزدیدند و بر آن قناعت نکرد به حیله جامههاش را هم دزدیدند
Hırsızlar,birisinin koçunu çaldılar.Onunla kanaat etmediler de elbisesini çaldılar.
آن یکی قج داشت از پس میکشید ** دزد قج را برد حبلش را برید
Birisinin bir koçu vardı. Boynuna bir ip bağlamış, ardından çekip götürüyordu. Bir hırsız geldi, ipini kesip koçu götürdü.
چونک آگه شد دوان شد چپ و راست ** تا بیابد کان قج برده کجاست
Adam haberdar olunca, koçu nereye götürdü diye sağa sola koşmaya başladı.
بر سر چاهی بدید آن دزد را ** که فغان میکرد کای واویلتا
Hırsızın bir kuyu başında eyvahlar olsun diye feryadetmekte olduğunu gördü.
گفت نالان از چی ای اوستاد ** گفت همیان زرم در چه فتاد 470
Dedi ki: Üstat, neden feryat ediyorsun? Hırsız, kuyuya altın torbam düştü.
گر توانی در روی بیرون کشی ** خمس بدهم مر ترا با دلخوشی
Çıkarabilirsen sana gönül hoşluğu ile beşte birini veririm.
خمس صد دینار بستانی به دست ** گفت او خود این بهای ده قجست
Yüz altının beşte birine sahip olursun dedi.Adam, bu tam on koçun değeri.
گر دری بر بسته شد ده در گشاد ** گر قجی شد حق عوض اشتر بداد
Bir kapı kapandıysa on kapı açıldı. Bir koç gittiyse Allah, ona karşılık bir deve ihsan etti ,deyip ;
جامهها بر کند و اندر چاه رفت ** جامهها را برد هم آن دزد تفت
Elbisesini çıkarttı, kuyuya indi. Hırsız da derhal elbiselerini alıp kaçtı.
حازمی باید که ره تا ده برد ** حزم نبود طمع طاعون آورد 475
Yolu köye çıkaracak bir tedbir gerek. Yoksa insana tamah tohumunu getiren tedbire tedbir demezler.
او یکی دزدست فتنهسیرتی ** چون خیال او را بهر دم صورتی
Tamah huyu fitneden ibaret bir hırsızdır ama hayal gibi her an bir surete bürünür.
کس نداند مکر او الا خدا ** در خدا بگریز و وا ره زان دغا
Onun hilesini Allah’dan da başka kimse bilmez.Allah’ya kaç da o alçaktan kurtul!
مناظرهی مرغ با صیاد در ترهب و در معنی ترهبی کی مصطفی علیهالسلام نهی کرد از آن امت خود را کی لا رهبانیة فی الاسلام
Mustafa aleyhisselâm “İslâmda rahiplik yoktur” buyurmuştur . Bu esasa göre kuşun , avcıyla konuşup,görüşmesi
مرغ گفتش خواجه در خلوت مهایست ** دین احمد را ترهب نیک نیست
Kuş dedi ki: Azizim, halvette oturma. Ahmed’in dininde rahiplik iyi değildir.
از ترهب نهی کردست آن رسول ** بدعتی چون در گرفتی ای فضول
Peygamber, rahipliği nehyetti. Sen, nasıl oldu da böyle bid’ate kapıldın.
جمعه شرطست و جماعت در نماز ** امر معروف و ز منکر احتراز 480
Cuma namazını kılmak, namazı cemaatle eda etmek, halka iyilik yapmalarını, Allah buyruklarını tutmalarını emretmek, kötülükte bulunmaktan çekinmek lâzım.
رنج بدخویان کشیدن زیر صبر ** منفعت دادن به خلقان همچو ابر
Kötü huyluların zahmetlerini çekip sabretmek, bulut gibi halka menfaatli olmak gerek.
خیر ناس آن ینفع الناس ای پدر ** گر نه سنگی چه حریفی با مدر
“İnsanların hayırlısı halka faydalı olanıdır” babacığım. Taş değilsen taşla toprakla işin ne?
در میان امت مرحوم باش ** سنت احمد مهل محکوم باشد
Acınmış, Allah rahmetine erişmiş ümmetin arasında ol. Ahmed’in sünnetini bırakma, ona mahkûm et kendini.
گفت عقل هر که را نبود رسوخ ** پیش عاقل او چو سنگست و کلوخ
Adam dedi ki: Aklı tam olmayan, akıllı kişinin yanında taşa kerpice benzer.
چون حمارست آنک نانش امنیتست ** صحبت او عین رهبانیتست 485
Ekmek isteğine düşen, eşekten farksızdır. Onunla konuşup görüşmek rahipliğin ta kendisidir.
زانک غیر حق همه گردد رفات ** کل آت بعد حین فهو آت
Çünkü Haktan başka ne varsa hepsi mahvolur gider. Her gelecek, bir müddet sonra gelir, olacak olur.
حکم او هم حکم قبلهی او بود ** مردهاش خوان چونک مردهجو بود
Adam olmayan kişinin hükmü de, kıblesine benzer. O ölüyü arayıp durur, var onu da ölü say sen.
هر که با این قوم باشد راهبست ** که کلوخ و سنگ او را صاحبست
Böyle adamlarla düşüp kalkan da rahiptir. Çünkü düşüp kalktığı adamlar, taştan, kerpiçten başka bir şey değildir.
خود کلوخ و سنگ کس را ره نزد ** زین کلوخان صد هزار آفت رسد
Hattâ onlar taştan, kerpiçten de beterdir. Çünkü taş ve kerpiç, kimsenin yolunu vurmaz. Halbuki bu kerpiçlerden insana yüz binlerce zarar gelir.
گفت مرغش پس جهاد آنگه بود ** کین چنین رهزن میان ره بود 490
Kuş, iyi ama dedi, asıl savaş, yolda böyle yol vuranlar olunca savaştır.
از برای حفظ و یاری و نبرد ** بر ره ناآمن آید شیرمرد
Aslan gibi olan er, halkı korumak, onlara yardım etmek ve düşmanla savaşmak için emin olmayan yola gelir.
عرق مردی آنگهی پیدا شود ** که مسافر همره اعدا شود
Erlik, yolcu düşmanla çatıştığı zaman meydana çıkar.
چون نبی سیف بودست آن رسول ** امت او صفدرانند و فحول
Peygamber, kılıçla gönderildi, ümmeti de saflar yaran er bir ümmettir.
مصلحت در دین ما جنگ و شکوه ** مصلحت در دین عیسی غار و کوه
Bizim dinimiz de iş, savaştadır. İsa dininde mağaraya, dağa çekilip ibadette.
گفت آری گر بود یاری و زور ** تا به قوت بر زند بر شر و شور 495
Adam dedi ki: Evet ama insanda güç kuvvet varsa, kötülüklere karşı durabilirse.
چون نباشد قوتی پرهیز به ** در فرار لا یطاق آسان بجه
Kuvvet olmayınca çekinmek daha doğru. Takatin yetmeyeceği şeyden kaçmak daha yerinde bir iş.
گفت صدق دل بباید کار را ** ورنه یاران کم نیاید یار را
Kuş, işe sarılmak için dedi, yüreğin doğru olması gerek. Yoksa insanın dostu eksik olmaz.