-
در دلش تاویل چون ترجیح یافت ** طبع در حیرت سوی گندم شتافت
- Gönlünce tevili üstün tutunca kendisi hayretteyken tabiatı, buğdaya doğru koştu.
-
باغبان را خار چون در پای رفت ** دزد فرصت یافت، کالا برد تفت
- Bahçıvanın ayağına diken batınca hırsız fırsat buldu, esvabını çalıp kaçtı.
-
چون ز حیرت رست باز آمد به راه ** دید برده دزد رخت از کارگاه
- Âdem hayretten kurtulup tekrar yola gelince gördü ki hırsız eşyayı iş yerinden götürmüş!
-
ربنا إنا ظلمنا گفت و آه ** یعنی آمد ظلمت و گم گشت راه
- “ Rabbena İnnâ zalemnâ” deyip âh etmeye başladı. Yani “karanlık bastı, yol kayboldu” dedi.
-
پس قضا ابری بود خورشید پوش ** شیر و اژدرها شود زو همچو موش 1255
- Bu kaza, güneşi örten bir buluttur. Aslan ve ejderha bile ondan feryat ve figan etmektedir.
-
من اگر دامی نبینم گاه حکم ** من نه تنها جاهلم در راه حکم
- “Kaza ve kader zuhur edince bir tuzağı bile görmüyorsam bo yolda cahil olan yalnız ben değilim ya!”
-
ای خنک آن کاو نکو کاری گرفت ** زور را بگذاشت او زاری گرفت
- Zorlamayı bırakıp feryad ü figana koyulan kişi me kutlu kişidir; o, iyi bir işe sarılmıştır.
-
گر قضا پوشد سیه همچون شبت ** هم قضا دستت بگیرد عاقبت
- Eğer kaza, seni gece gibi sararsa sonunda yine elinden tutacak odur;
-
گر قضا صد بار قصد جان کند ** هم قضا جانت دهد درمان کند
- Yüz kere canına kastederse yine sana can veren derdine derman olan kazadır.
-
این قضا صد بار اگر راهت زند ** بر فراز چرخ خرگاهت زند 1260
- Bu kaza yüz kere yolunu kesse de yine senin çadırını göklerin üstüne kurar.