بس که افزود آن شهنشه بختشان ** مینتاند که کشیدن رختشان
O padişahlar padişahı, onların talihlerini öyle yaver etti, onlara öyle bir baht verdi ki dağlar bile onların pılı pırtılarını çekmeye muktedir değildir.
قصهی احد احد گفتن بلال در حر حجاز از محبت مصطفی علیهالسلام در آن چاشتگاهها کی خواجهاش از تعصب جهودی به شاخ خارش میزد پیش آفتاب حجاز و از زخم خون از تن بلال برمیجوشید ازو احد احد میجست بیقصد او چنانک از دردمندان دیگر ناله جهد بیقصد زیرا از درد عشق ممتلی بود اهتمام دفع درد خار را مدخل نبود همچون سحرهی فرعون و جرجیس و غیر هم لایعد و لا یحصی
Bilâl, Hicaz sıcağında Mustafa aliyhisselâm’ın sevgisiyle “ Allah birdir, birAhad ahad “ derdi . Efendisi de kâfirlik gayretiyle kuşluk zamanları Hicaz güneşinin altında onu dikenle döverdi. Bilâl’in vücudu yaralanır, yaraların dan kan fışkırır, fakat yine ihtiyarsız olarak ağzından “ Ahad ahad “ sözü çıkardı, nitekim dertliler de ihtiyarsız bir surette feryad eder, inlerler.. Bilâl ,aşk derdiyle doluydu. Firavun’un büyücüleri Cercis Peygamber ve daha sayısız erler gibi oda bu derde düştüğünden diken derdinden kurtulmayı düşünmüyor , o derde aldırış bile etmiyordu.
تن فدای خار میکرد آن بلال ** خواجهاش میزد برای گوشمال
Efendisi, Bilâl’i terbiye etmek için diken dalı ile dövmekte, o da dikenlere canını feda etmekteydi.
که چرا تو یاد احمد میکنی ** بندهی بد منکر دین منی
Efendisi, neden Ahmed’i anmaktasın diyordu... Sen, kötü bir kulsun, benim dinimi inkâr ediyorsun.
میزد اندر آفتابش او به خار ** او احد میگفت بهر افتخار 890
Efendisi onu güneş altında dövmekte, o da “Ahad” diye övünmekteydi.
تا که صدیق آن طرف بر میگذشت ** آن احد گفتن به گوش او برفت
Derken Sıddıyk, o taraftan geçti, onun “Ahad” demesini duydu.
چشم او پر آب شد دل پر عنا ** زان احد مییافت بوی آشنا
Gözü doldu, gönlü incindi, o “Ahad” sözünden bir âşina kokusu aldı.
بعد از آن خلوت بدیدش پند داد ** کز جهودان خفیه میدار اعتقاد
Sonra onu tenhaca görüp nasihat verdi, dedi ki: İnanışını kâfirlerden gizli tut.
عالم السرست پنهان دار کام ** گفت کردم توبه پیشت ای همام
Allah, gizli şeyleri bilir, maksadını gizle. Bilâl, tövbe ettim dedi.
روز دیگر از پگه صدیق تفت ** آن طرف از بهر کاری میبرفت 895
Ertesi gün Sıddıyk, erkenden bir iş için oradan geçiyordu.
باز احد بشنید و ضرب زخم خار ** برفروزید از دلش سوز و شرار
Yine “Ahad” sözüyle dayak sesini duydu. Gönlü ateşlendi.
باز پندش داد باز او توبه کرد ** عشق آمد توبهی او را بخورد
Yine nasihat etti, o da tövbe etti ama aşk gelince tövbesini bozuverdi.
توبه کردن زین نمط بسیار شد ** عاقبت از توبه او بیزار شد
Böyle bir hayli tövbe etti, nihayet tövbeden bezdi.
فاش کرد اسپرد تن را در بلا ** کای محمد ای عدو توبهها
İnanışını açığa vurdu, bedenini belâya attı, ey Muhammed dedi, ey tövbelere düşman!
ای تن من وی رگ من پر ز تو ** توبه را گنجا کجا باشد درو 900
Bedenim de seninle dolu, damarım da. Artık bu bedene nasıl olur da tövbe sığar?
توبه را زین پس ز دل بیرون کنم ** از حیات خلد توبه چون کنم
Bundan böyle tövbeyi gönülden çıkaracağım. Ebedî hayattan nasıl olur da tövbe edebilirim?
عشق قهارست و من مقهور عشق ** چون شکر شیرین شدم از شور عشق
Aşk, kahredicidir, ben de onun eline düşmüş, kahrolmuş birisiyim. Aşkın coşup köpürmesiyle, aşkın acılığiyle şeker gibi tatlılaştım.
برگ کاهم پیش تو ای تند باد ** من چه دانم که کجا خواهم فتاد
Ey kasırga, senin önünde bir yaprağım ben, nereye düşeceğimi ne bilirim?
گر هلالم گر بلالم میدوم ** مقتدی آفتابت میشوم
Hilâl’sem de koşuşup duruyorum Bilâl’sem de. Senin güneşine uymuşum bir kere.
ماه را با زفتی و زاری چه کار ** در پی خورشید پوید سایهوار 905
Ayın bedir oluş yahut zayıflayıp eriyerek hilâl haline gelişle ne işi var? O, güneşin ardına düşmüş gölge gibi koşar durur.
با قضا هر کو قراری میدهد ** ریشخند سبلت خود میکند
Kaza ve kadere karşı bir kararda durmaya kalkışan kendi sakalına güler.
کاهبرگی پیش باد آنگه قرار ** رستخیزی وانگهانی عزمکار
Hem bir saman çöpü olup rüzgârın önüne düşmek, hem de bir yerde durmaya kalkışmak. Hem kıyamet, hem de sonra işe güce girişmeye kalkmak!
گربه در انبانم اندر دست عشق ** یکدمی بالا و یکدم پست عشق
Ben aşkın elinde dağarcıktaki kedi gibiyim. Bir an yukarı çıkmadayım, bir an aşağı düşmede.
او همیگرداندم بر گرد سر ** نه به زیر آرام دارم نه زبر
O, beni başının üstünde döndürüp durmada. Ne aşağıda kararım var, ne yukarıda.
عاشقان در سیل تند افتادهاند ** بر قضای عشق دل بنهادهاند 910
Âşıklar kuvvetli bir selin önüne düşmüşlerdir. Onlar, aşkın takdirine razı olmuşlardır.
همچو سنگ آسیا اندر مدار ** روز و شب گردان و نالان بیقرار
Değirmen taşı gibi durup dinlenmeden gece gündüz inleyip sızlanarak döner dururlar.
گردشش بر جوی جویان شاهدست ** تا نگوید کس که آن جو راکدست
Değirmen taşının dönüp durması, kimse bu ırmak duruyor demesin diye ırmak arayanlara bir şahit olmuştur.
گر نمیبینی تو جو را در کمین ** گردش دولاب گردونی ببین
Arktaki suyu görmüyorsan gel de değirmen taşının dönüşünü gör der.
چون قراری نیست گردون را ازو ** ای دل اختروار آرامی مجو
Feleğin, o dönüp durmadan usandığı, bir karara bağlandığı yok. Sen de ey gönül, yıldız gibi ol, durup dinlenmeyi dileme.
گر زنی در شاخ دستی کی هلد ** هر کجا پیوند سازی بسکلد 915
Hangi dala el atsan, nereye ulaşıp yapışsan, aşk, o dalı kırar, o şeyi koparır.
گر نمیبینی تو تدویر قدر ** در عناصر جوشش و گردش نگر