-
صورت ما اندر این بحر عذاب ** میدود چون کاسهها بر روی آب 1110
- Bizim şu şeklimiz bu tatlı denizde su üzerinde kâseler gibi yüzer.
-
تا نشد پر بر سر دریا چو طشت ** چون که پر شد طشت در وی غرق گشت
- İçi dolu olmadıkça kap, suyun yüzündedir. Dolunca denize batar.
-
عقل پنهان است و ظاهر عالمی ** صورت ما موج یا از وی نمی
- Akıl gizlidir, ortada bir âlem görünüp durur. Bizim şeklimiz; o denizin dalgasından yahut ıslaklığından ibarettir.
-
هر چه صورت می وسیلت سازدش ** ز آن وسیلت بحر دور اندازدش
- Suret, o denize ulaşmak için neyi vesile ittihaz ederse etsin, deniz; sureti, o vesile yüzünden daha uzağa atar.
-
تا نبیند دل دهندهی راز را ** تا نبیند تیر دور انداز را
- Gönül kendisine sır vereni; ok, kendisini uzağa atanı görmedikçe.
-
اسب خود را یاوه داند وز ستیز ** میدواند اسب خود در راه تیز 1115
- Atımı kaybettim sanır, bindiği atı inat ve hırçınlıkla yolda hızlı hızlı koşturur!
-
اسب خود را یاوه داند آن جواد ** و اسب خود او را کشان کرده چو باد
- O yiğit, atını kaybolmuş sanır, bindiği atı inat ve hırçınlıkla koşturmuştur!
-
در فغان و جستجو آن خیرهسر ** هر طرف پرسان و جویان دربدر
- O sersem bağırır, arar, tarar kapı kapı dolaşır, her tarafı arar, sorar:
-
کان که دزدید اسب ما را کو و کیست ** این که زیر ران تست ای خواجه چیست
- “Atımı çalan nerede, kimdir?” Efendi, şu uyluğunun altındaki mahlûk ne?
-
آری این اسب است لیک این اسب کو ** با خود آ ای شهسوار اسب جو
- Evet, bu attır; fakat bu at nerede? Ey at arayan yiğit binici, kendine gel!