-
آن چه حق آموخت کرم پیله را ** هیچ پیلی داند آن گون حیله را
- Hakk’ın, ipekböceğine öğrettiğini hiçbir fil bilir mi?
-
آدم خاکی ز حق آموخت علم ** تا به هفتم آسمان افروخت علم
- Toprağa mensup insan Hak’tan ilim öğrendi ve o bilgi ile yedinci kat göğe kadar bütün âlemi aydınlattı;
-
نام و ناموس ملک را در شکست ** کوری آن کس که در حق درشک است
- Tanrı’ya şüphe eden kişinin körlüğüne rağmen meleklerin adını, sanını unutturdu;
-
زاهد چندین هزاران ساله را ** پوز بندی ساخت آن گوساله را
- Altı yüz bin yıllık zahidin, o buzağının ağzını bağladı;
-
تا نتاند شیر علم دین کشید ** تا نگردد گرد آن قصر مشید 1015
- Bu suretle din bilgisi sütünü emmesine, o yüce ve sağlam köşkün etrafında dönüp dolaşmasına mâni oldu.
-
علمهای اهل حس شد پوز بند ** تا نگیرد شیر ز آن علم بلند
- Duygu ehlinin, yalnız zâhire itibar edenlerin bilgileri, o yüce bilgiden süt emenler için ağız bağıdır.
-
قطرهی دل را یکی گوهر فتاد ** کان به دریاها و گردونها نداد
- Gönül katresine bir inci düştü ki o inci denizlere; feleklere bile verilmemiştir.
-
چند صورت آخر ای صورت پرست ** جان بیمعنیت از صورت نرست
- Ey surete tapan! Niceye dek suret kaygısı? Senin manasız canın suretten kurtulmadı gitti.
-
گر به صورت آدمی انسان بدی ** احمد و بو جهل خود یکسان بدی
- Eğer insan, suretle insan olsaydı Ahmed’le Ebucehil müsavi olurdu.
-
نقش بر دیوار مثل آدم است ** بنگر از صورت چه چیز او کم است 1020
- Duvar üstüne yapılan insan resmi de insana benzer. Bak, sûret bakımından nesi eksik*