-
چون که شب آن رنگها مستور بود ** پس بدیدی دید رنگ از نور بود
- Gece olunca o renkler örtüldü, o vakit rengi görmenin nurdan olduğunu görüp anladın.
-
نیست دید رنگ بینور برون ** همچنین رنگ خیال اندرون
- Haricî nur olmadıkça rengin görünmesi mümkün değildir. İçteki hayal rengi de böyledir.
-
این برون از آفتاب و از سها ** و اندرون از عکس انوار علی 1125
- Dış renkleri güneş ve Süha yıldızının nuruyla görünür. İç renkleri ise yüce nurların aksiyle görünür.
-
نور نور چشم خود نور دل است ** نور چشم از نور دلها حاصل است
- Gözünün nurunun nuru da gönüldür. Göz nuru gönüllerin nurundan meydana gelir.
-
باز نور نور دل نور خداست ** کاو ز نور عقل و حس پاک و جداست
- Gönül nurunun nuru da, akıl ve duygu nurundan olmayan, onlardan ayrı bulunan Tanrı nurudur.
-
شب نبد نوری ندیدی رنگها ** پس به ضد نور پیدا شد ترا
- Gece nur olmadığı için renkleri görmedin. O halde nûrun zıddiyle münkeşif oldu ki. (T.M. 1126)
-
دیدن نور است آن گه دید رنگ ** وین به ضد نور دانی بیدرنگ
- Evvelâ nûr, sonra renk görülür, bunu da zıddı bulunan zulmetle anlarsın. (T.M. 1127)
-
رنج و غم را حق پی آن آفرید ** تا بدین ضد خوش دلی آید پدید 1130
- Tanrı; bu zıddiyetle gönül hoşluğu meydana gelsin, her şey iyice anlaşılsın diye hastalığı ve kederi yarattı.
-
پس نهانیها به ضد پیدا شود ** چون که حق را نیست ضد پنهان بود
- Şu halde gizli olan şeyler, zıddıyla meydana çıkar. Hakk’ın zıddı olmadığından gizlidir.
-
که نظر بر نور بود آن گه به رنگ ** ضد به ضد پیدا بود چون روم و زنگ
- Evvelâ nura bakılır, sonra renge. Çünkü beyaz ve zenci, birbirine zıt olduğu için meydana çıkar.