English    Türkçe    فارسی   

6
597-646

  • در فلان حجره نشین تا نیم‌شب  ** تا بیایم نیم‌شب من بی طلب 
  • Falan odada gece yarısına kadar bekle de geceleyin sen çağırmadan ben gelirim.
  • مرد قربان کرد و نانها بخش کرد  ** چون پدید آمد مهش از زیر گرد 
  • Adam, kurban kesti, ekmekler dağıttı.Beklediği ay, toz altından çıkmış görünmüştü.
  • شب در آن حجره نشست آن گرمدار  ** بر امید وعده‌ی آن یار غار 
  • O hararetli âşık geceleyin, sevgilisinin vaadine ümitlenerek o odaya gelip oturdu.
  • بعد نصف اللیل آمد یار او  ** صادق الوعدانه آن دلدار او  600
  • Gece yarısı geçince va’dinde duran sevgilisi çıka geldi.
  • عاشق خود را فتاده خفته دید  ** اندکی از آستین او درید 
  • Fakat âşığını uyuyor buldu. Yeninden bir parça kesti.
  • گردگانی چندش اندر جیب کرد  ** که تو طفلی گیر این می‌باز نرد 
  • Sen çocuksun, bunlarla oynaya dur diye cebine de birkaç tane ceviz koydu.
  • چون سحر از خواب عاشق بر جهید  ** آستین و گردگانها را بدید 
  • Âşık, geceleyin uykusundan sıçrayıp uyanınca yanı başında yenini, cebindede cevizleri gördü.
  • گفت شاه ما همه صدق و وفاست  ** آنچ بر ما می‌رسد آن هم ز ماست 
  • Dedi ki: Padişahımız, doğruluktan, vefadan ibaret. Bize ne geliyorsa bizden geliyor!
  • ای دل بی‌خواب ما زین ایمنیم  ** چون حرس بر بام چوبک می‌زنیم  605
  • Ey uykusuz gönül, biz bundan eminiz. Çünkü bekçi gibi dam üstünde elimizde sopa beklemekteyiz.
  • گردگان ما درین مطحن شکست  ** هر چه گوییم از غم خود اندکست 
  • Cevizlerimiz, bu değirmende kırıldı, derdimize ait ne söylesen azdır.
  • عاذلا چند این صلای ماجرا  ** پند کم ده بعد ازین دیوانه را 
  • Ey bizi kınayan, bu macerayı ne vakte dek dinleyip duracağız? Bundan böyle artık deliye az öğüt ver.
  • من نخواهم عشوه‌ی هجران شنود  ** آزمودم چند خواهم آزمود 
  • Ben artık ayrılık işvesine ait sözleri duymak istemem. Bunu sınadım, ne vakte dek sınamaya devam edeceğim.
  • هرچه غیر شورش و دیوانگیست  ** اندرین ره دوری و بیگانگیست 
  • Bu yolda coşup köpürmekten, deli divane olmaktan başka ne varsa uzaklıktır, yabancılıktır.
  • هین بنه بر پایم آن زنجیر را  ** که دریدم سلسله‌ی تدبیر را  610
  • Derhal kalk, ayağıma o zinciri vur.Çünkü ben, tedbir silsilesini yırttım gitti.
  • غیر آن جعد نگار مقبلم  ** گر دو صد زنجیر آری بگسلم 
  • Fakat o devletli sevgilimin büklüm büklüm saçlarından başka iki yüz tane zincir getirsen kırarım.
  • عشق و ناموس ای برادر راست نیست  ** بر رد ناموس ای عاشق مه‌ایست 
  • Kardeş aşk ve namus doğru bir şey değil. Ey âşık, âr ve hayâ kapısında durma.
  • وقت آن آمد که من عریان شوم  ** نقش بگذارم سراسر جان شوم 
  • Artık vakti geldi, soyunayım, sureti bırakayım da baştanbaşa can olayım.
  • ای عدو شرم و اندیشه بیا  ** که دریدم پرده‌ی شرم و حیا 
  • Ey utancın, düşüncenin düşmanı gel! Ben âr ve hayâ perdesini yırttım.
  • ای ببسته خواب جان از جادوی  ** سخت‌دل یارا که در عالم توی  615
  • Ey canın uykusunu büyüyle bağlayan sevgili, sen şu âlemde ne katı yürekli sevgilisin.
