-
آب خوش کاو روح را همشیره شد ** در غدیری زرد و تلخ و تیره شد
- Ruhun kız kardeşi olan lâtif su, bir gölcükte sarı, acı ve bulanık bir hale gelir;
-
آتشی کاو باد دارد در بروت ** هم یکی بادی بر او خواند یموت 1285
- Azametli ve kibirli ateşi bile bir yel söndürüverir!
-
حال دریا ز اضطراب و جوش او ** فهم کن تبدیلهای هوش او
- Denizin halini de ıstırabından, coşkunluğundan anla, aklının değişik durduğunu, kalıptan kalıba girdiğini bil!
-
چرخ سر گردان که اندر جستجوست ** حال او چون حال فرزندان اوست
- Tanrı rızasını arayıp duran başı dönmüş feleğin hali de oğullarının hali gibidir:
-
گه حضیض و گه میانه گاه اوج ** اندر او از سعد و نحسی فوج فوج
- Gâh en altta, gâh ortada, gâh en tepede. Onda da bölük bölük kutlu ve yomsuz zamanlar var!
-
از خود ای جزوی ز کلها مختلط ** فهم میکن حالت هر منبسط
- Ey külliyat ile karışmış olan, ey insan! Basit cisimlerin halini de kendinden kıyas et!
-
چون که کلیات را رنج است و درد ** جزو ایشان چون نباشد روی زرد 1290
- Külliyatın böyle hastalıkları, böyle dertleri olunca onların cüzülerinin yüzü nasıl sararmaz?
-
خاصه جزوی کاو ز اضداد است جمع ** ز آب و خاک و آتش و باد است جمع
- Hele birbirlerine zıt olan şeylerden; su, toprak, ateş ve yelden meydana gelmiş cüzü…
-
این عجب نبود که میش از گرگ جست ** این عجب کاین میش دل در گرگ بست
- Koyunun kurttan kaçmasına şaşılmaz; şaşılacak şey, bu koyunun kurda gönül vermesidir!
-
زندگانی آشتی ضدهاست ** مرگ آن کاندر میانشان جنگ خاست
- Sağlık, zıtların sulhüdür; aralarında savaşın başlamasını da ölüm bil!