-
تا نتاند شیر علم دین کشید ** تا نگردد گرد آن قصر مشید 1015
- Bu suretle din bilgisi sütünü emmesine, o yüce ve sağlam köşkün etrafında dönüp dolaşmasına mâni oldu.
-
علمهای اهل حس شد پوز بند ** تا نگیرد شیر ز آن علم بلند
- Duygu ehlinin, yalnız zâhire itibar edenlerin bilgileri, o yüce bilgiden süt emenler için ağız bağıdır.
-
قطرهی دل را یکی گوهر فتاد ** کان به دریاها و گردونها نداد
- Gönül katresine bir inci düştü ki o inci denizlere; feleklere bile verilmemiştir.
-
چند صورت آخر ای صورت پرست ** جان بیمعنیت از صورت نرست
- Ey surete tapan! Niceye dek suret kaygısı? Senin manasız canın suretten kurtulmadı gitti.
-
گر به صورت آدمی انسان بدی ** احمد و بو جهل خود یکسان بدی
- Eğer insan, suretle insan olsaydı Ahmed’le Ebucehil müsavi olurdu.
-
نقش بر دیوار مثل آدم است ** بنگر از صورت چه چیز او کم است 1020
- Duvar üstüne yapılan insan resmi de insana benzer. Bak, sûret bakımından nesi eksik*
-
جان کم است آن صورت با تاب را ** رو بجو آن گوهر کمیاب را
- O parlak resmin yalnız canı noksan. Yürü, o nadir bulunur cevheri ara;
-
شد سر شیران عالم جمله پست ** چون سگ اصحاب را دادند دست
- Eshab-ı Kehf’in köpeğine el verilince, dünyadaki bütün aslanların başları alçaldı.
-
چه زیان استش از آن نقش نفور ** چون که جانش غرق شد در بحر نور
- Canı, nur denizinde gark olduktan sonra ona, kötü ve çirkin suretin ne ziyanı var?
-
وصف صورت نیست اندر خامهها ** عالم و عادل بود در نامهها
- Kalemler sureti övmezler. Kitaplara da adamın suretine ait vasıflar değil, “âlim, adalet sahibi” gibi zatına ait vasıflar yazılır.