-
چون حدیث روی شمس الدین رسید ** شمس چارم آسمان سر در کشید
- Şemseddin’in sözü gelince dördüncü kat göğün güneşi başını çekti, gizlendi.
-
واجب آید چون که آمد نام او ** شرح کردن رمزی از انعام او
- Onun adı anılınca ihsanlarından bir remzi anlatmak vacip oldu.
-
این نفس جان دامنم بر تافته ست ** بوی پیراهان یوسف یافته ست 125
- Can, şu anda eteğimi çekiyor. Yusuf’un gömleğinden koku almış!
-
از برای حق صحبت سالها ** باز گو حالی از آن خوش حالها
- “Yıllarca süren sohbet hakkı için o güzel hallerden tekrar bir hali söyle, anlat.
-
تا زمین و آسمان خندان شود ** عقل و روح و دیده صد چندان شود
- Ki yer, gök gülsün, sevinsin. Akıl, ruh ve göz de yüz derece daha fazla sevince, neşeye dalsın” (diyor).
-
لا تکلفنی فإنی فی الفنا ** کلت أفهامی فلا أحصی ثنا
- “Beni külfete sokma, çünkü ben şimdi yokluktayım. Zihnim durakladı, onu övmekten âcizim.
-
کل شیء قاله غیر المفیق ** إن تکلف أو تصلف لا یلیق
- Ayık olmayan kişinin her söylediği söz -dilerse tekellüfe düşsün, dilerse haddinden fazla zarafet satmaya kalkışsın- yaraşır söz değildir.
-
من چه گویم یک رگم هشیار نیست ** شرح آن یاری که او را یار نیست 130
- Eşi bulunmayan o sevgilinin vasfına dair ne söyleyeyim ki bir damarım bile ayık değil!
-
شرح این هجران و این خون جگر ** این زمان بگذار تا وقت دگر
- Bu ayrılığın, bu ciğer kanının şerhini şimdi geç, başka bir zamana kadar bunu bırak!”
-
قال أطعمنی فإنی جائع ** و اعتجل فالوقت سیف قاطع
- (Can) dedi ki: “Beni doyur, çünkü ben açım. Çabuk ol çünkü vakit keskin bir kılıçtır.