  • هین گلوی صبر گیر و می‌فشار  ** تا خنک گردد دل عشق ای سوار 
  • Hemen sabrın boğazını sık da aşkın gönlü kutlu olsun.
  • تا نسوزم کی خنگ گردد دلش  ** ای دل ما خاندان و منزلش 
  • Ey gönlümüzü yurt ve konak edinen dost, ben yanmadıkça aşkın gönlü kutlu olur mu hiç?
  • خانه‌ی خود را همی‌سوزی بسوز  ** کیست آن کس کو بگوید لایجوز 
  • Sen kendi evini yakmadasın, yak. Kimdir bu caiz değil diyecek?
  • خوش بسوز این خانه را ای شر مست  ** خانه‌ی عاشق چنین اولیترست 
  • Ey sarhoş aslan, bu evi yak. Âşıkın evi, böyle olsun, bu daha doğru ve yerinde.
  • بعد ازین این سوز را قبله کنم  ** زانک شمعم من بسوزش روشنم  620
  • Bundan böyle bu yanışı kıble edineyim, çünkü ben mumum yandıkça aydınım.
  • خواب را بگذار امشب ای پدر  ** یک شبی بر کوی بی‌خوابان گذر 
  • Babacığım, bu gece uykuyu bırak, bir gececik olsun uykusuzlar mahallesine gel de,
  • بنگر اینها را که مجنون گشته‌اند  ** هم‌چو پروانه بوصلت کشته‌اند 
  • Şu mecnun olanlara pervane gibi vuslat uğruna ölenlere bak.
  • بنگر این کشتی خلقان غرق عشق  ** اژدهایی گشت گویی حلق عشق 
  • Halkın aşk denizinde gark olan şu gemisine bak. Sanki aşkın boğazı bir ejderha!
  • اژدهایی ناپدید دلربا  ** عقل هم‌چون کوه را او کهربا 
  • Gizli, fakat gönüller kapan bir ejderha... Dağ gibi akılları çekiveren bir kehribar.
  • عقل هر عطار کاگه شد ازو  ** طبله‌ها را ریخت اندر آب جو  625
  • Hangi güzel koku satanın aklı, ondan haberdar olsa ırmağa bütün tablalarını döküverir.
  • رو کزین جو برنیایی تا ابد  ** لم یکن حقا له کفوا احد 
  • Yürü, yürü... hakikaten bu ırmağın ne misli vardır, ne eşi; sen, bu ırmaktan ebediyen çıkamazsın.
  • ای مزور چشم بگشای و ببین  ** چند گویی می‌ندانم آن و این 
  • Ey yalancı gözünü aç da bak. Ne vakte dek ben şunu, bunu bilmem diyeceksin.
  • از وبای زرق و محرومی بر آ  ** در جهان حی و قیومی در آ 
  • Riya ve mahrumiyet vebasından kurtul, diri ve daima işte güçte olan Allahlık âlemine gir.
  • تا نمی‌بینم همی‌بینم شود  ** وین ندانمهات می‌دانم بود 
  • Gir de görmüyorum, görüyorum olsun... Şu bilmemler biliyorum haline gelsin.
  • بگذر از مستی و مستی‌بخش باش  ** زین تلون نقل کن در استواش  630
  • Sarhoşluktan geç, sarhoşluk verir ol. Bu renkten renge girişi bırak, onun istivasına naklet.
  • چند نازی تو بدین مستی بس است  ** بر سر هر کوی چندان مست هست 
  • Niceye bir bu sarhoşlukla nazlanıp duracaksın? Her mahalle başında bunca sarhoş var.
  • گر دو عالم پر شود سرمست یار  ** جمله یک باشند و آن یک نیست خوار 
  • İki âlem de sevgilinin sarhoşları ile dolsa hepsi de bir olur ki, o bir de hor hakîr değildir.
  • این ز بسیاری نیابد خواریی  ** خوار کی بود تن‌پرستی ناریی 
  • Onlar bir olmakla derecelerinden düşmeyecekleri gibi çok olmakla da dereceleri düşmez. Hor hâkir kimdir? Bedene tapan cehennemlik!
  • گر جهان پر شد ز نور آفتاب  ** کی بود خوار آن تف خوش‌التهاب 
  • Âlem, güneşin nuru ile dolsa o yalımı güzel ısılık kaynağı, hor mu olur?
  • لیک با این جمله بالاتر خرام  ** چونک ارض الله واسع بود و رام  635
  • Fakat bütün bununla beraber yücelere çık, salın. Çünkü Allah’nın yeryüzü geniştir, sana ram olmuştur.
  • گرچه این مستی چو باز اشهبست  ** برتر از وی در زمین قدس هست 
  • Bu sarhoşluk, yüce bir doğan kuşuna benzer ama kutluluk mekânında ondan da yüceleri vardır.
  • رو سرافیلی شو اندر امتیاز  ** در دمنده‌ی روح و مست و مست‌ساز 
  • Yürü, herkesten seçilmiş olmada, ruh bağışlamada sarhoşlukta ve sarhoş etmede bir İsrafil kesil.
  • مست را چون دل مزاح اندیشه شد  ** این ندانم و آن ندانم پیشه شد 
  • Sarhoşun gönlüyle alay etme, eğlenme hevesi düştü mü bunu bilmem, onu bilmem, demeyi tutturur.
  • این ندانم وان ندانم بهر چیست  ** تا بگویی آنک می‌دانیم کیست 
  • Bunu bilmem, onu bilmem demek,bildiğimiz kimdir onu söylemen içindir.
  • نفی بهر ثبت باشد در سخن  ** نفی بگذار و ز ثبت آغاز کن  640
  • Sözde bir şeyi nefyetmek. Bir şeyi ispat etmek içindir. Nefyi bırak da söze ispattan başla.
  • نیست این و نیست آن هین واگذار  ** آنک آن هستست آن را پیش آر 
  • Bu değil, o değil sözünü terket de var olanı ileri getir.
  • نفی بگذار و همان هستی پرست  ** این در آموز ای پدر زان ترک مست 
  • Nefyi bırak da var olana tap, bunu o sarhoş Türk’ten öğren babacığım.
  • استدعاء امیر ترک مخمور مطرب را بوقت صبوح و تفسیر این حدیث کی ان لله تعالی شرابا اعده لاولیائه اذا شربوا سکروا و اذا سکروا طابوا الی آخر الحدیث می در خم اسرار بدان می‌جوشد تا هر که مجردست از آن می نوشد قال الله تعالی ان الابرار یشربون این می که تو می‌خوری حرامست ما می نخوریم جز حلالی «جهد کن تا ز نیست هست شوی وز شراب خدای مست شوی» 
  • Mahmur Türk beyinin, sabah çağı çalgıcıyı çağırması; ” Ulu Allah’nın dostlarına hazırladığı bir şarap vardır, onu içtiler mi sarhoş olurlar, sarhoş olunca da tertemiz bir hale gelirler..” hadisinin tefsiri Şarap, sırlar küpünde şunun için köpürür: Kim, her şeyden geçmişse o şarabı içer. Ulu Allah “ İyi kişiler içerler ”demiştir. Senin içtiğin şarap haramdır. Biz,helâl olan şaraptan başka şarap içmiyoruz. Çalış da yokluktan varlığa ulaş. Allah şarabiylesarhoşol.
  • اعجمی ترکی سحر آگاه شد  ** وز خمار خمر مطرب‌خواه شد 
  • Yabancı bir Türk, seher vakti uyandı. Sarhoşluğun verdiği mahmurlukla bir çalgıcı istedi.
  • مطرب جان مونس مستان بود  ** نقل و قوت و قوت مست آن بود 
  • Can çalgıcısı, insanın canına munistir. Sarhoşun mezesi, gıdası ve kuvveti odur.
  • مطرب ایشان را سوی مستی کشید  ** باز مستی از دم مطرب چشید  645
  • Çalgıcı onları sarhoşluğa çeker. Sonra yine sarhoşluğu, çalgıcının, okuyucunun nağmesinden, nefesinden tadarlar.
  • آن شراب حق بدان مطرب برد  ** وین شراب تن ازین مطرب چرد 
  • Allah şarabı, insanı o çalgıcıya, o okuyucuya götürür; bu ten şarabı da bu çalgıcıdan, bu okuyucudan gıdalanır.